"Domuz Gribi Ol İnşallah"
Piknikten sonra Görkem Uğursuz detoksu yaptığım birkaç gün geçirdim. Onu görmedim, aramadım, fotoğraflarına bile bakmadım. Şey, hamburger yarışmasında çekindiğimiz küçüklük fotoğrafı hariç. Görkem hayatımda yokken neler yaptığımı hatırlamama ihtiyacım vardı bu yüzden instagram keşfette yeni erkek modelleri stalkladım, bu esnada yanlışlıkla birkaç çıplak erkek poposu görüp kafamı yastığımın altına saklayarak kimsenin bundan haberi olamayacağına kendimi ikna ettim, Friends'in sevdiğim bölümlerini tekrar tekrar izledim, youtube da amaçsızca takıldım, fettaniyelerle günlere gidip verdiğim kiloları Nesibe Yılangöz'ün ağzına soktum. Eski güzel günlere dönmekte hiç zorlanmadım. Ancak bir sorunum vardı. Görkibok Cullen aklımdan ve kalbimden çıkmıyordu. Beni arasın diye içimden telapatik yollarla ona mesaj göndermeye çalışmaktan vazgeçemiyordum. Gülüyor eğleniyor ama o aklıma geldiğinde üzülüyordum.
Detoksumun amacı Görkem'in beni aramasını sağlamak değildi, benim kendi duygularımı anlamamdı bu yüzden irademi korudum ve sonbirkaç günü sadece kendime ayırdım. Şimdi de insan içine çıkmanın vakti geldiği için elimde düzleştiricim, üstümde en sevdiğim tişörtüm ve kot pantolonumla Ömer'e gidiyorum. Aslında kot etek giymek istedim, bunu epey düşündüm ama bacaklarım hala epey kalın o yüzden kısa bir etek giymek pek yemiyor.
Ama bunu dert ediyor muyum? Hah! Hiç umurumda değil. Kaç kilo verdim haberiniz var mı? Böyle küçük şeylere üzülüp canımı sıkacak değilim.
Yan binaya geçip kadim Dostum Ömer Ömçük'ün kapısını tıklatıyorum. Annesiyle ayak üstü lafladıktan sonra kankiciğimi salonda Arda'yla oyun oynarken buluyorum. Beni fark etsinle diye kollarımı kaldırıp ultra neşeli bir sesle, "Ben geldim!" diye bağırdığımda Ömer ayağa kalkıp beni sıkıca kucaklıyor.
"Neredesin sen akıl hastası?"
"Detoks yapıyorum dedim ya sana."
"Benim ne ilgim var bu detoksla? Etrafta manyağın teki olmadan hayatım çok sıkıcıymış Yağmur. Yapma bir daha böyle şeyler."
"Bak işte sana da tesir etmiş detoksum." Elimdeki düzleştiriciyi kaldırıp sevimlice sırıtıyorum. "Saçımı düzleştirir misin?" Ömer ellerini çırpıp koltuğa oturduktan sonra önüne oturmamı işaret ediyor. "Önce nasıl yapamacağımı göster." Bu kadar çabuk kabul etmesine şaşırıyorum. Beni cidden özlemiş sanrım. Oy nenesi kurban.
Düzleştiriciyi fişe takıp hala maça devam eden Arda'nın omzunu dürtüyorum. "Naber lan gevşek?"
"İylik ayarsız. Sen?"
"Müthişim. Arınmış ve tertemizim. Bak yüzüme nasıl da parlıyor." Ellerimi çenemin altıda v şekline getirip Arda'ya dönüyorum. Yüzüme boş boş bakıp, "yoo," diyor. "Parlamıyorsun." İçime kaçan sevimliliğimi de alıp önüme dönüyorum. Maşa ısınına saçımdan bir tutam alıp Ömer'e nasıl yapacağını gösterip arkama yaslanıyorum. Omuzlarımın bir karış altında olan saçlarımı düzleştirmek Ömer için kolay olmuyor, benim içinse bir işkenceye dönüşüyor. Ömer saçlarımı çeker, kafa derimi, kulaklarımı yakmaya çalışır ve saçlarıma söverken bırakması için yalvarıyorum ama hırs yapıyor manyak. Omuzlarımı bacaklarıyla iyie sıkıştırıp kafamı o yana b yana atarak güya saçımı düzleştiriyor. Sonunda geriye çekilip muzaffer bir tavırla, "İşte bitti," dediğinde kurumuş gözyaşlarımla önünden uzaklaşıp aynaya koşuyorum. Arda'nın kahkahaları durumun fragmanın verse de gördüğüm şeye beni herhangi bir ipucunun hazırlaması imkansız tontiklerim.
Yolunmuş bir tavuktan hiçbir farkım yok.
Arınmış ve temizlenmiş benliğim tanıdık bir dürtüyle doluyor sakince Ömer'e dönüp tatlı tatlı gülümsüyorum. Yediği haltın gayet farkında olacak ki rahatlayarak arkasına yaslanıyor. İşte tam o anda, avımı kaçtığına ikna ettiğim in bilincinde ileri atılıyor ve üstüne atlıyorum. O güzel dalgalı saçlarını avuçlarımın içine kıstırıp tüm kuvvetimle çekerken Ömer Ömçük bağırıyor, haykırıyor, beni üstünden atmaya çalışıyor ama nafile. Kendimi ona adeta yapıştırıyor ve intikamımı alıyorum.