İnsanın bu dünyaya adım atmasıyla belirli ihtiyaçları hasıl oluyordu. Yeme, içme vb. birçok şey... Elhamdulillah yedik. İçtik. Sonra sevdik. Sevildik, Elhamdulillah. Bir gönüle ait olduk, biz olduk. Güzel bir yolculuğa adım attık. Bitmeyecek bir yolculuğa adım attık. Sermayesi sevgi olan bir yolculuğa... Elhamdulillah.
Zaman güzel geçiyordu, öyle bir geçiyordu ki bazen insan yaşadığı onca şeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu. Bende zamana bırakmaya karar vermiştim.Annemlerle oturmuş yaptıkları alınacaklar listesini kontrol ediyorduk. Tamam hepsi gerekli ama...? FAZLA. Elimdeki çayı masanın üzerine bırakıp anneme baktım.
" anne bu yaptığımız liste çok. Ben israf istemiyorum,"
" ya israf değil kızım,"
" değil mi? Anne. Bakar mısın ferman gibi yazmışsın işte. Ne yapacağım ben 20 tane havlu? Havlu dediğin kaç yıl kullanılıyor,"
" Sare! Sen bilmiyorsun kullanılıyor!"
" havlu tamam! Havlu kullandık diyelim. Peki ben çim biçme makinesini ne yapacağım? Yiğitin kafayı mı tıraş edeceğim Allah aşkına?"
Dememle annemler bana katıla katıla gülmeye başlamıştı. Yok bu kadınlar beni kanser edecekti. Onlara bakıp çıktım yanlarından arkamdan seslenselerde bir şey demedim. Odama geçtim. Çeyiz diye bana yaptıkları listeye bakar mısın? İsraf ya! Başka bir şey değil. Af! Birtürlü ikna edemedim kadınları. Ne güç varmış onlarda. Af!Neredesin Yiğit. Yiğit çalışan bir kocaydı ve ben kocasını akşamdan akşama gören bir kadın olmaya talip olmuştum. Ama saniye görmek bile bana yetiyordu. Elhamdulillah. Çalışıyordu ama düğün masraflarına yetişir miydi? Bilmiyorum. Tabii bizimkilerin yaptıkları listeyi görünce ben bile acaba işe girsem mi diye düşünmedim değil. Ne olacak böyle ya. Düğünüme şurada bir haftacık kalmış olması beni asla heyecanlandırmıyor. Asla. Böyle elimin ayağımın titremesi de ondan değil. Başka şeyler.
Yiğitin şimdi gelmesi lazımdı...Her gün aynı saatte geliyordu. Onu odamın penceresinde beklemeyi sevmiştim. Köşeyi dönen arabasını görmemle içimde oluşan heyecan hiç bitmiyordu. İnşallah da bitmeyecek. Pencereden dışarı bakarken sokağa giren Yiğiti görmemle heyecanla içeri bağırdım,
" Yiğit geldiii!"
Şimdi sizi kocama şikayet edeceğim. Göreceksiniz. Bu çocuk ne ki, bu Saray masraflarını karşılasın! Kapıya koşup açtım, Yiğit'in merdivenlerden çıkıp gelmesi saniye sürüyordu artık.
" selamünaleyküm Sare'm,"
Deyip kocaman gülünce bende karşılık verdim.
" Aleykümselam,"
Dedim. Ayakkabılarını çıkartıp içeri geçince annemlerin içerde olmasını fırsat bilip sarıldım. Ya bu patates özlenmez mi! Baksana şuna. Bal. Bal. Bana sıkıca sarılıp,
" Enerjim yerine geldi valla,"
Dedi. Kollarımı çözüp elini tuttum,
" yemek yaptım sana, yersin değil mi?"
" yemez miyim!"
Dediğinde hale anne içerden bağırıp,
" sarılmanız bittiyse mutfağa gelin çocuğum,"
"Artık duvarlarda işe yaramıyor. Duvarın ardını bile görüyor annemler."
Dedim. Ondan kollarımı ayırdım. Birlikte mutfağa geçtik, yiğit selam verip masaya geçerken bende hemen sofrayı hazırlamaya başladım. Ocağın altını açıp yemekleri ısıtırken salata malzemelerini çıkarttım. Ben bunları yaparken annemler yiğite yaptıkları listeyi gösteriyordu. Sessizce her söyleneni dinleyen sevgili kocam asla itiraz etmiyordu. İtiraz etsene patates bey. Adamdan medet umduk tek laf etmiyor ya. Annem,
" bak oğlum bu listeyi hemen almak lazım, düğüne ne kaldı."
" tamam anne,"
Hale anne,
" tamam deme evladım, ayrıca yemeğini ye gidip gelinliğe son kez bakın."Ah annemler kesinlikle benden daha heyecanlı. Ben bile bu kadar evham yapmıyorum. Benim şimdi bir tane tencerem olmasa ne olur ki, Yiğit ile çiğ et bile yerim. Havluya ne gerek var ki? Bana yiğit yeter. Ama işte anne olmak böyle bir şey. Ve... ben. Bende anne olacağım inşallah. Nasip elbette önce teyze olacağım. Kendi düğünümden daha çok teyze olacağıma seviniyorum.
Annemler yiğiti sıkıştırıp duruyordu. Hemen hemen diyip duruyorlardı. Bir dakika ya, bu çocuk işten gelmedi mi?Ne olurdu az dinlenseydi ki? Ama yok annelere kalsa hemen bugün her şeyi yapmak gerek. Annemler konuşa konuşa içeri geçerken bende yemekleri masaya dizip karşısına geçtim, elimi çeneme dayayıp karşımda duran adama baktım. Bir zamanlar koca göbeği olan kocama. Ben ona bakarken;
" bende seni seviyorum gönlümün baharı,"
Deyivermişti. Bende genişçe gülüp,
" ciğerimin köşesi, saçlarını kesmesen olur mu?"
" olur."
Demişti ağzına lokmayı atarken. Dolmaları tek tek mideye indirirken öylesine iştahla yiyordu ki bir tane de ben ağzıma attım. Ağzıma atmamla bardağa sarıldım,
" Allahım! Yiğit! Bunu nasıl yiyorsun tuz dolması olmuş bu, yeme,"
Dedim tabağa uzanırken. Tabağı eline alıp, ağzındaki lokmayı çiğnerken,
" Asla olmaz! Bu bana yaptığın ilk yemek. Hepsini yiyeceğim,"
" ya mideni bozacaksın,"
" salataya tuz atmamışsın, dengeliyor,"
Demiş ve sırıtmıştı. Ya sen bende akıl mı bıraktın acaba?!patates! Ya ben seni nasıl severim be! Nasıl! Böyle yanaklarını sıka sıka severim seni! Tabağı yerine koyarken suyu doldurup uzattım,
" su iç bari, özür dilerim."
" dileme. Ben senin elinden her şeyi yerim,"
" canımsın!"
Dedim. Yok! Ben dayanamayacağım! Sen hak ettin bunu. Yerimden kalkıp arkasına geçtim, bana bakmaya çalışırken yanaklarını tutup,
" ya sen nasıl bir balsın! Bu yanakları ısırırım! Duydun mu!"
" ahhh! Sare!"
" parçalarım seni! Nasıl güzel bir şeysin be!"
Deyip yanaklarını çekiştirirken elleriyle ellerimi itip,
" ne yapıyorsun! Yanaklarımı koparıyordun!"
Ay! Biraz fazla sıktım galiba. Elleriyle yanaklarını ovarken sırıtıp,
" ay, kusura bakma. Gücümü kontrol edemedim,"
Dedim yerime otururken. Yanakları kıpkırmızı olmuştu, bir eliyle yanağını ovarken diğeriyle su içiyordu. Canım benim. İçimde ona karşı dolup taşan bir sevgi var ne yapabilirim ki?! Canımsın! Yemeğini bitirince sofrayı topladım hızla, hala yanaklarını tutan yiğite bakıp,
" hala acıyor mu?"
" sen göreceksin gücü sare hanım!"
Elimdeki kepçeyi ona doğrultup, kılıç misali havada çevirirken,
" ne yapabilirsin ki Battal kızı Sare'yim ben!"
Yerinden kalkıp bana tehdit edercesine bakarken adım adım yaklaşıyordu. Olamaz! Aklımdakini yapmayacak değil mi? Allahım! Neden köşedeydim ki!
" Yiğit bak bağırırım,"
" bağır,"
" anneme söylerim,"
" söyle,"
Demiş ve elimdeki kepçeyi alıp beni kendine doğru çekmişti. Elleri beni gıdıklamaya girişirken kahkahalarla gülmeye başlamıştım.
" dur! Yiğit! Dur! Ay! Ha! Ha! Ha! Ah! Dur!"
" demek güç gösterisi yapıyorsun, al sana!"
Demişti. Ben onun ellerini tutmaya çalışırken kapıda bize bakıp gülen annemleri görmemle gülmeyi kesip,
" Yiğit! Annemler!"
Dememle hemen kendini geri çekmişti. Elini başına götürüp, açıklama yapmaya çalışırken,
" şey...biz. Yani?"
" tamam oğlum. Bir şey mi dedik."
" siz iki huysuzu böyle görmek şaşırtıyor bizi,"
" aynen. Kedi köpek gibi birbirinizi öldürmek için anı kollayan siz,"
" sevgi pıtırcıklarına dönmüşsünüz!"
Demesiyle göz göze gelmiştik. Yüzüme yayılan gülümsemeyle nefes nefese kalmıştım. Şu an kırmızı bir soğanım ben. Hani şu mor olan. Allahım! Çok utandım ya! Annemler kol kola girip içeri geçince Yiğite baktım sinirle. Benden farkı olmayan patates,
" sende damarıma basma soğan,"
Demişti kendini haklı çıkartmaya çalışıp. Gözlerimi kısıp ona bakarken, birden aklına bir şey geldi ve;
" ben namaz kılmadım!"
Dedi ve telaşla içeri koştu. Namazına niyazına dikkat eden patates. Mutfağı toplayıp içeri geçince Yiğit de odamdan çıkıyordu.
" Allah kabul etsin,"
" amin inşallah soğan, hadi gidelim."
Deyince heyecanla hareket ettim. Üstümü giyinip annemlere danışıp çıktık. Danışıp diyorum çünkü evden çıkana kadar şu şöyle bu böyle deyip durmuşlardı. Aslında birçok işi hallettik. Ev tamamdı. Nikahımızın kıyıldığı yer evimizdi. Tek katlı bahçeli. Küçük şirin. Bize yeterdi, 'biz' olduktan sonra her yer yeterdi. Babamlar sağ olsun davetiyeleri dağıtmışlardı. Gelinlik ve damatlık oldukça sadeydi. Şimdi ise onlara son kez bakmak için gelinlikçiye gelmiştik, alıp gidecektik.