Merhaba! Bu hikayede sona hiç gelemeyeceğimi sandığım o kadar çok zaman oldu ki şu an çok şaşkınım. Hiçbir hikayenin bu kadar uzatılmaması gerektiğini düşünüyorum aslında. Çünkü bir karakteri, kurguyu araya çok fazla zaman sokarak yazmaya çalıştığınızda başladığınız noktadan çok uzaklaşabilirsiniz. Ben Yağmur için kısa, eğlenceli bir diyet günlüğü yazmayı panlamıştım ama iş kontrolümden çıkıp senede on bölüm yayınlayan sezonluk bir sitcoma dönüştü. Bu bazen iyi hissettirdi ama bazen de çok rahatsız oldum. Muhtemelen baştan sona okunduğunda fark edilecek bir şeydir. Delirmiş bir kızın hikayesi bu arkadaşlar, deliren benim jfdkjghdkg
Yağmur gibi bir kızı yazmak için modunuzun her daim çok yüksek olması gerekir ve bu ne yazık ki mümkün değil. Bir şeyi yazabilmek için klavyenin başına geçmek yeterli olsa keşke ama değil işte. O kadar çok ara verdim ki sık sık silmeyi düşündüm ama Yağmur'a da kıyamadım. Öyle ya da böyle bir şekilde sona gelmiş olmaktan mutluyum. Yağmur benim insan içinde kolay kolay ortaya çıkarmadığım yanım. Umarım onu sevmişsinizdir. Başından beri okuyan hekese minnettarım. Sevgiler ve öpücüklerle ♥
"Bazıları şükretmeyi, bazıları küfretmeyi öğretir insana. "
Cover by Görkibok ft biscolata
Bahçedeki masayı hazırlarken köpek kulübesinin yanında tehlikeli görünmeye çalışan babamı gözlüyorum. Elindeki kocaman bıçağı bırakmamakta ısrarcı görünüyor. "Baba, daha fazla karpuzumuz yok. Bıçağını bırakabilirsin."
"Annen getirir belki, karışma sen."
"Arkadaşlarımı öldürmeye mi çalışacaksın?" Bana ters bir bakış atıp gözlerini tekrar yola dikiyor. Bir sevgilim olduğunu öğrendiğinden beri küsüz. Küçük tombalak kızının ona ihanet etmesini kaldıramamış, annem öyle diyor. Haftalardır bana bozuk atmasından çok sıkıldığı için Filiz Kocaman damat adayını bahçede akşam yemeğine davet etti. Bunun birleştirici bir yemek olacağına inanıyormuş. Ben pek emin değilim, ufak tefek babişkomun elindeki kocaman bıçakla Görkem'in kuşunu kesmeye çalışacağından endişeleniyorum.
Kendim için kuşların ötmediği bir gelecek istemediğime eminim bu yüzden tetikte bekliyorum. Sevgili Görkibok'umu korumak için gerekirse kurşunların önüne atlarım.
"Yağmur, git üstüne güzel bir şeyler giy," diyor annem yanımdan geçerken. Babama çaktırmadan kolumu öyle bir çimdiriyor ki tuttuğu yeri koparmış olabilir. Onun ne hain bir kadın olduğunu biliyorsunuz tontiklerim.
"Güzelim zaten!" diye tıslıyorum arkasından. Peşinden mutfağa girdiğimde annem burun kıvırıyor. "Kızım süslen biraz. Görkem seni nasıl beğeniyor böyle?"
"E aşık bana." Annem hülyalı halime gülüp birkaç saat önce düzleştirdiğim saçlarıma bakıyor. "En azından pasaklı görünmüyorsun. Aldığımız mavi elbiseyi mi giysen acaba?"
"Kollarımı kalın gösteriyor o."
"Kolların kalın çünkü." Annemin niyetinin fiziğimi eleştirmek olmadığını biliyorum. O yapısal olarak çok ince bir kadın ve benim yapımın kime çektiğini anlamıyor. Tarağımdaki saçları toplayıp hastaneye giderek dna testi yaptırmış olabileceğini düşünüyorum. Annemin düşüncesiz yorumları ara sıra canımı sıksa da dert etmiyorum. Sonuçta sevgilim bana göbüşümle beraber aşık. Dünyanın geri kalanını pistten alabiliriz.
Annem beni o elbiseyle güzel göründüğüme ikna edince odama gidip üstümü değiştiriyorum. Kendimi hiç elbise giyecek bir kız olarak düşünmezdim ama bir sevdaya tutulmak içimdeki tatlı minik prensesi ortaya çıkardı. Ayağıma uygun temiz bir ayakkabı bulamayınca annemin parmak arası terliklerini giyiyorum. O sırada kapı çalıyor. Koşturarak kapıyı açtığımda karşımda üç yağız delikanlı görüyorum. Onlara iç çekerek bakıp, "Keşke hepinizle birden evlebilsem," dediğimde Arda sırıtıyor, Görkem kaşlarını çatıyor ve Ömer de kusacakmış gibi davranıyor.
