"Yakışıklı Prens ve Hortlak Zombi"
Hani aşık olduğunuzu anladığınız zamanlar hep çok harika günlermiş gibi anlatılır ya. Genç kız sabah gülümseyerek uyanır, şarkılar söyleyerek evdeki herkese neşe saçar falan. Bunların hepsi yalan totiklerim.
Saat sabahın yedi buçuğu ve ben zombiye benziyorum. İçinden çıkamadığım bir aşk şüphesiyle boğuşmaktan uyuyamadığım için hortlağa dönüştüm ama bu sürede bir plan yaptım.
Bugün, hislerim ne olduğunu kavrama günü.
Evden çıkıp her sabah yaptığım gibi sahil yoluna dönüyorum. Ellerim eşofmanımın ceplerinde, yere bakarak yürürken arkamdan birisi sesleniyor. Bütün gece kabuslarımda gezinen birisi.
"Yağmur." Durmuyorum. Hatta adımlarımı biraz hızlandırıyorum... Arkadaki ayak sesleri yaklaşıyor. "Yağmur!" Gözlerimi kısıp bana seslenişini analiz ediyorum. Hayır, adımı söylemesi beni heyecanlandırmadı. Sesi kulağıma müzik gibi gelmedi, adımı söyleyişi kimseden duymadığım kadar güzel falan da değil. Babam bana bir Yağmurum der var ya, ağlarsınız.
Al işte. Aşık falan değilim. Şükürler olsun yarabbim!
"Yağmur, yağmur, yağmur, yağmuuur geri verecek buharlaşan sevgimizi." Arkamdaki adımlar yavaşlayıp da Görkem şarkı söylemeye başladığında paniğe kapılıyorum. Hocam dürüst oynamıyorlar!
"Yağmur, yağmur, yağmur, yağmur," melodik bir şekilde alçak sesle şarkısını söylerken yavaşça ona dönüyorum. Aramızda ölçülü bir mesafe kalana kadar yaklaşıp karşımda duruyor. Başını hafifçe yana eğip tatlı tatlı gülümseyerek, "Sessizce silecek kibirimizi," dediğinde elimi göğsümün üstüne koyuyorum. Bunu o kadar ani yapıyorum ki kendime vuruyorum resmen.
Kalbim gümbürdüyor totiklerim. Ben sahiden aşığım. Sıç-tık.
"Günaydın." Görkem'e objektif bir gözle bakıyorum. Onu güzel ya da kötü göstermeye çalışmadan yüzünü izliyorum. Sarı kafasını her zaman kısacık kesiyor. Normalde sarı kafalı birinin bunu yapması felaket olmalı ama nedense bu çocuğa yakışıyor bu saç. Yüzü temiz, onu hiç sakallı gördüğümü hatırlamıyorum. Güzel bir yüzü var. Müthiş bir cazibesi falan yok ama yakışıklı biri. Gözleri garip bir yeşil. İshal renginde ısrar edeceğim, aşık olduk diye karakterimizi de kaybetmedik ya! Boyu benden epey uzun. Zayıf ama spor yaptığı için şekilli bir vücudu var. Sabahın bu saatinde bile ışıl ışıl parlıyor.
Ben de hortlak bir zombiyim işte.
"Günaydınmış," diye söylenip tekrar yürümeye başlıyorum. Abartılı bir sesle iç çekerek yanıma geçiyor.
"Sana sabahları sevdirmenin yolarını arıyorum."
"Baş ucuma bir tabak kısır koyabilirsin bunun için."
"Belki bir gün yaparım. Nasılsa epey zayıfladın. Bir kaçamak yapabilirsin." Huysuz tavrım anında kayboluyor.
"Zayıfladım mı gerçekten?"
"Tabii, özellikle son günlerde iyice fark ediliyor. Gurur duyuyorum seninle." Sırıtmam yavaş yavaş sönerken biraz alınmış hissediyorum. Gelgitli ruh hallerimle sizi sıktıysam kusura bakmayın bir aydır her Allah'ın günü hakaret ettiğim adama aşık olduğumu kabullenmeye çalışıyorum da.
"Niye gurur duyuyorsun ki? Kilolu olmak o kadar kötü mü?"
Sorum Görkem'i şaşırtıyor ve bir an için utanmış görünüyor. Bu da beni incitiyor. Tövbe yarabbim neler oluyor! "Hayır tabii ki. Kilo vermeyi hedeflediğin ve bunu başardığın için öyle söyledim. Hem ben seni göbüşünle seviyorum, biliyorsun."