Selam! Her seferinde bir açıklama yazmak zorundaymışım gibi hissediyorum. Açıkçası şu an ne yazmam gerektiğini bilmiyorum.
Bu bölümü yazarken bayağı zorlandım. Geçen seneki ikinci bölümden biraz daha farklı olmasını istedim. Bölüm biraz kısa oldu ama umarım beğenirsiniz.
İyi okumalaaaar!
Yerimden sıçrayarak uyandığımda arabanın yan koltuğunda oturan abim bana aklımı kaçırmışım gibi bakıyordu. Bedenimi doğrultup derin bir nefes aldım.
''Kabus mu gördün?'' diye sordu şefkatli bir sesle, yan koltuğumda oturan abim.
''Sanırım,'' diye yanıtladım onu.
''Sanırım derken?'' dedi gözlerini kısarak. ''Kabus gördün mü görmedin mi?''
Sadece omuz silktim. Kabus görüp görmediğimi bilmiyorum. Kabus olması için tam olarak nasıl bir rüya olması gerekiyordu? Korkutucu mu? Korkmuştum, evet ama şu an korkmuş gibi hissetmiyordum. Tarif edemeyeceğim bir şeydi. Annemin sesini duymuştum. Rüyanın her saniyesi aklımdaydı. Bu tuhaftı. Genellikle gördüğüm rüyaları uyandıktan sonra unutmuş ya da kısmen hatırlıyor olurdum. Ama bu sefer sanki hepsini gerçekten yaşamış gibi zihnime kazımıştım.
''Babam nerede?'' diye sordum sosislisinden koca bir ısırık alan abime. Arabamız bir benzincide park halindeydi. Ankara'ya gelmiş miydik acaba?
''Tuvalete gitti,'' dedi lokmasını yuttuktan sonra. ''Sen de git istersen. Arabaya işeme sonra.''
''Gerçekten çok komiksin,'' dedim ve bana sırıtarak bakan abime sahte bir kahkaha attım.
''Neyse geldik sayılır zaten. Birazdan yeni yuvamıza merhaba diyeceğiz,'' dedi sahte bir gülümsemeyle. Taşındığımız için mutlu değildi. Dürüst olmak gerekirse ben de değildim. Ankara'ya taşınmamız demek, annemle olan tüm hatıraları İzmir'deki evimizde bırakmamız demekti.
''Mutlu değilsin, değil mi?'' diye sordu abim, başını hafifçe omzuma yaslayarak.
Başımı iki yana salladım. ''Sen de değilsin,'' dedim alçak bir sesle.
''Okulunu bırakmak zorunda kaldığın için üzgünüm,'' dedi benim gibi alçak bir sesle.
Abim liseden mezun olmuştu, bense hala liseliydim. Yani nakil olmak zorunda kalmıştım. Açıkçası bunun için hiç üzgün değildim. Zaten pek arkadaşım yoktu. Okulu da sevdiğim pek söylenemezdi.
''O okulu sevmediğimi zaten biliyorsun,'' dedim ve iç çektim. ''Ama Ege'den ayrılmak istemezdim.''
Ege. Çocukluk arkadaşım. Her şeyim. Ondan farklı bir şehirde olduğum, artık ondan farklı bir şehirde yaşayacağım aklıma geldikçe boğazım düğümleniyordu.
''Üzülme kız,'' dedi abim göbeğime hafifçe vurarak. ''O yelloz her hafta seni ziyarete gelir zaten.''
Yine sadece omuz silktim. O sırada babam kapıyı açıp içeri girdi ve oturup kemerini taktı.
''Ooo, yavrularım sevgi pıtırcığı olmuş,'' dedi bana ve omzuma başını koyan abime bakarak.
Hiçbir şey söylemedik. Babam da hiçbir şey söylemedi. Sessizliği bozan ben oldum.
''Tuvalete gitmem lazım.''
Midem bulanıyordu. Kusacakmış gibi hissediyordum. Nedenini bilmiyordum.
Arabadan indim ve koşarak tuvalete yöneldim.
Lütfen Eylül, lütfen şu an kusma diye tekrarladım defalarca.
Kadınlar tuvaletinin kapısını fazla sert açtığım için içeridekiler bana delirmişim gibi baktılar. Birkaç saniye sonra herkes işine dönmüştü. Bense koşarak boş olan bir tuvalet aramaya koyuldum.
Nihayet birisi içeriden çıktı ve ben hızlıca içeri girdim. Midem bulanıyordu ve gözyaşları yanaklarımdan süzülmeye başladı.
Şimdi olmaz Eylül. Burada ağlayamazsın.
Her şey çok fazla gelmişti. Yaşadıklarım, benim taşıyabileceğimden çok daha ağır bir yüktü. Annem gitmişti. Ben de annemin gittiği yerden gitmiştim. Artık ben küçük bir kız çocuğuyken beni salladığı salıncağı izleyemeyecektim penceremden. Artık eskiden akşamları oturup sohbet ettiğimiz balkonda oturamayacaktım. Artık beraber ektiğimiz ağaçların yanından geçerken onları selamlayamayacaktım. Artık annemle pasta yaptığımız mutfağa girip aynı tarifi uygulayarak pasta yapamayacaktım.
Onu terk etmiş gibi hissediyordum. Belki de bu taşınma işine fazla anlam yüklemiştim. Babam Ankara'da daha mutlu olacağımızı söylüyordu. Ben bundan pek emin değildim.
''Artık çıkacak mısınız?''
Dışarıdan bana seslenen kadının sesiyle irkildim. Aceleyle gözyaşlarımı sildim ve kapının kilidini açtım. Kadın bana öfkeli gözlerle bakarken onu takmayıp lavaboya doğru yürüdüm. Yüzümü bol su ile yıkadım. Başımı kaldırıp aynaya baktığımda, belki de hayatımı sonsuza kadar değiştirecek bir şey gördüm.
O kız.
Hiç Kimse.
Aynadaydı.
Beyaz, yoğun bir ışığın içinden bana bakıyordu.
Yüzünü görebiliyordum. Ela gözleri benimkilere benziyordu. Düz, sarı saçları beline kadar geliyordu.
''Deliriyor muyum?''
''Efendim, bana bir şey mi dediniz?'' dedi tatlı bir sesle, yanımda kırmızı rujunu süren kadın.
''Ha- hayır. İyi günler,'' dedim ve koşarak tuvaletten çıktım.
Az önce ne olmuştu? Gördüğüm rüyanın etkisinde mi kalmıştım? Bu hiç mantıklı değildi. Gerçekten deliriyor olabilir miydim?
''Hanımefendi, bir sorun mu var?'' diye sordu kasiyer genç. Marketin orta yerinde öylece durmuş yaşadığım şeyi düşünüyordum. Dışarıdan tuhaf göründüğüme emindim.
''Bir sorun yok, teşekkür ederim,'' dedim ve koşarak dışarı çıktım.
''Tamam kızım. Şimdi sakin oluyoruz,'' dedim ve derin bir nefes aldım.
O sırada arabada beni bekleyen babam benim için korna çalıyordu.
''Kızım gelsene, neyi bekliyorsun?'' diye bağırdı abim camı açıp. Seri adımlarla arabaya yürüdüm. Arabaya bindim ve sessizce oturup babamın direksiyonu yeni hayatımıza kırmasını bekledim. Onlar da uzun süre içeride ne yaptığım ve neden orada dikildiğimle ilgili hiçbir şey sormadılar. Görünüşe göre hepimiz için zordu. En azından onların deli olabilme ihtimali yoktu. Yani, sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selam Ben Hiç Kimse - 2020
Teen FictionKim tarafından bırakıldığı belli olmayan adres kağıtları, bu adreslerde işlenen ve çözülemeyen cinayetler, kusursuz bir katil ve katili bulmaya çalışan bir grup genç... Eylül, arkadaşları ile bir seri katili yakalamaya çalışırken, bir yandan da k...