28,🌾 SON

4.5K 281 71
                                    

Ah ah! Ben ne bileyim canım böyle olacağını?! Kahin miyim ben tövbe ya! Hah! Ayrıca şu an canım fena halde çay çekiyor, ay! Şu karşımda oturan Asiye şu çayı şöyle güzel içmeyi kimden öğrendi ya?
" Ay Asiye, hele bana çaydanlığı ver. Allah'ını seversen tencereyi getir!"
" Tencereyi ne yapacaksın?"
" Çayı tencereye koyup içeceğim! Çok fenayım, çok! Bu karnımdaki bebeler beni maf ediyor. Hele kalk! Kız yoğurt da koy tencereye."
" Sare, zehirlenirsin. Yoğurt çay karışmaz ya."
Demiş eşarbına sarılan Küçük Sare'ye bakıp,
" Al bu da sen gibi! Ne yiyeceğini şaşırdı ya, kızım sen teyzene mi çektin? Ah! Al o zaman kime çektiysen ona git! Al Sare yiyin birbirinizi bende bir namaz kılayım."
Deyip Sare'yi kucağıma vermişti. Bir bana bir eşarba bakan Sare eşarbımı kaptığı gibi ağzına götürmüştü. O eşarbıma sarılırken bende kolunu öptüm. Yüzüme bakıp gülümserken eşarbımı çekmeye başladı. Eşarbım başımdan kayarken elini saçıma geçirdi birden. İki yandan saçımı çekip kahkahayla gülmeye başlarken çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştım. Hareket edemiyor sadece bağırabiliyordum. Karnım ağzıma kadar gelmiş, belim bükülmüş sanki bir dünya taşıyorum içimde.
" İmdaattt! Gülme kız bırak saçımı! Ay! Komşular yetişin! Asiyeeeee! Kız! Ay! Kurtarın beni!"
Biz boğuşurken Asiye gelip saçlarımı elinden kurtarmıştı. Sare bana bakıp gülerken,
" Kız bu ne? Tazmanya canavarı ya! Şöyle bir geçti üstümden,"
" Ya Sare hanım, bir tane bebeğe bakamadın diyordun. Gördün mü? Ayrıca benimki bir tane sende üç tane olacak. Bakalım sen ne yapacaksın?"
"Huaaaaa! Asiye! Asiye ben üç tane çocuğa nasıl bakacağım yaaaa,"
Deyip ağlamaya başlarken Asiye'de hızla hazırlanıp ayaklandı. Akan gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken,
" Yiğit birazdan gelecek bende eve gideyim Akifim gelir şimdi aç. Birazda Yiğit uğraşsın seninle ya! Ben aynı anda iki tane Sare'ye bakamıyorum. Kendine iyi bak. Aha yiğit de geldi,"
Deyip giderken Yiğit içeri girip yanıma gelmişti. Ayaklarımı uzatarak oturduğum koltuğun köşesine oturup dağılan saçlarımı düzeltirken,
" Neden ağlıyorsun nartanem,"
" Nar mııııı? Aaaaaa. Sen bana şişkomu diyorsun?"
" Yok hayatımın baharı, soğanım. Öyle değil,"
Deyip kıvranırken aniden ağlamam geçmişti. Yiğit başını eğerken, yanağına elimi koyup kendime çevirdim onu,
" Kocacııııımmmmm. Caaaannnnnııııııımmmmmm. Beğeğeenim! Seni çok seviyorum. Çok özledim seni. Çok özledim, gel sarılsana bana ya."
Deyip onu kendime çekmeye çalıştım ama karnım fazla büyüdüğünden sarılamamıştım. Kendimi bir fil gibi hissediyor olmam normal mi? Kısacık kollarımla fok balığına döndüm. Benim çabam yetersiz olunca Yiğit yaklaşıp sarılmıştı.
" Fok balığım benim,"
" Ne? Ne dedin?"
" fok balığım. Tontişim. Narım."
Deyip ayağa kalkıp bana bakarken yerimden doğrulup ona uzanmaya çalıştım ama kendi kendime hareket edemiyordum artık. 7 aylık oldum, yarım dünya bir Sareyim. Yürüyemiyor yuvarlanıyor, oturamıyor gömülüyordum. Ben artık ben değil Nar tanesi Fil tanesiydim. Ona kaşlarımı çatık bakarken,
" Yaklaşsana kocacım. O saçlarını uzat hele,"
" Gel uzan, hadi."
Deyip karşımda bana bakan patatese gözlerimi kısarak baktıktan sonra Asiye'nin rahat olayım diye sağıma soluma yerleştirdiği küstümleri tek tek çıkartıp fırlattım ona,
" Ben gelemem ama acı veririm Patates! Haşlama Patates! Kıvırcık! Marul! Maydanoz! Yeşil Soğan! Domates!"
diye sayarken elimdeki küstümü kucağıma koyup,
" Kısıra başka ne malzeme giriyordu ya?"
Deyince Yiğit kahkaha ile gülmeye başlamıştı. Şaşkınca ona bakarken,
" Ya ben kavga ediyoruz sanıyorum sen tarif veriyorsun."
Demiş eski yerine oturup artık şişko olan yanaklarımı sıkarken,
" Acıkmış mı benim yarım dünyam. Acıkmış mı Nar tanem."
"Dua et ağzım sulanıyor. Yoksa seni ısırırım, bu arada etinin tadı bir güzel Yiğit. Ay! Allahım!"
Demiştim ki Yiğit yüzümü okşarken Sarenin yolduğu saçlarımı düzeltmeye başladı,
" Yemek yiyelim, namaz kılıp yürüyüş yapalım. Tamam mı Soğanım?"
" tamam. Çıkarız. Yarın çıkarız. Bugün çok yoruldum ben,"
Yalan! Bütün gün aha böyle koltukta fok balığı gibi yattım. Ama Yiğit 7 aydır gittikçe zayıflamıştı, sanki onun havasını çekmişim gibi hissediyorum. Kıvırcık saçları uzamış, elmacık kemikleri selam veriyordu ama! Yorgundu işte. Bütün gün işte koşturuyor sonra da gelip beni yürüyüşe çıkartıyordu. Eridi işte adam! Eridi! Gittikçe boşlukta küçülüp yok olursa? Ha? Ya yok olursa?!
" Olmaz. Her gün düzenli yürüyüş. Meyveni yedin mi? İlaçlarını aldın mı?"
" Aldım. Yedim."
" Aferin benim tatlı fok balığıma, hadi kalk bakalım."
Deyip ayağa kalkıp elimi tuttu. Ayaklarımı koltuktan indirdikten sonra elini belime koyup kaldırmaya çalışırken,
" Anlaşılan vinç almam gerekecek,"
Deyince yakasını tutup,
"Yaaaa! Patates! Ne çabuk unuttun sende böyleydin bir zamanlar Yiğit efendi!"
Ayağa kalkınca kendimi bir Sumo güreşçisi gibi hissetmiştim. Ayaklarımı bir araya gelemiyordu göbeğimden zaten. Yiğitle mutfağa doğru giderken,
" unutur muyum Sare hanım, her gün bana karşı kaldırımdan laf atan o çırpı bacak soğanı unutur muyum sence?"
Deyince beni sandalyeye oturtmuş sonra da kalkacakken yakasından tutup çektim, yanağından öpüp,
" Canım kocacım,"
Deyip bırakınca Yiğit doğrulup bir şeyler hazırlamaya girişirken bende masanın üstünden bana göz kırpan mandalinayı alıp soymaya başladım. Yiğit,
" Her gün karşı kaldırımdan bana doğru eğilip 'ay ay dengem bozuldu' 'mahallenin çapını kaydırıyorsun' diyen o küçük soğanı unutur muyum?"
Deyince kızaran yanaklarımla,
" Aslında her gün seninle okula gitmek istiyordum ben. Sohbet ede ede gitmek istiyordum. Ama biliyorsun bendeniz o zamanlar delikanlı bir ergendim."

Patates & Soğan ( İşte şimdi tamam!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin