7,🌾

2.8K 314 10
                                    

3 ay sonra...

Hayatım bir yokuştan aşağı bırakılmıştı. Ellerimden kayıp gitmişti, şimdi bütün gücümle koşuyordum. Bütün gücümle koşup yakalamak, en güzele savurmak istiyordum. Günlerdir beynimin içinde dönüp duran iki şey: yiğit ve islam. Yiğit gitti, bir şey demedim. Haberim olmadı. Başka şehirde yaşayacakmış, sınava orada girecekmiş. Hayatını bizden uzakta yaşayacakmış artık. Üzüldüm mü? Üzülmek, bu kelime yeterli değil içimin ateşini söndürmeye. Beynimin çatlamasıyla birebir gibi... diğeri islam. O ise bütün ruhumu kucaklayan sıcacık bir anne şefkati gibi... içimin ona doğru kayması boşa değil. Şimdi mi?
Derin bir nefes aldım. Örtümü düzeltip yerimden kalktım. Hat biliyordum ama kendimi geliştirmek için başka hattatlardan ders almak gerekiyordu. Elbette tekzip içinde. Tek değildim bu yola Asiye ile çıkmıştık. Bana yoldaş olmuştu, birde ahretlik. Asiye elindeki çaylarla yanıma geldi,
" otursana sare, ellerim yandı kız,"
Deyince hemen telefonumu tepsi görevi görsün diye çayların altına uzattım.
" yav yazıktır etme, ıphone o!"
" aman Asiye uğraşma benimle,"
" seninle uğraşmayacağım da kiminle uğraşacağım ben be!"
Dediği sıra Akif o hiç bitmeyen sevecenliğiyle olaya dahil olup,
" benle!"
Deyince Asiye eline bardağını alıp sessizce,
" bıktım şu süt oğlandan!"
Dedi ve gitti. Akif ona şaşkınca bakarken,
" edep ya hu! Eğilsin başlar yoksa ateş haşlar!"
" Ne yapsın bu dertli!"
" eğsin o kafasını secdeye rabbinden istesin o istediğini!"
" tamam sen kazandın. Nasılsın?"
" elhamdulillah sen?"
" elhamdulillah. Yüreğin nasıl?"
" boşver söner yakında,"
Dedim çayımı yudumlarken. Sönerdi elbette. Neler vardı şu alemde benim yüreğimde sönerdi. Sarılıp başımı okşadı. Sonra kendi dersine yetişmek için gitti. Süt oğlan gerçekten mimarlık kazanmıştı. Öğrenince küçük bir pastalı kutlama yapmıştık. Pastayı Yusuf yemişti ama neyse. Yusuf da liseyi başka bir yerde okumak istemişti. Neymiş ülkenin en iyi lisesiymiş. Peki, dedik. Gönderdik. Yatılı ve hayatından son derece memnun şimdilik... ama ben biliyorum pasaklı kardeşim bir aya kalmaz ağlar.

Böyle böyle geçirmiştik zamanı, Asiye'nin güzel desteği, Akif'in bitmeyen şebeklikleriyle. Her gün bir seminere katılıp bir şey bekliyorduk. Bir kelam öğrenmek bir harf çizmek. Bir muhabbet meclisinde bulunmak. Bunlar hayatımın merkezinde dönüp duruyordu. Asiye'nin kursunun bitmesini bekliyordum kapıda. Geçen uzun dakikalardan sonra çıkınca kol kola girip yürümeye başladık. Vakit akşamı geçmişti.
" sare, bir ara kitap almaya gidelim. Kitaplarım bitti,"
" bence de acilen gitmeliyiz.
" bir tane değil ki,"
" sen merak etme bu kız hepsini taşır!"
" inandım,"
Dedi. Birbirimize bakıp gülerken birden önümüze biri atlayınca korkup geri adım attık. İki genç bize bakıp gülüyordu.
" çekilin yolumuzdan!"
Dedim öne atılıp. Asiye bileğimi kavramış korkuyla gözlerini açmıştı.
" çekilmezsek ne olur?"
Dedi ağzını yayarak. Sinirlerim iyice hassaslaştığından kol çantamı çıkartıp Asiye nın omzuna taktım. Bana gözlerini kocaman açınca,
" sıkıntı yok,"
" gelsene sen şöyle,"
Deyip elini omzuma koyunca bileğini sıkıp kolunu çevirdim. Dizine tekme atıp ittim. Diğeri bana bakıp
" harakiri de biliyor musun? Ha! Ha!"
Deyip gelince Ebru için aldığım tepsiyi Asiye'nin elinden alıp kafasına doğru savurdum. Sonra kendime hakim olamadım. Yerde yatan adamın kafasına vururken,
"Hadsiz! Edepsiz! Kimsiniz lan! Kimsiniz! Sizin yüzünüzden insanlar sokağa çıkamıyor!"
" sare tamam bırak! Gidelim lütfen!"
Deyince Asiye'nin elinden tutup koşmaya başladım. Sokağın başına gelene kadar koştuk. Sonra Asiye,
" sen iyi misin? Neden öyle vurdun ki?"
" hak ettiler boşver, gel seni eve bırakayım."
" peki sen?"
" giderim ben..."
Deyip onu evine kadar götürdüm. Bizim mahallenin aşağısında oturuyordu. Eve yürümem yarım saatti. Onu bıraktıktan sonra hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Gerilmiştim. İyice hassas ve sinirli bir yapım olmuştu. Ama onlar bunu haketti. Az bile yaptım. Kafasında parçalamalıydım tepsiyi. O değil de yamuldu tepsim ya! Nasıl kullanacağım bir daha! Pislikler!

Erken kalkmayı kendime huy edinmiştim. Herkesten önce uyanana da sofrayı hazırlamak düşüyordu elbette. Sofrayı kurup, annemleri uyandırdım. Babam bir gözü açık bana bakıp
" her sabah kahvaltı hazırlamak zorunda değilsin kızım,"
" olur mu baba, işe aç gitme."
Deyince babam anneme seslenip,
" duy bunları hanımmmm! Anca yatıyor bu kadın ya!"
Deyip mızıkçı bir çocuk gibi banyoya girdi. Annem bana dik dik bakıp,
" sen kocamı doldurmasana kız,"
" babam değil mi, yaparım severim!"
"Şımarık şey seni,"
Dedi yüzünü yıkamadan ağzına attığı zeytini çiğnerken. Sonra birden durdu, aklına bir şey gelmiş gibi,
" yiğit geliyormuş tatilde,"
Omzumu silktim. Beni ilgilendirmiyordu sonuçta. Acaba ne zaman gelir? Kaç gün kalır? Kalırsa kalsın! Umurumda değil!
" konuşmadın mı hiç?"
" ne konuşacağım onunla anne,"
" siz arkadaştınız,"
" biz hiçbir şeydik! Ben tokum. İşim var."
Dedim ve odama geçtim. Üzerimi giyinip evden çıktım. Boğuluyordum yine. Üzerime geliyordu herkes sanki. Koskoca gökyüzü yıkılmışta altında kalmışım sanki... binadan çıkınca Kemal amcayı gördüm beni görüp,
" sare, günaydın. Nasılsın?"
" iyiyim. Siz nasılsınız Kemal amca?"
" elhamdulillah."
Dedi arabanın bağajından bir valiz çıkartırken. Hemen yardımına koştum.
" bunlar kimin? Tatile mi yoksa?"
" nerde kızım? Yiğit geliyor ya, önden yollamış valizleri,"
Deyince elimdeki koli düşüyordu az daha. Onun muydu yani? Onun. Bir şey demeden taşımasına yardım ettim. Sonra oradan uzaklaştım. En uzağa, gidelim bildiğim en uzağa. Burada duramazdım. Onu görmek istemiyordum. Tepenin üstüne gelip, oturdum. Derin bir soluk aldım, gökyüzüne baktım. Her şey güzeldi. SübhanAllah. Telefonuma mesaj gelince açtım. Ekranda gördüğüm mesaj bir işaret miydi? Asiye onunla köylerine gelmemi teklif ediyordu? Olabilirdi! Hemen kabul ettim. O gelmeden gidecektim. Görmek istemiyordum. İstemiyordum işte!
" Asiye hemen gidelim!"
" tamam zaten yarın sabah gidiyoruz,"
" yaşasın çok heyecanlandım. Size yük olmam değil mi?"
" siz derken? Ben ve babam varız,"
" olsun."
" sen bana yük değil yoldaş olursun canım,"
" Allah'a emanet ol,"
" sende,"
Deyip kapattı. Gidecektim işte. Görmeyeceğim seni yiğit. Gözlerim bir daha seni görmeyecek! Unutacak! Yerimden kalkıp eve doğru yürümeye başladım. Derin bir nefes alıp eve girince Hale teyzenin sesi ulaştı kulaklarıma. Heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Yine yiğiti anlatıyordu kesin. Odanın kapısına gidip,
" Selamünaleyküm, hoşgeldin Hale teyze. Nasılsın?"
" Aleykümselam soğan hanım. İyiyim. Patatesim geliyor ya. Çok iyiyim."
Dedi tebessüm ettim. Diyecek bir şeyim yoktu. Bana soğan demeyi birtürlü bırakmamıştı. Bu hali ondan uzak durmama sebep oluyordu. Her haliyle yiğit idi çünkü.
" odamdayım."
Deyip odama geçtim. Yatağıma uzanıp tavanı izliyordum ki masamın üstündeki çikolatalar dikkatimi çekti. Gözlerim heyecanla açılırken hemen yerimden kalktım. Elime alıp aşkla bakıyordum ki, iç sesim
" ye gitsin kız!"
Deyince tutamadım kendimi. Tek lokmada mideme indirdim koca çikolatayı. Tadı damadığımda kalmıştı ve susatmıştı. En iyisi bir çay alayım. Bir dakika! Kim bıraktı bunu? Annem mi? Babam mı? Odamdan fırlayıp salona geçtim.
" anne çikolatayı sen mi bıraktın?"
" evet,"
Deyince koşarak boynuna sarıldım. Bu kadın kendini şaşırıp bana çikolata almış ya!
" ya sen bana çikolata mı aldın!"
" dur kız! Ben almadım,"
Deyince doğruldum. Kim aldı ya?
" yiğit gönderdi sare, beğendin mi?"
Dedi Hale teyze. Beğendim mi? Olamaz! Arkamı dönüp mutfağa gittim. Hemen bardağa su koyup art arda içtim. Ağzımdaki çikolata tadı gidene kadar! Annem mutfağa girip,
" kız sen ne yapıyorsun?"
" hiç beğenmedim! Bir daha da gönderdiği şeyleri vermeyin bana!"
Dedim sinirle odama girerken. Nasıl hemen yedim ya! Bir sorsana sare! Bir sor! Bundan sonra yediğim her lokmayı soracağım. Belli mi olur!

Akşama kadar odamdan çıkmamıştım. Valizimi topluyordum. İçine giyebileceğim üç beş parça elbise tıkıştırıp hazırlama işini bitirince hemen babamın yanına koştum. Yalvar yakar izin alınca sevinçle odama döndüm. Annem hiç hoşnut değildi bu halimden. Arkamdan gelip,
" sare, nedir bu acele? Bir şey mi var?"
" acele etmiyorum anne,"
" ne bu valiz? Hem yiğit gelecek, görüp öyle gitseydin,"
" anne lütfen. Yiğiti görüp ne yapacağım ben! Lütfen! Lütfen bırak gideyim. Sessizce,"
" sen bilirsin."
Dedi odadan çıkarken. Hemen kapımı kilitleyip yatağa uzandım. Hiç yardımcı olmuyorsun anne! Yiğit sevgin git gide artıyor ve ben bu sevginin altında boğuluyorum! Tabii siz ne bileceksiniz bu kızın derdini...

Lütfen beğenmeyi unutmayalım,

Patates & Soğan ( İşte şimdi tamam!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin