11. Bölüm
"Hayat bazen soğan halkasıdır."
Tontik bir kız.
Kızgın bir boğa.
Kavurma kokulu bir işkence odası.
Sarma ve baklavalarla beynimi yıkamaya çalışan bilim fettaniyeleri.
Ve her yerde karşıma çıkan şekerler. Israrla ağzıma tutulan çikolatalar.
Korkunç bir bayramdı dostlarım. Hayatımda hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Çılgın boğanın saldırısından sonra kendime gelmem birkaç saatimi aldı. Annem hikâyeyi duyunca gülmekten yerlere yatmış, babamsa arada bir gelip saçlarımı okşayarak beni kontrol etmişti. Babam da en az benim kadar korkmuştu sanırım. Çünkü genelde pek de sevgi pozları sergilemez.
Sonrasında kavurma işkencesi başladı. Ne yalan söyleyeyim, ilk gün kavurmanın dibine vurdum. Koca bir tabak eti bana mısın demeden löpürdettim ama mutluluğum uzun sürmedi. Sofradan kalktıktan sonra midemdeki doluluk hissi kısa zamanda suçluluğa dönüştü. Ömer'in kapısına dayanıp ne yaptım ben diye ağladım hatta.
Ve yüzyılın best ever kenksi Ömer Ömçük beni dışarı çıkardı. İki saat boyunca bisiklet sürdük. Bazen yarıştık, bazen yavaşça sürerek gecenin tatlı esintisinin tadını çıkardık. Sonraki günlerde dikkat etsem de biraz yedim. Bunun için üzgünüm ama bayramdı yahu. Sarma yemeyeceksem, baklava gömmeyeceksem ne tadı kalırdı ki? Sabah sporlarımızda biraz aksamıştı çünkü Görkem bayram için babaannesinin evine gitmişti. Ve fark ettim ki Görkem Uğursuz olmazsa ben koşu moşu yapmayacağım. İradene kurban Kocaman!
Koşularımı aksattım ama her akşam Ömer'le bisiklet sürmeye devam ettik. Ve bugün tekrar eski rutinimize dönüyoruz. Sabah alarmın sesini duyduğumda robot gibi yatağım üstünde doğruluyorum. Aklıma gelen ilk şey ne oluyor biliyor musunuz?
Soğan halkası.
Üstelik soğan halkası sevmem bile.
Ama hayat böyledir tontiklerim. Gün gelir yüzüne bakmadığınız şeyleri özlersiniz... Tıpkı soğan halkası gibi.
İç çekerek yatağımdan kalkıp saçımı topluyorum. Pizzalı pijamamı siyah eşofmanımla değiştirip işkence sahiline inerken hiç acele etmiyorum. Birkaç gündür koşmamıştım. Bunu özlediğimi söyleyemem. Bisiklet sürmek de yorucu ama en azından eğlenceli. Ama koşmak tam bir zulüm.
Görkem Uğursuz her zaman oturduğu bankta beni bekliyor. Yaklaştığımı görünce büyük bir gülümsemeyle el sallıyor bana. Sabah sabah bu neyin neşesi Uğursuz bey? Var ya kesin tüm bayram et, çikolata gömdü ondan mutlu böyle.
İnsanlar aç be aç.
"Günaydın huysuz," diye bana takılıyor. Ne münasebetle yapıyor bunu inanın bilmiyorum. "Tatil nasıldı?"
Yüzüne tuhaf tuhaf bakıp ters yöne dönerek koşmaya başlıyorum. Bir de oturup aç geçen bayramımı mı anlatayım elin hıyarına? Şimdi anannem olsa 'şaşırdın herhal şaşırasıca' derdi... Görkem'e caka satacağım diye koşumu tamamlayıp üstüne bir de ipimi atlıyorum. Yalnız birkaç gün ara verince vücudum bana hemen ihanet etmiş. Olması gerekenden daha fazla zorlanıp yoruluyorum. Bu da beni sinirlendiriyor.
"Hiç alışamayacak mıyım ben buna ya!"
"Aslında fitnessa başlasan kondisyonun artar. Daha dayanıklı olursun," diyor Görkem. Ona zehir gibi bir bakış atıyorum. Yasaklı kelimeyi kullandın. Savun kendini şerafsiz!