the red door

1.1K 75 37
                                    

“Hazır mısın?”
“Evet, sadece...” Tony odasına bakıp gülümsedi “veda etmek zor.” Steve kocasının yanına gelip elini beline attı “Seni anlıyorum, tatlım. Burası nelere şahit oldu.”
“Cidden Rogers bu durumda bile mi gönderme yapıyorsun?”
“Ama ne yapabilirim! Daha dün gece-”
“Tamam, Steve. Yeterli. Hadi gidelim.”

“Sen yine mi ağlıyorsun?!” Natasha yanındaki sarışın adama vurdu “Ağlamıyorum, bu sadece alerjik bir şey.”
“Neye alerjin var?”
“Hayata.”

“Benim Legolas'ım hâlâ ağlıyor mu?” Natasha gözlerini devirdi “Gideceğinizi söylediğinizden beri susmadı.”
“O yüzden ağlamıyorum! Yani o da var tabii ama birisi tüm turşuları bitirmiş.”

Tony gülerek Clint'e yanaştı ve sarıldı “Ben de seni özleyeceğim.” Steve ise Natasha'ya daha sonra da tüm takıma sarıldı. Herkesle vedalaştıktan sonra tekrar yanyana geldiler “Bizim için gitme vakti geldi. Sizi seviyoruz.” Tony barış işareti yaparak kocasıyla beraber çıktı.

Steve derin bir nefes verdi “Bu zordu.” yanındaki adama baktı ve gözlerinden akan yaşları gördü “Ah, Tony. Ağlama yoksa ben de dayanamayacağım.” kocasını sarılmak için kendine çekti “Biz onları onlar da bizi ziyarete gelecek.” Esmer adam burnunu çekip dudaklarını kocasıyla birleştirdi.

“Uzak derken fazla abartmış olabilir miyiz?” yaklaşık iki saattir yoldalardı ve hâlâ ev görünürde yoktu. “Çok az kaldı.”
“Bunu yarım saat önce de söylemiştin.”
“Çok sabırsızsın.” Tony oflayıp cama döndü.

“Evi döşediler mi?”
“Hayır.”
“Ne?! Ne sikim taşınıyoruz o zaman! Kim düzenleyecek?!”
“Sakin ol, Tony. Birlikte halledebileceğimizi düşünmüştüm.” Tony kafasını torpidoya vurdu.

“Özür dilerim, Tony. Eğer istemiyorsan birini bulabilirim.” Steve'in sesi o kadar buruk çıkmıştı ki. Evlerini kendi düzenlemek istemişti. Boyasını yapmak, çocuk odasını düzenlemek...

Tony üzgün görünen kocasına baktı “Sorun değil. Bağırdığım için üzgünüm. Sadece... kafam karışık. Endişe, heyecan ve üzüntüyü bir arada yaşıyorum. Umarım anksiyete geçirmem.”

Steve arabayı kenara çekip Tony'e yaklaştı “Endişelenecek bir şey yok. Bu evi birlikte kuracağız. Her zaman yanında olacağım.” dudaklarını kocasınınkilere kapadı.

Ayrıldıklarında esmer olan sarışına yarım gülüş attı “Araba seksine ne dersin?”
“Bence evimize gidelim. Hem orada bizi bölen kimse olmaz.” Tony'e yaklaşıp alt dudağını emdi ve ısırdı “İstediğimiz her yerde her şeyi yapabiliriz.”
“Senin azgın olduğunu söylemiş miydim?”
“Birkaç kez.”

Arabadan inip kapıyı arkasından kapadı “Sonunda geldik öyle mi?” yemyeşil bahçesinde bir göl olan evin kapısı kırmızının çok güzel bir tonuydu. Eve bakıldığında ilk dikkat çeken şey olan kırmızı kapının altın sarısı bir kolu vardı.

“Gidelim mi?” evin dışını dikkatle inceleyen Tony ona uzanan eli tuttu ve eve yöneldi. Derin bir nefes alıp verandaya çıkan merdivene adım attı.

Steve kapıyı açmak için hafifçe eğildi ve anahtarı deliğe yerleştirdi. Yavaşça çevirip kapıyı içeri doğru ittirdi. Kocasına döndü “Dahiler önden.” (bottom's first yazacaktım şşş)

Tony içeriye adım attı ve etrafına bakındı.  Yukarıya çıkan merdivenler, geniş salona bağlı mutfak ve şömine... Şömine hakkında çok düşünmeden üst kata yöneldi.

Odalar buradaydı. Karşılıklı iki duvarda ikişer oda vardı. Arkasına bakıp Steve'in peşinden geldiğine emin oldu. Bu evi seçerken kendisi gelememişti. Bilirsiniz Iron Man işleri. İlk odaya girip içeriye baktı. Küçük bir odaydı. Diğer odalara da tek tek bakıp kocasına döndü.

“Beğendin mi?”
“Burası çok güzel! Şu- şu bizim odamız olur ve şu da bebeğin!” parmağıyla heyecanlı bir şekilde işaret etti. Steve kocasının sevimli hallerini güldü “Sen nasıl istersen.”
“Erken gelmekle iyi etmişiz. Daha boya işi var. Elimizde hangi renkler var?”
“Biraz dinlenmek istemiyor musun?”
“Hayır, hayır. Eşyalar gelene kadar birkaç odayı boyayalım. Salonun ihtiyacı yok gibi ama-” konuşmasını dudaklarına kapanan iki dudak böldü.

“Beni susturmak için güzel bir yöntem.” Tony gülüp kollarını kocasının boynunda birleştirdi ve öpmeye başladı. “Hmm bence artık başlayalım.”
“Bence de.”

“Beyaz, kırmızı ve mavimiz var.”
“Dürüst ol bunları kendine göre mi seçtin?” Steve güldü “Seçmedim ama belki karıştırıp bir şeyler yapabiliriz.”
“Bence fazla olan bir oda mavi olabilir diğeri de kırmızı. Ama açık çünkü insanları boğmak istemeyiz. Ve yatak odası koyu kırmızı olabilir.”
“Peki ya mavi?”
“Bilmiyorum kırmızı ateşli bir renk.”

Steve üzerine giydiği eski kıyafetlerle yerdeki boyanın yanına oturdu. Mavi boyaya parmağını daldırdı “Bence bu da ateşli.” Tony kocasının yanına oturup parmağını yandaki kırmızı boyaya daldırdı “Emin misin?”

Boyalı elini kocasının yanağına koyup kendine çekti. Steve de mavi boyayı Tony'nin yüzüne sürdü ve geriye düşmesini sağladı. Ellerini iki yana koyup Tony'nin üzerine çıktı ve öpmeye başladı.

“Eğer devam edersek duramayız.”
“Durmak isteyen kim?” tekrar kocasına eğilip dudaklarını öptü daha sonra da boynunu “Ben durmak istiyorum çünkü evin düzenlemesine ihtiyacım var.”
“Hiç eğlenceli değilsin!”

Tony gülüp Steve'in yüzündeki kırmızı lekeye baktı “Kırmızı sende hoş duruyor.”
“Sende de mavi.” Tony heyecanla gözlerini açtı “Kırmızı ve mavi! Mor, Steve! Yatak odasını mora boyayalım!”
“Seni dâhi.”

“Çok yoruldum!” Tony kendini yere serili naylonların üzerine attı. “Neredeyse bitti, Tones.” Steve son kalan duvarı boyamaya devam ediyordu. Son yeri de boyadığında kendini Tony'nin yanına attı “Bir de bugün bitirelim diyordun. Daha iki oda yaptık.”
“Bu kadar zor olacağını nereden bileyim?”

Duydukları korna sesiyle aşağı indiler. Eşyalar gelmişti ve adamlar taşımak için kamyonun arkasını açıyordu. Steve koşarak yardıma gitti ve eşyaları hızla taşıdı. Adamlar neye uğradığını şaşırsa da pek dert etmeyip işlerine koyuldular.

Yatak odasını hazırladıklarında ikisi de derin bir oh çekmişti. Kendilerini yatağa attıklarında saat çoktan gece olmuştu. “Şuan uyuyabilirim.” Tony esneyerek kendini yastığına gömdü. “Üzerini değiştirmeyecek misin?” Tony oflayıp tişörtünü ve pantolonunu yere fırlattı.

Yorganın altına girip iyice büzüştü. “Üşüyeceksin.”
“Sen beni ısıtırsın. Hadi gel.” Steve kocasına sokulup bacaklarını bacaklarının arasına aldı. Kollarını vücuduna sarıp kocasını kendine çekti. “Benim küçük Iron Man'im yorulmuş mu?”
“Stevie uykum var. Lütfen sadece beni ısıt. Hatta baba penguenler gibi de yapabilirsin.”
“Ya da sen sadece giyinebilirsin?”
“Olmaz. Ben böyle yatmayı seviyorum. Hatta şuan bir volkan patlayıp küllerini üzerimize saçsa ve yüzyıllarca böyle taşlaşıp kalsak.”
“Sadece böyle kalmak istediğini söyleyebilirdin. Dediğin biraz... korkutucuydu.”

Tony gülüp Steve'in boynuna sokuldu “Kız mı erkek mi?”
“Anlamadım?”
“Çocuğumuzun kız mı erkek mi olmasını isterdin?”
“Farketmez aslında. Sağlıklı olması yeterli. Ve neden hâlâ hamileymiş gibi konuşuyorsun?”
“Belki de öyleyim. Yalan söylemişimdir.”
“İmkânsız ama çok garip olurdu. Kötü değil ama. Senin için acı verici olurdu ama... bilmiyorum.”
“Biliyor musun, doğum dünyadaki en acı veren olaylardan biriymiş. Kadınlar çok güçlü.”
“Katılıyorum. Biz erkekler... biraz acınasıyız.”

“Hadi bir öpücük ver de uyuyayım.”
“Hay hay Kaptan.” Tony yerinden doğrulup Steve'i öptü “Seni seviyorum, sarışın.”
“Ben de seni seviyorum, Tiny.”

moondust | stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin