11,🌾

2.8K 294 14
                                    

  İnsanoğlu yüzyıllardır bilgiye ulaşmak için merak ede durmuştur. İnsan 'oğlu' demişsem bunda biz kadınların payı büyük canım. Erkek bir merak biz onun misliyle merak ederiz. Hücresine, markasına. Gıdısına dıdısına kadar! Öyleydi. Annem de o merak halkasının önemli bir mertebesindeydi ve bütün hükmünü bana kullanıyordu. Yiğit hastaneden çıktığından beri peşimden ayrılmıyor. Bulduğu her köşe de sıkıştırıp ' bana itiraf etmek istediğin sırların var mı?' Deyip duruyordu. Ama bende o cesaret yok anam! Yok! Hem nasıl söyleyeyim ki!
   Penceremin camında durmuştum. Yiğiti görmeye çalıştığım doğrudur. Uzatmadan itiraf ediyorum. Deli gibi merak ediyorum onu. Nasıl? Ağrısı var mı? Yok mu? Ben bakarken annem odaya girip,
" hadi gidiyoruz,"
" nereye anne?"
" hale teyzenlere. Hadi."
" anne ben gelmesem. Lütfen."
" sare! Zaten geçmiş olsuna gitmedin! Yürü çabuk beni delirtme! Baban bekliyor kapıda istersen neden gelmediğini anlatayım, ne dersin?"
Deyince bin tane duygu karışımıyla feracemi üstüme geçirip merdivenlere yönelmiştim bile. Babam önde ben arkasında annem de her an kaçacakmışım gibi arkamda! Sonunda zili çalınca babam, kalbim yerinden çıkmak için anı kolluyordu. Sakin olur musun sare!?! Hale teyze kapıyı açınca içeri girdik, babamlar odaya geçince bizde mutfağa geçtik. Sandalyeme oturmak üzereyken annem,
" oturmadan git yiğite geçmiş olsun de! Amcana da selam ver! Hadi! Sor gel çayları hazırla!"
Tabii! Sare de emir erinizdi  zaten! Nasıl gideyim ben ya! Annem de bir acayip kadın hiç mi düşünmüyor beni acaba!!! Ona gözlerimi devirmek isterdim ama olmaz! Derin bir nefes aldım. Hızlı ol! Odanın kapısına gidip,
" merhaba amca."
" o kızım hoşgeldin nasılsın?"
" elhamdulillah sen nasılsın."
"İyiyim kızım sağ ol."
Evet sakin ol sare. Sıra yiğite gelince duvara bakıp,
" geçmiş olsun yiğit,"
Deyip gerisin geri mutfağa döndüm. Heyecan!!! Aksiyon! Gerilim! Allahım başımı toprağa gömsem ne güzel olurdu. Mutfağa girmemle annemler konuşmayı bıraktılar. Siz yine bir şey karıştırıyorsunuz! Ne zaman fısır fısır konuşmaya başlasalar mutlaka başıma bir iş açılıyor! Ben biliyorum canım! Onlara bakmadan çaydanlığa su koyup ocağın üstüne koydum. Dolaptan ikramlıkları çıkartıp hazırlamaya başladım. Çay bardaklarını da hazırlayınca, çayı demledim. Sandalyeme geçip biraz mola verecekken Yiğit mutfağa girince, masa örtüsündeki çiçek desenlerini inceleme işine giriştim. Sakin ol! Heyecan yapacak bir şey yok. Abartma.
" sare bana yardım eder misin? Arabadan çizimleri almam gerek. Babam dedi,"
Tabii. Sare sizin köleniz. Ben nasıl geleyim senle ya! Annemin gözlerini belertmesine bırakmadan sessizce yerimden kalktım. Kapıyı açık bırakıp evden çıktık, şükür ki araba kapıdaydı. Bağajı açıp anahtarı uzattı ama tek kolla bu çizimleri taşıyacak durumda olmadığı için,
" o sende kalsın. Çizimleri ben alırım."
Dedim. Çizim dediğimde manas destanı mübarek! Kaç sayfa be bu! Binanın çizimi böyle mi oluyor abi!
" olmaz taşıyamazsın sen,"
" taşırım. Geri dur! "
La havle vela kuvvete! Çizimi yüklenip binadan içeri girdim. Ağır! Ayakkabılarımı çıkartıp babamların olduğu odaya gidip çizimleri halının üstüne bıraktım. Babamlar hemen gelip aldı. Teşekkür etseydiniz bari! Neyse. Hadi babamsın sende amcamsın bak bir şey demiyorum. Onlar incelemeye koyulunca odadan çıkarken yiğitle çarpışıyordum az daha. Allahım! Hemen kendimi toplayıp yana çekildim, oda gittiğim yöne çekildi. Kapıda aynı yöne gidip gelirken ,
" af! Sen bir sabit dur! Ben geçerim."
Yandan geçmeye çalışırken bir adım geri atıp eliyle geçmemi söylerken,
" buyrun soğan hanım! Buyurun!"
Hemen geçip gittim. Neydi şimdi bu tavır? Sen bana tavırlı mısın? Bir şey mi kaçırdım? Aslında söylemek istediklerim çoktu. Mesela neden Mustafa'yı dövdün? Hem ben istemedim. Annemlerin işiydi! O çocuktan nasıl tiksindiğimi bildikleri halde, ne alakaydık.
Çayları doldurup annemlere verirken kafamın içinde bin tane düşünce dönüp duruyordu. Bu da neydi şimdi?! Babamlar içinde tepsiyi hazırlayıp içeri götürdüm. Yiğit beni kapıda görünce hemen kalkıp,
" baba çayları içerken konuşalım."
" ooo! Sare kızım şimdi bir çay yapmıştır. Ver kızım ver. Tavşan kanı mübarek."
" afiyet olsun amca,"
Derken masalara diziyordum ki yiğit,
" sen tepsiyi yere bırak ben dizerim."
Peki. Canıma minnet. Dediğini yapıp tepsiyi bıraktım. Mutfağa geçip annemlerin karşısına dikildim. Evet yine bir suskunluk.
" anlatın bakalım, ne işler dönüyor aranızda."
" ne dönecek kızım. Sen söyle senin kalbinde ne işler dönüyor"
Demiş ve gölü atmıştı annem. Elim ayağım birbirine girerken içtiğim çay boğazıma kaçınca ölüyordum. Tek kelimeyle! Ölüm. Öksürüklerim bitince,
" anne! Daha da uyarmam! Babama gizli gizli kursa gittiğini derim!"
" hiii! Bak! Bak! Hale şuna bak!"
" kız sen ananı tehdit mi ediyorsun?"
" valla canınız nasıl yorumlarsa."
Dediğimde telefonum çalmaya başlamıştı. Ah! Benim canım. Asiyem! Telefonu açıp mutfaktan çıkarken,
" efendim ahretliğim,"
" ya! Selamünaleyküm! Neredesin kız sen. Bize gelsene yarın. Çay yaparım sana."
" ya. Tamam. Yarın sizdeyim. Allah'a emanet."
Dedim kapatıp geri mutfağa girdim. Gece nasıl bitti bilmiyorum. Bende bitmiş olabilirdim. Zaten işim var deyip çayımı içtikten sonra kalktım...

    Sabah erkenden giyinip ekmek alma görevimi yerine getirmek için binadan çıkarken Hale teyze beni görmüş ve o da ekmek istemişti. Yiğit neden almıyordu acaba? Neyse.
Bakkala hızlı adımlarla gidip istenilen siparişleri aldım. Hava bir bana mı güzeldi be? Ay keşke dondurma alsaydım. Yavaş yavaş yürürken bir gülme sesi gelince şöyle bir baktım. Bir adım atıp durdum. Bir dakika. Bu? Yiğit değil mi? Bu kız ona sarıldı mı?! İnanmıyorum! Allahım! Al işte sare! Al! Gerek yokmuş işte! Adam seni sevmiyor bile! Hızlı adımlarla mahalleye doğru koşup eve girdim. Annem beni görünce,
"Sare? Rengin solmuş kızım. İyi misin?"
" iyiyim anne. Benim işim varda acil çıkmam gerek."
Çantamı alıp hızla çıktım evden. Acilen bir yer bulmam gerek! Acil! Camiye de giremem şimdi! Af! İçimin soğuması gerek! Ah! Tabii ya! Tepe!
Dur sare! Dur! Hızlı adımlarla tepeye gelince çantamı ağacın altına bırakıp, sırtımı ağaca yasladım. Allahım! Gözyaşlarımı saldım. Ben bile daha ona sarılmamışken o kız ona nasıl sarıldı! Engel bile olmadı! Birde gülüyor! Sende onu sev sare! Adamın keyfi yerinde! Hem ne yapsın senin gibi çirkini, renkli gözlü sarışın değilim. Öyle bir endamımda yok. Baksan görünmem! Ne yapsın beni! Dizlerimi kendime çektim. Başımı dayayıp ağladım. Ağlayabildiğim kadar ağladım. Sıkılmıştım artık bu bekleme halinden. Başka bir şey yapmam gerekti. Yok ama artık bitti. Bitti. Onu bir daha sevmeyeceğim. Beni sevmeyen birini daha fazla sevemem. Olamaz. Karşılıksız bir şeyi yaşamaktan yoruldum...
   Saatler süren düşünce kaosundan sonra nihayet kendimi biraz iyi hissedince kalktım. Vakit geç olmuştu. Akşam okunmuştu çünkü. Yavaş yavaş mahalleye doğru yürümeye başladım. Allahım yardım et lütfen. Bir çıkış göster, beklemesin kalbim. Yoruldum.
" sare!!! Nerdesin sen!? Nerede? Saatlerdir seni arıyorum!"
Yiğit? Yiğit bu! Neden bağırıyor? Yiğit bana doğru koşarken bağırıyordu. Beni mi arıyormuş. Neden? Ne oldu ki? Anladı mı onu artık sevmeyeceğimi? Karşıma dikilip çatık kaşları, sinirli haliyle,
" nerdesin saatlerdir! Neden telefonunu yanına almıyorsun! "
Telefon mu? Telefon için mi bana bağırıyor şimdi. Aman be. Bende ne düşünüyorum! Aptalsın sade! Aptal aşık! Yürümeye devam ettim. Gider misin, seni bırakacağım ben.
" sare! Nerdeydin bunca saat?! Yoksa... Ahretliğinin yanında mı?"
Ne? Ahretliğim mi? Gerçekten konumuz bu mu şimdi? Bir dakika! Bu soru sorma şekli bana Asiye'yi değil başka birini mi soruyordu! Tabii kendi elin kızlarıyla sarılsın gülsün! İş bana gelince dur bi!
" seni ilgilendirmez."
" ilgilendirir!"
" bununla ilgilenmiyorum!"
" ilgileneceksin! Mecbursun buna!"
Durdum. Neden mecburmuşum be! Neden! Kimsin ki?! Artık hiç olacaksın benim için!
"Değilim!"
" olacaksın! Çünkü!"
" ne çünkü?"
Dedim ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sokağın ortasında durup birbirimize bağırmak gerçekten yapmak istemediklerim arasındaydı. Nasıl bu hale geldim ben! Uzun olan bacaklarıyla bana yetişip yanımda yürüyordu. Sinirden elim ayağım titriyordu ki,
" çünkü benimle evleneceksin."
Demesiyle durdum. Ne dedi bu? Evlenmek? Kim evleniyor? Neden? Bir dakika cümleyi öğelerine ayırıp katsayısını alalım. Hayır! Hayır! Dur! Kafam! Ay beynim alev aldı! Evlenmek mi? Ben? Neydi bu teklif mi? Hayır olmaz. Hıh! Ben. Vazgeçmişken! Hayır, olmaz. Bıraktım ben seni! Aldığım kararın arkasında duracağım,
" hayır!"
" ne demek hayır! Soğan,"
" peşimden gelme! Duydun mu! Aklından evlilik bahsini de çıkar!"
Dedim ve koşarak uzaklaştım yanından. Delirdim ben. Tek kelimeyle delirdim. Her şeyin üst üste geldiği bu günde delirmek tam bana göre bir şeydi çünkü! Benden beklenilen bir şeydi. Bütün her şeyin üstüme yıkıldığı zamanda, her şeyi daha da alt üst etmek...

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın, lütfen.

Patates & Soğan ( İşte şimdi tamam!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin