Herkesin hayatında böyle heyecanın zirve yaptığı günler vardır ya. Hani ölecek gibi olursun da ölmezsin. Ne bileyim böyle nefes alıyorum ama kendimi hissetmiyorum. Nirvanaya ulaşan insanın sonraki hayatının ortasına düştüm sanki. Anneme utana kıvrıla evlenmeyi kabul ettiğimi söylemiştim. Annem, biraz fazla mutlu olmuştu ama neyse. Görende kızını kocaya vermeye meraklı sanacak. Koca dediği Yiğit ise neden olmasın!
Babam verdiğim karara bir tepki vermemiş aksine huzursuz olmuştu. Bu hali canımı oldukça sıkmaya sebep olurken bir şey dememiştim. Bir süre evin içinde köşe kapmaca oynamıştık sonra gitmişti. Acaba babam tek kızını evlendirecek diye mi üzülüyor? Evet, canım! Başka ne olacak ki?
Yatağımda bir tur daha döndüm. Uyuyamıyordum. Kafamın içinde 'yiğitle evleneceksin' cümlesi yankılanıp dururken gözlerimi kapatamıyordum. Ay! Hadi! Sare... Şimdi koyunları sayalım. Çitlerden bir koyun atladı... çitlerden iki kıvırcık koyun atladı... çitlerden üç kıvırcık tontik koyuncuk atladı... Çitlerden dört kıvırcık tontik Yiğit atladı. Ah. Yine döndüm dolaştım ona geldim. Bumerang gibiyim.
Yatağımda bir tur daha dönmüştüm ki sabah namazı vakti geldiğini fark ettim. Hızla örtüyü üstümden atıp namaza koştum. Abdestimi alıp, namazımı kıldıktan sonra Rabbime bol bol duamı ettim. Bana bol bol akıl versin inşallah. Aklım çok başımda kalmıyor. Seccademi toplamıştım ki telefonuma mesaj gelmişti. Bu saatte? Telefonu elime alınca ekranda gördüğüm isimle kalbim yerinden çıkmaya razıydı. Yiğit. Mesaj atmış. Bana!!!
" Çiçek mi çikolata mı?"
Sabahın bu vaktinde bunu mu diyorsun Yiğit! Ya insan bir günaydın, hayırlı sabahlar. Sabahı şerifleriniz hayr olsun! Yok ama sen bu sorunun cevabını bile bilmiyorsun ki? Ben olsam seni istemeye gelsek mesela, ne istersin adım gibi bilirim! Adım gibi! Nereden bileceksin ki! Nereden!
"Çikolata."
" Çiçeğin, çiçek istediği nerede görülmüş."
Ha? Ne? Ne demiş? Çiçeğin, Çiçek istediği mi? Buna bana şimdi Çiçek mi demek istedi? Bana. Çiçek dedi. Anaaaa. Yiğit bana iltifat etti ya. Çiçek dedi bana. Bir dakika! Ne çiçeği bu? Şimdi zakkum da bir çiçek Gül de!
" sensin Çiçek! Patates!"
" Gül çiçek."
Yazmıştı. Gül. Amanın! Aklımı okudu bu patates yine! Gül Çiçek demek, ben gül gibiyim. Af! Ekrana bakmayı kes Sare! Kendine gel. Topla kendini! Evet hemen saf saf gülmek yok. Ciddiyet! Ciddiyet!Yatağımda üç beş tur daha atıp, dolanıp dururken önce annem gelip erkenden kaldırmıştı. Sonra da Asiye gelip giyinmem için bana yardımcı olmuştu. Elim ayağım heyecandan dolanıp duruyordu. Heyecanlıydım. Evet. Ellerim titriyordu. Asiye etrafımda dönüp duruyordu. Gerçekten bunu kabul etmeme şaşırmıştı ama ona söyleyemedim asıl sebebimi. Söylersem asla izin vermez bana. Engel olur biliyorum.
Sonunda giyinmiş ve hazır ol da kapıda bekliyordum. Babam oturduğu koltuktan bana bakıp sakince izliyordu. Özür dilerim baba. Şimdi elim ayağım titremese, yanına sokulup ağlamak isterdim. Ama sana karşı adım atınca göz yaşlarımda ona paralel akıverecek. Kapı çalmıştı. Aman! Nasıl açılıyordu bu kapı? Tekme mi atıyorduk? Yoksa vuruyor muyduk? Sakin. Sakin. Düşün... kapı, kolu çevrilerek açılan bir şey. Oh. Derin bir nefes aldım, Yusuf sırtıma destek olurcasına dokunup,
" açsana artık gelin hanım. Adamlar geri dönecek."
Deyince ona gözlerimi devirip kapıyı açtım. Heyecandan kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Yiğit'e hiç bakmadan elindekini aldım. Babam gözlerini üzerimize dikmişti çünkü. Babamlar odaya geçince kadınlar da diğer oturma odasına geçti. Bende mutfağa gittim hemen. Çiçek yerine çikolata istediğim için çok şanslıydım çünkü en sevdiklerimden bir kutu almıştı. Yusuf çikolatalara bakıp,
"Ooo! Abla bunları kırışırız değil mi?"
" hiç de bile! Bir tanesine bile dokunmayacaksın! Dokunursan! Keserim seni!"
" aman be!"
Deyip gidince Asiye ile birbirimize baktık. Hemen ona sarılıp,
" Asiye bayılırsam bana söyle."
Demiştim. Ne kadar mantıklı bir cümle. Aman ya ben yiğiti sevdiğimden beri bende mantık kalmadı.
" tamam. Ama şimdi kahveleri yapalım."
Deyip ayrıldı benden. Feracemin eteklerine ellerimi sildim. Neden terleyip duruyorsunuz ki!
" hemen mi?"
" yap gitsin canım."
Öyle yap gitsin olmuyor ki canım. Sor bana kahve yapabiliyor musun diye? Sor.
" şey... ben kahve yapamam ki."
Dedim. Asiye bana döndü, ellerini omuzlarıma koyup,
" tamam. Bu sana son kıyağım! Ver ben yaparım."
Deyip kahveleri yaparken bende tepesinde dikilip onu izliyordum. Tek tek fincanları doldurunca tepsiye dizdik. Öyle kahveye biber tuz falan koymadım çünkü rahatsız oluyordu. patatesim.
Derin bir nefes alıp Yusuf'a seslendim. Ben ayaklarımı yere vurup Yusuf'u beklerken kapıdan Yiğit girince elim ayağıma iyice dolandı. Takım elbisenin içindeki haliyle kalbimi durdurmaya çalışıyordu. Şurada ecelim olacaktı çocuk ya!
" şey Sare. Bir dakika konuşabilir miyiz?"
Ne bir dakikası canım. Ne münasebet sen iste sonsuza kadar konuşurum ben. Bir dakikaya sığdırma şimdi. Asiye'ye baktım, koşar adım mutfaktan çıkınca yiğit oldukça kısık sesle,
" şu imam nikahı vardı ya?"
Sakin ve ciddi ol Sare. Hayır bacakların titremiyor. Kalbin de hızlı atmıyor herkesin kalbi öyle! Sesimin ciddi çıkmasına dikkat ederek,
" evet."
" onu başka zaman yapsak olur mu?"
Ne yani sorularımı ertelemem mi gerekecekti! Af! Ne zamandı bu zaman? Af!
" tamam. Ama neden?"
Dedim çoraplarına bakarken. Güzel çoraplar. Sessiz kaldı. Hadi bana cevap ver dostum!
" baban böyle uygun bulmuş,"
Deyince başımı kaldırdım şaşkınlıkla. Babam neden bu işin olmasını istemiyor ki? Ne güzel ertelemeden yapalım gitsin işte. Ama belli ki Yiğit de bu durumdan hoşnut değil. Şimdi olmadı ki bu. İstemeyerek de olsa başımı salladım,
" tamam,"
Başıyla onaylayıp çıkıyordu ki tezgahın üstündeki kahveleri görünce,
" Asiye'nin eline sağlık güzel yapmış kahveleri."
" nereden anladın?"
" sen kahve yapmayı bilmezsin. Çünkü sevmiyorsun. Sevmediğin içinde öğrenmemek için direndiğini adım gibi biliyorum."
Dedi ve çıktı mutfaktan. Beni her an şaşırtma yeteneğine sahip birisin sen Yiğit. Ama şimdi dini nikahı neden erteleyelim ki! Baba! Bu meseleyi konuşursun inşallah benimle, amin.
Derin bir nefes aldım ve kahveleri götürdüm. Kimseyle göz teması kurmadan sessizce verip annemlerin yanına geçtim. Annemler bir bana bir de kapıya bakıp duruyordu,
" ne oldu neden bakıyorsunuz?"
" e hani damat tuzlu kahveyi içemedi galiba."
" içemedi değil. İçmedi. Yapmadım."
" neden?"
" Hale teyze yiğitin midesi baharata karşı hassas."
Dememle ikisi de sevgi pıtırcığı gibi bana bakıp,
" ay! Fatma görüyor musun? Kıyamadı benim kuzum,"
" valla şaşırttı beni! Ben içine kezzap döker sanıyordum."
Demesiyle herkes gülmeye başladı. Şimdi annecim beni tanıyorsun doğrudur. Ama bunu Yiğite yapmayacağımı bilememişsin. Eksi. Onlar gülerken Yusuf içeri girip,
" abla hadi yüzükler takılacak!"
"Tamam ama Akif yok. Akif gelmeden olmaz!"
Her şeyi erteleyen başkaları olmayacaktı ya! Hem ben süt oğlanın mutlaka yanımda olmasını istiyordum. Beni en zor zamanımda destekleyen kardeşim bugüne de görmeliydi. Az uğraşmadı benimle. Benimle aynıyı duyguyu paylaşan Asiye,
" sare aradım 5 dk kalmaz gelecek. Biz yavaş yavaş geçelim."
" yetişir değil mi?"
Dedim tedirgince. İnşallah. Annem,
" Hadi kızım. Merak etme yetişir Akif."
Pekala. Tamam. Süt oğlan gelene kadar bekleriz o halde. Hadi bakalım Sare. Sakin ol. Titreme. Heyecan yapacak bir şey yok. İlk defa nişanlanacak değilsin ya! Hah! Herkes nişanlanıyor! Abartma. Sakin... İçeri geçince ellerimin terini feracemin eteklerine silerken Yiğitle göz göze geldik. Anlaşılan o da benim kadar heyecanlı ki serçe parmağını sıkıp duruyor. Neden heyecanlısın? Hadi ben yıllların Leyla'sı sen kimsin? Yavaşça babamın gösterdiği gibi yiğitin yanına geçtim. Babam bize bakıp dururken,
" baba. Akif gelecek. Az beklesek."
Dememle zil çalınca sevinçle,
" yetişti süt oğlan!"
Dedim. Canım ya! Her zaman yanımda olan canım kardeşim bugün de burada olmalıydı. İçeri girip selam verdi. Göz göze gelince yanıma gelip alnımdan öptü. Kulağıma,
" evde kalacaksın diye korkmaya başlamıştım,"
Deyip hemen Asiye'nin yanına geçti. Ona dik dik bakarken babam besmele çekip yüzükleri taktı... Heyecandan elim terlemişti yine. Başımı kaldırdım. Babam öyle bakıyordu ki... İçimde bir şeyler batıyordu canıma. Ben. Ben bu küçük aklımla her şeyi hesapladığımı sanardım, ta ki babamın bana bakan gözlerini görene dek...***
Planlar arasında boğulurken bir tilki, o ben oluyorum, kuyruğuna basıp yuvarlanmış çayır boyu. Kendisi plan yaparken arkasından dönen dolapların farkında bile değilmiş. Ah! Ah!
Benim ne haddimeydi ki! Yok aşk oyunu! Yok bilmem ne! Derdim neydi ki benim! Bir kıvırcık patatesi sevmiştim altı üstü. Bu sevgiyi torbaya koyup çayır aşağı sürüklemeye gerek var mıydı?
Varmış. Babam. Benim sevgili babam.Sabah namazına kalkmış ve canım kardeşim Yusuf'un bacağına asılıp çekmeye başlamıştım. Kalkmıyordu çünkü. Kalmayınca da yüzüne su döküp yatağı ıslatmayı göze alamadım! Bacağını tutup ayağımı yatağa dayadım,
" Allahu ekber!"
Dedim ve bütün gücümle bacağını çektim. Sonuç yere düşen Yusuf uyumaya devam etmişti. Ne demek kalkmıyorum? Sen kimsin kim! Başına çömeldim,
" Yusuf,"
" hı..."
" Yusuf,"
" ne?"
" Yusuf,"
Deyince birden gözünü açıp ayağa dikildi.
" bıktım! Yeter ya! Her sabah! Her sabah! Zebani gibi dikiliyor başıma!"
Demiş ve çıkmıştı odadan. Senin için yapıyorum hayırsız! İşte kardeş dediğimiz canlı. Babam ve annemde sese uyanmıştı. Ne yapayım şimdi? Sizi böyle görmek istiyorum. Odamın içinde kollarımı açıp döndüm, annem odanın kapısından,
" nedir elinden çektiğimiz, yiğit alsın götürsün bu kızı,"
" anne!"
Dedim ve ona baktım. Uyarıcı bakışlarımı umursamadan babamın yanına gidiyordu. Hala sakinliğini koruyan babam? Benle konuşmama sebebini merak ediyorum, neden? Acaba yanlış bir şey mi yaptım farkında olmadan? Af!Namazlarımızı kılmıştık herkes odasına dağılırken babamın mutfağa girdiğini görünce peşinden gittim hemen. Yüzüme yerleştirdiğim tebessümle,
" acıkmış mı benim babam,"
Dedim. Bir şey demeden sandalyeyi çekip oturdu. Kalbine ağırlık veren nedir benim, canım. Eliyle karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Oturdum. Elleriyle oynadıktan sonra,
" sen. Büyüdün kızım. Kocaman bir kız oldun. Şimdi de... Yuvadan uçacaksın... Ama hala küçük bir çocuk gibisin. Halin... hareketlerin... bilmiyorum kızım. Yani..."
Derin bir nefes aldım ve,
" söylemek istediğin neyse söyle baba,"
" sare, sen evlenmek konusunda ciddi misin? Yani kızım bu iş gerçekten ciddi."
" Neden baba?"
" hı?"
Dedim aniden ciddileşen sesime şaşırıp. Ben büyümemiş bir kızmışım! Bu yalana inanır mıyım ben! Vardı! Mutlaka başka bir sebep vardı.
" istemiyorsun bu evliliği. Yani. Yiğiti. Neden?"
Dedim. Başını aniden kaldırınca göz göze geldik. Sonra tekrar indirip ellerine bakarken,
" nereden çıkartıyorsun bunları? Ben senin için diyorum. Çocuk gibi-"
Dediğinde ayağa kalktım. Ağlama Sare. Ya da ağla! Zaten kim? Neden beni umursasın ki!
" ciddiyim baba, gerçekten. Bundan 5 yıl önce okumayacağım dediğimde yine bu ciddiyetteydim. Hatırladın mı? Hala öyleyim. Ama... biliyorum bana söylemediğin bir şey var, nedir?"
Dedim ve xgözlerinin içine baktım. Sustu. Vardı işte. Bilmediğim milyon şey gibi, bir sır daha eklenmişti üstüne...Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın, lütfen.