10,🌾

2.9K 300 15
                                    

     Herkesin bir sırdaşı vardır. Benim güveneceğim çok insan oldu hayatımda. Akif gibi... Asiye gibi... Annem ve babam gibi. Elbette sınırlar ve sırlar. Aramızdaki hiyerarşiye göre tutuluyordu. Mesela babama liseden kaçıp hat kursuna gittiğimi söylememiştim. Annem de bilmiyordu turşularını satıp kitap aldığımı. Akif bilmiyordu mesela Asiye'nin de onu ilk gördüğü anda sevdiğini. Hala da söylememişti kendisi. Gerçi bana sorsanız bende söyleyemem. Yani sevginin başlangıcı belirsiz değilde hep oradaymış da sen fark etmemişsin gibi. Değişik ama güzel.
  Daldığım düşünce aleminden annemin sesiyle uyanmıştım. Elimdeki bardağı masaya bırakıp anneme döndüm.
" neden söyledin anne?"
" neyi neden söyledim?"
" Mustafa'yı. Hale teyzeye neden söyledin. Aramızda kalmasını kimseye söylemeden geri çevirmeni istedim."
" af sare! Hale de senin annen gibi kızım. Hem ne zaman gördün ondan bir şey sakladığımı."
" ama senden özellikle istedim."
" ne sakıncası var ki?"
" ne sakıncası mı var! Yiğit'e söylemiş!"
Dememle başımı eğdim. Allahım ne dedim ben. Hay aksi! Şimdi yerin dibine girsem ne güzel olurdu.
" ne olacak ki yiğit duyarsa..."
Dedi annem imayla. Yandan bir gülüş atıp bana bakıyordu. Ne yapıyor bu kadın? Tövbe ya!
" hıh! Ne olacakmış! Hiç!"
Dedim yerimden kalkıp mutfaktan çıkıyordum ki annem,
" anneler her şeyi bilir! Bu arada Mustafa ile çay bahçesinde görüş!"
" anne istemiyorum!"
" tek gitme Asiye'ye söyledim ben!"
" anne lütfen,"
" 2' de. Hadi geç kalacaksın,"
" gidip öldüreceğim o Mustafa'yı! Gününü görecek!"
" yanlış bir hareket yapma!"
" af! Af! Af!"
Odama girip yatağımın üstüne attım kendimi. Ne yapacağım ben! Yiğiti seviyorum ben! Ay ne dedim öyle. Yüzüme yayılan genişçe gülümsemeyle düşündüğüm şeye mutlu olmuştum ki aklıma geldi yine o! Gidip başkasıyla evlilik görüşmesi falan yapamam! Hele o Mustafa ile! Annem içerden seslenip acele etmemi söyleyip duruyordu. Tamam. En iyisi gidip güzelce istemediğimi söylemek. Bu kadar zor olamaz ya! Evet. Zorlayacak hali yok!

     Üstümü giyinmiş Asiye ile buluşmak için çay bahçesine gidiyordum. Adımlarımı ne kadar kendimden emin atsamda bir ayağım hep geriye dön diyordu. Ama hayır! Bu iş uzamadan bitsin. Yanlış anlama derim. Annem bana sormadan yapmıştı sonuçta! Başımı doladığı işlere bakar mısın!? Çay bahçesine gelince Asiye'yi  aradı gözlerim. Köşede oturmuş elindeki telefonla uğraşıyordu. Yanına gidene kadar fark etmemişti beni.
" selamünaleyküm,"
" Aleykümselam! Sen iyi misin sare!"
" lütfen sende üstüme gelme Asiye! Annemin işleri hep. Valla istemiyorum ben!"
" gerçekten mi?"
" evet. Ne işim var benim Mustafa'yla ya!"
" oh içim rahatladı. Eee ne yapacaksın?"
" bilmiyorum yanı masanın altına bomba yerleştirmeyi düşündüm ama sen ne dersin?"
" saçmalama!"
" o zaman konuşup doğruyu söyleyeceğim,"
Dedim çayından bir yudum alıp bırakırken.
" ne yani yiğiti seviyorum kusura bakma mı diyeceksin?"
Deyince çay boğazımda kalmıştı. Telaşla yerinden kalkıp sırtıma vururken. Hem hayatta kalıp hem de onu durdurmaya çalışmak çok zordu. Sonunda bırakınca nefeslenmiştim.
" ne diyorsun Asiye! Başka bir şey diyeceğim,"
Dedim. Allahım aklıma mukayyet ol. Bir süre bekledikten sonra başka masaya geçip Mustafa'yı bekledim. Tam dediği saatte karşımda takım elbisesiyle dikilmişti. Anlamadığım neden düğünden gelmiş gibi...
" merhaba Sare,"
Deyip elini uzattı. Bana? Merhaba? Üstüne el uzatmak.
" selamünaleyküm Mustafa. Buyur,"
Dedim yerimden kalkmadan  karşıyı gösterirken. Hanene şimdiden yedin eksiyi! Selamımı alıp oturdu. Fazla rahattı. Cüzdanını ve telefonunu masanın üstüne bırakıp geriye yaslandı. Ayak ayak üstüne atıp, ellerini bağladıktan sonra,
" eee anlat,"
Dedi. Anlaşılan biri ölecek. Ne anlatacağım sana insanlık mı? Adabı muaşeret mı? Tövbe ya rabbim! Sen affet! Sen akıl ihsan eyle!
" buraya neden geldin Mustafa? İş görüşmesi mi? Terapi amaçla mı? Yoksa başka bir şey için mi?"
" sen aynı saresin! Açık sözlü! En çok bu huyunu seviyorum."
Ne diyor ulen bu! Seviyorum filan! Ellerimi kucağımda sıkıp daha da dikleştim.
" çok doğru ben aynı sareyim sende aynı kıtıpiyoz Mustafa! Hala adab! Sınır! Konuşma nedir bilmeyen! En azından kapalı bir kadına el uzatılmayacağım bilmeyen bir adet Mustafa!"
" ooo şampiyon sakin ol,"
" ben sakinim Mustafa!"
Dedim ve gülmeye başladı. Neye gülüyor bu? Bir süre güldükten sonra,
" dolambaçlı yolları sevmiyorsun. Anladım. Buraya evlilik görüşmesi için geldik. Benim senden beklentim yok. Ben sadece seni istiyorum!"
Dediği sıra yüzüne yediği yumrukla yerimden fırlamıştım. Ne olmuştu? En son boğazına sarılmak için anı kolluyordum ki görüş açıma giren yumruk onu yere serdi. Olayın şokuyla öyle bakıyordum ki başımı sallayıp kurtuldum.
" gebertirim seni! Öldürürüm! Duydun mu lan!"
Diyen yiğitti. Yiğit mi? Asiye hızla kolumdan tutarken beynim donmuştu. Bir dakika. Dursun bir dakika zaman, bir durun. Yiğit. Mustafa'yı mı dövüyor? Bana mı öyle geliyor? Yiğit! Aman ya rabbim! Asiye'nin kolundan çıkıp yiğit'in kolunu tuttum,
" yiğit yeter! Ne yapıyorsun!"
Dedim. Gözlerimin içine baktı sonra doğruldu. Burnundan soluyordu. Üstüme göz gezdirip,
" haklısın ne yapıyorsam ben! Haklısın!"
Dedi ve gitti. Ne oldu şimdi? Dur dedim diye mi? Asiye ile birbirimize bakıyorduk ki,
" sare!"
" ne var ne!"
" üstündekileri yiğit aldı ya!"
" haaaaaaaaa!!!!!"
Resmen onun aldıklarıyla başkasıyla görüşmeye gelmiştim. İnanmıyorum. Masanın üzerindeki çantamı alıp arkasından koşmaya başladım. Uzun bacakları sayesinde oldukça uzaklaşmıştı. Ya da sinirden uçmuştu. Koştum ama yoktu. Bir sağa bir sola baktım. Belki mahalleye doğru gitmiştir. Mahalleye doğru koşarken telefonum ardı ardına çalıyordu ama açamazdım şuan. Yiğite yetişmeliydim. Ona asıl olanı anlatmalıydım. Anlatmalıydım evet. Ama ya neden? Ben onu seviyordum da, ya o? Beynimin ortasına yerleşen düşünceyle durdum. Ya o? Yerdeki kaldırım taşları söyleyin bana?! Ya o? Hıh.
  Yürüdüm. Yavaş yavaş olay anını aklımdan kare kare geçirerek yürüdüm. Dikişlerim kendini iyice belli eden ağrıyı yüzümün ortasına çarpmıştı ki evin önündeydim. Şükür. Binaya doğru bir adım atacakken karşı binadan bir ağlama sesi gelince hızla döndüm. Hale teyze ve Kemal amca binadan telaşla çıkıyordu. Annemde seslere inmişti bile. Hemen Hale teyzeye koşup sarıldı,
" ne oldu? Ne! Söyle ağlama!"
" yiğit! Yiğite araba çarpmış Fatma!"
Deyip ağladı. Ne olmuş? Kime araba çarpmış? Yiğit'e? Yiğit. Başıma ne oluyor? Gözlerim... başım... ah...

     Bir hastane odasındaydım yine. Gelen kokulardan anlıyordum bunu ama gözlerimi açacak cesaretim yoktu. Ya ona bir şey olduysa?! Hayır sare! Onu görmem gerek! Yaşamalı! Ona söylemek istediklerim var. Evet! Gözlerimi açtım, başımı çevirdiğim de annem ayakta bana bakıyordu.
"Uyandın mı? Başın ağrıyor mu? Dikişlerini zorlamışsın yine!"
" anne. Yiğit? Yiğit nerede? Nasıl?"
Annem gözlerimin içine baktı, söyleyeceği şeyi kaldırmaya hazır değildim.
" anne lütfen. Lütfen iyi de! Lütfen!"
" iyi."
"Ne?"
" iyi diyorum kızım. Elhamdulillah. Turp gibi benim oğlum. O turp gibi de sare..."
" ne?"
Allahım sana çok şükür ya rabbim! İyiymiş. Yerimden kalkıp elimdeki iğneye baktım. Bu serumu yemesemde olurdu.
" kızım sen ne zamana kadar saklayacaksın?"
Ne diyordu bu kadın! Ay! Bana bir şey oluyor. Annem karşımda bana imayla düşündüğüm şeyi mi soruyor!?
" anne gidip bakalım hadi,"
" sare! Sen söylemeden gitmiyoruz!"
" anne!!! Ne diyecekmişim ben! Hem bunları evde konuşalım lütfen! Şimdi bana yiğiti göster."
" peki yürü bakalım."
Demesiyle kalktım. O önde ben arkada giderken. Kaç kere elhamdulillah dedim bilmiyorum. Sana şükürler olsun Allah'ım. Çok şükür. İyiymiş. Annem kapısı açık odadan içeri girince derin bir nefes alıp girdim. Korka korka attığım adımla yerdeki noktacıklara odaklandım. İyi. İyi sare. Hale teyzenin boynuma sarılıp,
" kuzum sen beni nasıl korkuttun! Bak, iyi Yiğit."
Demesiyle yüzüm kızarmıştı. Şimdi bunu sesli söylemeye gerek var mı? Gözüm yataktaki yiğite kayınca göz göze geldik. Allahım! Yüzünde çizikler vardı ve bir kolu sargıdaydı. Hızla gözlerimi pencereye çevirdim. Annem bir bana bir yiğite bakarken,
" geçmiş olsun desene kızım. Yiğit de yiğit diye tutturan bendim sanki!"
Gözlerim utançla kocaman açılırken elim ayağıma dolaşmış bir şekilde
" şey geçmiş olsun! Ben gidiyorum eve!"
Deyip kendimi odadan dışarı attım. Ölüyorum galiba. Ya ona bir şey olsaydı. Bir dakika kalbim. Şurada bir şey düşünmeye çalışıyorum. Nefesim kesildi sanki. Ben duvara yaslanmışken annem çıkıp,
" sare, iyi misin?"
" iyiyim anne."
O iyi olduğuna göre bende iyiyim. Şimdi daha iyi. Yüzünde çizikler vardı. Başka bir yarası yoktu değil mi? Yoktur canım. Anneme döndüm hızla,
"Anne yiğitin başka bir yarası yoktu değil mi?"
Dememle annem koluma girip beni götürmeye başladı. Yüzündeki bilmişlik beni ürkütürken annemin bu hali oldukça şaşırmama sebep oluyordu. Ne yapıyordu bu kadın? Annem. Yine bir plan peşinde! Aha da buraya yazıyorum bak!

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın, lütfen.

Patates & Soğan ( İşte şimdi tamam!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin