4 yıl sonra...
Yatağımda bir sağa sola dönmekten canım çıkmıştı. Karnımda şiddetli bir ağrı vardı. Başımdan terler akıp giderken nefes almakta zorlanıyordum. Böyle olmayacaktı. Yerimden kalkıp zor bela örtümü taktım. Asiye'ye ulaşamıyordum. Akif yoktu. Tek kalmıştım. Annemlerde yoktu. Koskoca şehirde tek kalmıştım. En güzel zamanlama. Derin bir nefes alıp çantamı taktım. Feracem ayağıma dolanmasın diye hafif kaldırıp merdivenlerden tutanarak inmeye başladım. Ölüyordum sanki... alnımdaki terler yanağımdan süzülürken sokağa çıkmıştım. Mahallede kimse yoktu. Bu saatte insan olması şaşırtırdı. Hava kararmıştı çoktan. Yavaş yavaş yürüyüp caddeye çıkıp taksiye binmeyi düşünmüştüm. Bir anda gözlerim kararınca olduğum yere çöktüm. Karnımdaki şiddetli ağrı bütün bedenimi sarmıştı. Bir süre nefeslenip yine kalktım. Ne kadar yürüdüm... bilmiyorum. Birden gözlerim karardı. Yer ayaklarımın altından kaydı....Başım...
Gözlerimi açtığımda kendimi oldukça yorgun hissediyordum. Hastaneydim. Karnımdaki ağrı hafiflemişti ama gitmemişti. Elimde serum takılıydı. Ne olmuştu bana? Başımı kaldırmaya çalışınca giren ağrıyla elimi başıma attım. Birden biri omzuma dokunup,
" dur, başını vurdun,"
Deyince elimi başımdan çekip baktım. Kimdi bu? Mavi gözleri vardı hemde, elmacık kemikleri... bir süre baktıktan sonra geri çekilip,
" ameliyattan çıktın,"
Ne ameliyatı? Ne oldu bana? Düştüğümde mi yoksa? Başımdan mı?
" ne ameliyatı,"
" apandisit."
Örtüm! Elhamdulillah başımda. İyi de bu adam kim? Mavi gözleri vardı. Mavi. Derin. Tıpkı onun gözleri gibi... derin mavi gözleri? Hemen başımı çevirdim, hayır olamaz. Yiğit'in değildi bu! Kıvırcık saçları yoktu, üstelik bu kadar zayıf değildi. Göbeği yoktu. Gülüyor mu? Hayır canım aklına bir şey gelmiştir!
" çıkar mısınız!"
" hala kabasın soğan,"
Deyip çıktı. Çıktı. Ama... ama o bana... dedi. Dedi ki... soğan?! Soğan dedi mi? Bana dedi! Hayır olamaz! Yiğit değil o! Mümkün değil aklım bana yine oynuyor! Delirdim ondan! Normal bu haller... bir dakika ameliyat mı? Apandisit mi? Belliydi o kadar ağrı sancı boşa değildi demek! Hain apandisit! Ne oldu da patladın! Af! Delireceğim! Ne olacak peki? Başımı yastığa vuruyordum ki kapı açılınca hemen kendimi topladım. Bir kadın doktor,
" nasılsın bakalım, çabuk uyandın."
Deyip ameliyatımı kontrol ediyordu. Sonra bana dönüp,
" tamamdır. Turp gibisin. İyisin. Bugün çıkabilirsin,"
" sağ olun,"
Dedim. Neden mutlu bu kadın? İnsanı kanser eder! Ne diye mutlusun?! Ameliyat olmuşum burada, kesmişsin beni!
" bir dakika! Çıkış işlerimi yapamam tekim ben,"
" değilsin. Refakatçin var. Kapıda bekliyor dünden beri felç oldu. Ben söylerim yapar,"
" ne!? Bir dak-"
Demiştim ama kadın beni dinlemeden gitmişti. Ulen dinlesene! Bir şey söylüyorum burada! Nasıl kalkıp giyineceğim ben! Hadi bakalım sare! İş başa düştü! Yerimden kalkıp ayağımı saldım ama salmaz olaydım. Öyle bir sancı girdi ki, iki büklüm oldum. Yerimden kalkıp dolaba yöneldim, içinden elbiselerimi alıp kendimi güç bela banyoya atıp kapıyı kilitledim. Lavabonun üstüne oturup nefeslendim. Ölüyordum. Allahım sen yardım et. Delirdim ben...
Sonunda çıkmıştım banyodan, ama bu sancıyla giderse ölürdüm. Bu neydi böyle? Yatağıma doğru giderken odanın kapısı çaldı biri,
" buyurun,"
Dedim yatağa dayanıp. Oturacak halim yoktu. Az önceki adam! Ne istiyor benden! Birde refakatçim olmuş!
" hazırsan çıkalım,"
" ne münasebet! Ben kendim giderim!"
Dedim sinirle. Bir dakika. Durun. Bu ses! Beynim yeni yeni yerine geliyordu. Bu olabilir mi? Hayır! Kalbim dörtnala koşarken,
" kimsin sen!"
Dedim. Yiğit. Olamazdı değil mi? Bunca sene gitmişken birden çıkıp gelmezdi. Neden gelsin ki? Hem yiğit askere gidecekti?! Olamaz değil mi?! Olamaz.
" iyi misin?"
Sesi. Yiğit. Bu ses olamazsın. Değilsin. Gözlerin aynı ama sen değilsin bu?! Allahım, ne yapacağım.
" sare,"
" yiğit?"
" efendim."
Yiğit. Gözlerim sulanırken ellerim titremeye başlamıştı. Ne oluyordu bana? Gerilmiştim. Kalbim yerinden çıkacaktı birazdan. Bir anda ateşim üçyüze fırlamıştı.
" ben kendim giderim,"
" bu halde gidemezsin sare! Hadi araba kapıda,"
"Giderim ben,"
Dedim ve odadan çıktım. Bir adım arkamdan geliyordu. Bunca yıl sonra? Birden. Ben düşmüşken. Yiğit. Hani şu yıllardır içimde biriktire biriktire içime sığmayan. Yiğit. Bir adım geri de yiğit vardı. Ardımda. Gölgelerimiz buluşmuştu yine, ama... bu değildi? Hastaneden çıkınca içim ürpermişti,
" üşüdün mü?"
Deyip hırkasını üzerime atmaya çalışınca elimle durmasını işaret edip,
" istemiyorum."
" ama-"
" istemiyorum,"
Dedim ve taksiye doğru yürümeye başladım. Onunla gidecek halim yoktu ya. Uygun olmazdı bu. Olmaz. Yiğit. Olmaz.
" araba burada,"
Dedi. Durmadım. Gidemem onunla. Bir adım daha atmıştım ki birden kolumdan tuttu.
" yürü! Çocuk gibisin hala! İnat da inat!"
" bırak kolumu! Kendim giderim,"
Dedim ama çekiyordu ve ayaklarım ona doğru gidiyordu. Arabanın arka kapısını açınca içeri girdim. Sinirle kapıyı kapattı, öne oturup hışımla çalıştırdı arabayı. Başımı cama çevirdim, ellerimi kucağımda bağladım. Hala inanamıyorum bu gerçekten yiğit mi? Olmaz! Hani saçları! Nerede? Sessizce gidiyorduk ki birden ani bir dönüş yapınca canım acımıştı.
" iyi misin? Özür dilerim,"
Elimi ameliyatımın üstüne koyup dilimi ısırdım. Bir şey demedim. Sustum. Özür dilemesini beklemiyordum. Bunca yıldan sonra gelmesini de beklememiştim. Neden? Neden geldi ki? Evin önüne gelince kapıyı açıp inecektim ki, bana yardımcı olmaya çalışınca istemedim. Duvardan tutunarak binaya girdim. Merdivenlerden çıkarken arkamdan geliyordu. Bir adım geri de. Yiğit.
Evin kapısına gelince anahtarı çıkartmaya çalışıyordum ki düşürdüm. Neden bana eziyet ediyorsun anahtar? Gel buraya! Yiğit eğilip aldı,
" müsade et bakalım,"
Dedi. Zayıf yiğit. Kapıyı açınca içeri girdim. Benimle girecek hali yoktu. Kapıyı kapatmak için yeltendiğimde ellerini sıktığını fark ettim. Sende değişmemişsin yiğit. Söylemek isteyip de söyleyemediğin şeyler olunca böyle sıkıyorsun ellerini.
" bir şey mi diyecektin?"
" sare... ben. Şey diyecektim. Şey... bir şeye ihtiyacın olursa ara,"
" aramam! Güle güle!"
Deyip sinirle kapattım kapıyı. Araymış! Ne arayacağım seni ben! Bunca yıl arayıp sormamışsın beni! Bunca yıl aramamışsın beni! Bir kere! Tek. Bir kere ya! Yok ama Burcu'dan sıra gelmemiştir. Fit bir yapın olduğuna göre koşan koşmuştur! Allahım! Neden ağlıyorum ben ya! Kendimi yatağıma bıraktım yavaşça, sırtüstü uzanıp gözlerimi kapattım. Neden geldin ki? Ben daha alışamadım, unutamadım. Yapamadım...
Ağlamaktan gözlerim ağrıyordu. Yastığım hep ıslanmıştı. Elimin tersiyle yüzümü sildim. Yerimden yavaşça doğrulmaya çalışırken kapı çaldı. Af! Yine ne istiyorsun benden! Üzerimi düzelttim, aynadan kendimi düzeltirken vazgeçtim.
" kim o?"
" yiğit,"
Yiğit ya! Bu kapıyı çalmanı kaç yıldır bekliyorum ben biliyor musun? Sen oralarda gezip tozarken ben! Ah bu ben! Kapıyı açıp,
" buyur,"
" ilaçların. Bir de 3-4 gün dinlenmen gerekiyor."
İlaçlar mı? İlaçlarımı mı aldı? Neden mutlusun sare!
" neden ağladın? Çok mu ağrın var? Doktora gidelim istersen,"
Elindeki poşeti aldım.
" bu ağrıyı doktor dindirmez! Sağ ol!"
Deyip örttüm kapıyı. Nasıl dinsin bu sancı?! İlaçmış! Ne işime yarayacak ki! Tam gidiyordum ki zil bir daha çalınca açtım. Asiye ve Akif birbirlerini ite kaka,
" sare! Çekil Akif!"
" çekilmiyorum Asiye hanım!"
Kapıyı yüzlerine kapatmak istedim bıktım bunların tartışmalarından. Bir çift bu kadar kavga eder mi ya! Evet kendileri 2 yıldır evli! Başımın etini yiyen bir idi iki oldu. Akif ne yaptı etti Asiye'yi aldı. Onları kapı da bırakıp içeri geçtim. Zira uğraşacak halim yoktu. Salona geçerken feracemi çıkartmaya yeltenmiştim ki kapıda yiğit'i görmemle geri çektim fermuarı. Akif
" ben davet ettim. Sorun olmaz değil mi sare?"
Ne yapmaya çalışıyorsun acaba Akif! Sustum onlar koltuklara dizilirken Asiye elimi tutup,
" nasıl oldu sare? Sen iyiydin biz giderken?"
" bilmiyorum ki Asiye. Birden başladı."
Akif diğer yanıma oturup beni kendine çekip sarıldı.
" oy benim canım. Özür dilerim yanında olamadığım için,"
"Yağcısın Akif,"
" sensin yağcı Asiye!"
"Af! Sizin derdinizi çekemem!"
Dedim. Yiğit bize bakıyordu. Bize derken Akif'e. Neye bakıyor bu? Akif elimi elinin içine almış,
" zaten küçücüktün baksana iyice çökeceksin,"
" aynen. Ben şimdi sana güzel bir yemek yaparım!"
Deyip Asiye ayaklanınca. Yiğit,
" sıvı! Yani sıvı şeyler tüketsin bir süre."
Asiye başıyla onaylayıp içeri giderken, Akif kulağıma
" düşünceli,"
Deyince bacağını sıktım. Al sana düşünce! Süt oğlan ağzını yakmak gerek. Yerimden yavaşça kalkıp mutfağa giderken,
" Asiye de sana çekmiş!"
Çekecek tabii! Ona ben öğrettim bu hareketi. Ağzına vura vura sevecek seni. Hak ediyorsun. Mutfağa geçince Asiye heyecanla bana baktı.
" nasıl hissediyorsun?"
" ah çok ağrım var."
" onu demiyorum kız, yiğit?"
" bilmiyorum."
Dedim. Bana baktı sonra yanaklarımı sıkıp sarıldı. Çorba yaparken içerden gelen sesleri dinliyordum. Anlaşılan bunlar fazla iyi arkadaş! Akif sen vatan hainisin! Ellerimi sıkıp parmaklarımla oynuyordum ki,
" sare, bırak parmakları."
" af! Asiye Af! Bu değildi. Beklemiyordum. Böyle aniden çıkıverdi. Birden."
" nasip sare. Buymuş demek ki karşılaşmanız, belki şimdi yeşerir sizin ağaç,"
" hayır!"
" tamam tamam sakin ol,"
Dedi. Tekrar işine döndü. Sakince onu izliyordum. Oda da yiğit oturuyordu. Eline çaydanlığı alıp su koydu. Yiğit odada. Ocağın altını yaktı. Yiğit farklılaşmış biri olarak salonda sare! Beklediği- hop! Ne zaman beklemişim! Beklemedim ben! Hayır...
" neden ağlıyorsun sare?"
" ne?"
Deyince eliyle göz yaşlarımı silip gösterdi. Ağlıyordum. Acıyordu her yerim. Bu değildi. Beklediğim bu değildi. Burnumu çekip elimin tersiyle burnumu silecekken,
" sümüklü,"
Deyince bir ses hızla başımı çevirdim. Ne işi vardı bu çocuğun burada! İnşallah duymamıştır beni! Asiye,
" buyur yiğit,"
" su alabilir miyim?"
Deyince Asiye hızla bardağı doldurup verdi. Oturup suyunu içti. Yiğit. Neden bu kadar uzun sürer ki su içmek! Başımı çevirmeden gitmesini bekliyordum ki,
" çok ağrın var galiba. Doktora gidelim mi?"
Demişti. Tabii ağrım var. Çok ağrım var. Bir şey dememe gerek kalmadan,
" yok başka şeyden ağlıyor o!"
Deyince ona baktım. Bu kız gittikçe kocasına benziyordu. Ağzında bakla ıslansın! Başını sallayıp gitti Yiğit.
" özür dilerim ya çıkıverdi,"
Demişti Asiye. Öyle çıkıveriyordu bazen ağzımızdan laf. Kime ? Neye? Neden isabet edeceğimi bilmeden!
Akşama kadar oturmuştu yiğit. Bizde mutfağa sıkışıp kalmıştık. Onunla aynı evinde içinde olmak, beni geriyordu. Sinirleniyordum. Neden böyleydim? Sonra Akif ve Asiye annem gelene kadar yanımda kalmaya karar vermişlerdi. Bu gece uzun sürecekti çünkü bu ikisi yatarken bile didişiyordu. Akif elindeki yastığı sıkıca tutup,
" ben senin yanında yatacağım!"
" yav kız tek mi kalsın,"
" ama sensiz yatamıyorum Asiye, yarın işe gideceğim."
" Akif! Neden biraz anlayışlı olmuyorsun!"
" ay tamam! Yat kocanın yanında, yağcısın Akif! Ben yatarım tek canım,"
Deyip odama girip örttüm kapıyı. Tek kaldığıma göre geriye kalan üç beş damla göz yaşımı da yükleyebilirdim...Lütfen beğenmeyi unutmayın,