"Prison Break"
Kavuşamazsın, aşk olur demiş atalarımız. İşte insan boşuna ata olmuyor, canını yediğim ne güzel demiş. Ona kavuşamadığım her an duyduğum ıstırabı size nasıl anlatabilirim bilmiyorum tontiklerim. Her an aklımda o var. Nereye baksam onu görüyorum. Bazen kurtulmak için gözlerimi yumuyorum... İşe yaramıyor. Kokusunu duymamak için nefes bile almıyorum. Günden güne daha mutsuz bir insana dönüşüyorum. Daha güçsüz. Daha çaresiz. Oysa ona bir kez dokunabilsem.... Bir kez tatlı kokusunu içime çeksem ona bile razıyım! Dokunmadan, incitmeden, sadece baksam bile yetecek...
Ah çikolata... Bu kadar ayrı kalmayı hak etmedik.
Diyetimin 8. Gününe geldim. Sabah sporumu daha az küfrederek ve daha az nefessiz kalarak – daha az falan değil hala ağlayarak koşuyorum- ve daha hafiflemiş hissederek tamamladım. Genelde spordan sonra birkaç dakikalığına kendimi baya zayıf hissediyorum. Ama sonra geçiyor. Hayat...
Bu arada size güzel bir haberim var. Şu düğmesi kapanmayan pantolonum vardı ya hani. Giymeye çalışırken az daha felç olacağım pantolondan bahsediyorum. Nesibe Karabatak'la iş birliği içinde olan o iffetsiz, haysiyetsiz pantolondan. Hah! Onu yendim!
Artık düğmesi kapanıyor.
Nabeeer?
Üstümde şerefsiz kotumla odamdan müthiş bir gururla çıkıyorum. Kendimi öyle havalı hissediyorum ki. Saçlarımı bile düzleştirdim tontikler. Zayıflamak harika bir şey! Evden çıkıp Ömer'lerin evinin kapısına vuruyorum. Süheyla Ponçik tatlı gülümsemesiyle kapıya belirince ellerimi iki yana açıp saçlarımı savuruyorum.
"Oo bu ne güzellik," diyor S. P. Nezaketinden dedi bunu ama olsun, yine de mutlu olacağım.
"Ben de bir farklılık görüyor musun çiçeğim?"
"Saçlarını yapmışsın. Bir de... Dur bakayım, göbeğin çekilmiş kız!"
"Yes be!" yumruğumu havaya sallayıp zıpladığımda Süheyla Ponçik kahkaha atıyor.
"Gir içeri deli kız." İkiletmeden içeriye giriyorum. Ömer'e bakacağımı söyleyip odasına ilerlediğimde S.P. başını sallayıp izlediği magazin programına koşuyor. Demet Akalın yine birilerine bağırıyormuş sanırım. Klasik.
Ömer'in odasına coşkulu bir giriş yapmak için ağzımı açmışken ellerim havada, ağzım açık kalakalıyorum.
Biscolata.
Burada.
Çıplak.
Şimdi pantolonumu indirip puding diye çığlık atacağım!
Yok yok, yapmayacağım öyle bir şey. Çünkü pantolonum üstümden kayamaz. O kadar da zayıflamadım yani. Çıkaracağım diye tüm seksiliği öldürür Arda için soyunma fantazisini hayatının sonuna kadar bitiririm.
Hmm belki de bu o kadar da kötü bir fikir değildir. Keşke içime paçalı don giyseydim bee.
"Ömer yok," diyor Biscolata Ömer'in yatağına yarı uzanmış, telefonuyla oynarken. Tişörtsüz bedenini süzüyorum bir güzel. Ömer'i boşver bebişim bana sen lazımsın.
"Selam," diyorum tatlı tatlı bakarak. "Ben zayıfladım."
Arda kafasını çevirmeden bana şöyle bir bakıp omuz silkiyor. "Bu güzel..."
"Değil mi?" diye cıvıldayıp yanına oturuyorum. Biraz hıyarın önde gideni gibi görünüyor ama olsun. Biscolatalar konuşmak için değildir, yemek içindir....