“Hazır mısın?”
“Birkaç dakikaya geliyorum.” Tony, Steve'in yanına gitti “Yardım lazım mı?”
“Hayır, teşekkür ederim.” Tony artık Steve'i üstsüz görmeye alışmıştı.Serumu bulunduğu yerden çıkarıp incelemeye başladı “Vay be. Babam bunu yeniden yapmak için yıllarca uğraştı. Seni bulmak için de tabi. Acaba şuan ne düşünürdü. Sen de buradasın serum da.” kendi kendine fısıldadı “belki de beni ilk kez tebrik ederdi.”
Steve'in duymamış olmasını dua ederek devam etti “Acaba bu serum da bunları veriyor mu?” Steve'in vücuduna işaret etti. Steve güldü ve başını eğdi.
“Hazırım. Eve gidebiliriz.”
“Aslında burası da ev gibi hissettirmeye başlamıştı.” Tony son kez arkasına bakıp bavulunu çekerek çıktı.“Ben kullanırım.”
“Zaten senin işin gibi bir şey oldu.” Tony güldü ve arabaya bindi. Bir süre sonra Tony sıkıldığını hissetti ve radyoya uzandı. “Biraz müzik dinlesek olur mu?” Steve kafasını salladı. Tony çalan şarkıya önce ritim tuttu daha sonra da kendinden geçerek söylemeye başladı.I'm on my way
Yoldayım
Driving at 90 down those country lanes
Şehrin yol şeritlerinde 90 hızla sürüyorum
Singing to "Tiny Dancer"
"Tiny Dancer"ı söyleyerek
And I miss the way you make me feel and it's real
Bana hissettirdiklerini özlüyorum ve bu gerçek
When we watched the sunset over the castle on the hill
Tepedeki kalenin üstünden güneşin batışını izliyoruzEline geçirdiği peçeteliği mikrofon gibi kullanıyor Steve ise gülerek onu izliyordu. Şarkıyı bilmese de kafasını sallayarak ritim tutuyordu. Onun kadar acı çekmiş biri nasıl bu kadar hayat dolu olabiliyor diye düşündü ve Tony'e dikkat kesildi.
“YOLA DİKKAT ET!” Steve hemen kontrolü tekrar eline aldı ama utançtan kıpkırmızı olmuştu.
Esmer adam gülerek Steve'e bakıyordu. “Aptal” gülmeye devam etti “ama bunu seviyorum” Steve daha da kızarmıştı. “Tanrım lütfen Queen olsun” diyerek dua etti ve istasyonu değiştirdi. Şanslı zamanında olmalı ki dediği çıktı. Love of My Life çalıyordu.
Love of my life, you've hurt me
Hayatımın aşkı, beni üzdün
You've broken my heart
Kalbimi kırdın
And now you leave me
Ve şimdi de beni terk ediyorsun
Love of my life, can't you see?
Hayatımın aşkı, göremiyor musun?
Bring it back, bring it back
Geri getir, geri getir
Don't take it away from me
Onu benden alma
Because you don't know
Çünkü
What it means to me
Benim için ne anlam ifade ettiğini bilmiyorsunTony bu sefer eşlik etmiyor dışarıyı izliyordu. “Queen sevdiğini sanıyordum.”
“Bayılıyorum.”
“Neden eşlik etmiyorsun.” Tony susuyordu. “Bir sorun mu var?”Steve biraz durdu ve cevap bekledi. Cevap alamayınca müziği kıstı. “Hey! Neden kapattın?” Tony sonunda Steve'e dönmüştü. Gözlerinin altı parlıyordu. “Ağlamışsın.” Steve arabayı kenara çekti ve Tony'e döndü “Sorun ne?”
“Hiçbir şey. Sadece biraz duygulandım.”
“Duygulanmak için bir nedene ihtiyacın var. Bana anlatabilirsin.” Tony ellerini Steve'in ellerine koydu “İlgilendiğin için teşekkür ederim ama önemli bir şey yok.” burukça gülümseyip Steve'in gözlerine baktı.***
“Aç mısın? Çıkmadan önce bir sepet hazırlamıştım. Bir yerde durup yiyebiliriz.”
“Oğlum, sen beni çok iyi tanıyorsun. Hadi yiyelim.” en yakın alanda durup aşağıya indiler.Gecenin karanlığı iyice çökmüşken piknik ne kadar saçma gelsede ikisi de mutlu görünüyordu. Çimenlerin üzerine serdikleri örtüye sepeti yerleştirip içindekileri çıkardılar. “Arabada da yiyebilirdik. Donuyorum.”
Tony titredi ve kendine sarıldı. Steve sweatshirtünü çıkarıp Tony'e verdi. “Sen ne olacaksın?”
“70 yıl buzda kalırsan sen de soğuğu dert etmezsin.”
“Bu buz olayını her fırsatta konuşacaksın değil mi?”
“Kesinlikle.” Steve güldü.Yemekleri bitince Tony kendisini geriye attı ve uzandı. “Yediğim en güzel yemekti.” Steve kalanları toplarken kızardığını hissetti. Toplama bitince o da Tony'nin yanına uzandı. Gecenin hafiften esen meltemi, yıldızlar, dolunay ve yanındaki adam bu gece hakkındaki her şeyi özel kılıyordu. “Burada yüzyıllarca kalabilirim.”
“Ben de.”Uzun bir sessizlikten sonra Steve derin bir nefes aldı. Ya şimdi ya hiç. “Tony. Bunu şimdi söylemenin iyi olacağını düşünüyorum. Ne daha geç ne daha erken. Biliyorsun başta pek anlaşamıyorduk. Bu görev sayesinde seni daha çok tanıdım ve itiraf etmeliyim ki sen hayatımda tanıdığım en ilginç insansın. Kötü anlamda değil ama. Sen- sen tanıdığım en etkileyici kişisin. Birçok şekilde. Ve be- ben bu arkadaşlığı öteye götürmek isterim. Yani senin için de uygunsa. Belki New York'a döndüğümüzde yemek ya da içmek için çıkabiliriz. Çünkü ben senden hoşlanıyorum, Tony.”
Steve büyük bir rahatlamayla gözlerini kapadı ve bekledi. Cevap alamayınca “Cevap vermeyecek misin? Eğe-eğer seni üzdüysem ö-özür dilerim amacım bu değildi cidden.”
Steve yerinden doğruldu ve Tony'e baktı. “Şaka yapıyor olmalısın.” Tony elini başının altına koymuş uyuyordu.
Bu kadar tatlı görünürken kimse kızamazdı ona. Steve'in sweatshirtü içinde resmen kaybolmuş küçük bir bebek gibi uyuyordu. Steve güldü ve ayağa kalktı.
Arabanın kapısını açtı ve koltuğu yatırdı. Tony'nin yanına gelip kucağına aldı. Dikkatle arabaya gidip koltuğa yatırdı. Arka koltuktan aldığı battaniyeyi üzerine sıkıca örttü. Şimdi tam da bir melek gibi görünüyordu. Alnına düşen saçları dikkatlice itti ve Tony'e baktı. Seni çok seviyorum. Uyandırmadan alnına küçük bir öpücük kondurdu. “İyi geceler.” Kendi tarafına geçip koltuğunu yatırdı. Gözlerini kapadı ve huzurla uykuya daldı.
(düzenlendi)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
moondust | stony
Fiksi Penggemar«they love eachother, they just have some stuff to work out.»