Ayaklarını yere vurarak asansörün arzuladığı katta durmasını bekliyordu kadın. Önüne düşen kızıl perçemlerini elinin tersiyle kulağının arkasına itti. Stresliydi. Endişeliydi. O çocuğa bir şey olmasından korkuyordu. Eğer bir şey olursa, kendini asla affetmezdi.
Asansörün kapısı açılınca dışarı fırladı. Üzerinde büyük harflerle, Candelario Prat yazan ve yanında küçük bir İspanya bayrağı bulunan odaya doğru yürümeye başladı. İnlemeleri bulunduğu yerden bile duyabiliyordu.
Odanın kapısına geldi ve hızlıca kapıyı açıp içeri daldı.
''Neler oluyor Gizem?''
Açıklama bekler gibi Gizem'e baktı. Ama genç kadın tatmin edici herhangi bir açıklama yapmadı. Yüzünde endişe, korku ya da üzüntü yoktu.
Kadın hızlıca sedyede yatan İspanyol çocuğa doğru yürüdü. Elini önce alnında, sonra saçlarında gezdirdi.
''Neden kimse bir şey yapmıyor? Neden bu çocuğun ölmesine izin veriyorsunuz?'' diye bağırdı yalvarır gibi. Sesi titriyordu, biraz sonra ağlamaya başladı.
''Çünkü yapabileceğimiz hiçbir şey yok, Beyza,'' dedi Gizem aynı soğukkanlılıkla.
''Ama bizim bu çocukların güvenliğini sağlamamız gerekiyordu. Yıllarca bunu vaat ettik.''
''Sen ayakta uyuyorsun Beyza,'' dedi Gizem sesini oldukça yükselterek. ''Bunun doğru olmadığını sen de biliyorsun. Biz burada bu çocukların güvenliğini falan sağlamıyoruz, onları kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. Artık bunu o kafana sok ve sadece önüne bak. Arkanda bıraktıklarını görmezden gel.''
Gizem aynı sert bakışlar eşliğinde yanındaki masadan dosyalarını aldı ve çıkışa doğru yürüdü. Artık yalnızdı Beyza. Çocuğun ölümünü tek başına izleyecekti.
Biraz sonra inlemeler kesildi. Çocuğun eli sedyeden aşağı sarkınca, Beyza o an karar vermişti. Daha fazla insanın canını almayacaklardı.
Gözyaşlarını silip hızlıca odadan çıktı. Soğuk Oda'ya doğru ilerlemeye başladı.
Soğuk Oda, ilaçların muhafaza edildiği yerdi. Ve bu çocuğu zehirleyen ilaç da, orada saklanıyordu.
Odanın kapısına geldiğinde durdu. Gelen giden var mı diye etrafa baktı. Kimse yoktu. Ama odaya giremezdi. Onun görevleri arasında ilaçlar yoktu. Kartı bu kapıyı açmazdı.
''Vedat,'' diye fısıldadı kendi kendine. Onun kartı mutlaka bu kapıyı açardı. Hızlı adımlarla asansöre bindi ve kocasının odasının olduğu kata indi.
Kapıyı birkaç kere tıklatıp içeri girdi.
''Hoş geldin hayatım,'' dedi Vedat karısını görünce.
''Çıkıyor muyuz?''
''Evet,'' dedi Vedat ve ayağa kalktı. ''Son kez Nehir'e uğramam lazım. Sen beni burada bekle.''
Kadın başını salladı ve kocasının odadan çıkmasını bekledi. Aptal, kartını masada bırakmıştı. Bu kadar kolay olabileceğini tahmin etmiyordu.
Masadan kartı aldı ve yavaşça odanın kapısını araladı. Kocasının buradan ayrıldığından emin olmak istiyordu.
Kartı önlüğünün cebine atıp dışarı çıktı. Şüpheli görünmek istemiyor, yavaş yürüyordu. Yanından geçen güvenliğe selam verip yürümeye devam etti.
Soğuk Oda'nın önüne geldiğinde, o kısımda güvenlik yoktu. Kolayca işini halledip çıkabilirdi. Öyle olmasını umuyordu.
Kartı girişteki ekrana okuttu ve kapının açılmasını bekledi. İçeri girdiğinde soğuk, nefesini kesti. Arkasından kapının kapanmasını bekledi ve daha sonra ilaç dolu kutuların olduğu kısma doğru yürüdü.
Şimdi ne yapacaktı peki?
Dizlerini kırıp yere oturdu.
Şimdi ne olacaktı?
Bu kutuları açıp ilaçları mı parçalayacaktı?
Peki sonra?
O ilaçların yenileri gelecekti.
O çocukların yenileri gelecekti.
Daha fazla çocuk ölecekti, sırf diğer çocuklardan farklı oldukları için.
Yıllarca bu topluluk için çalışmıştı. Yıllarca kendini kandırmıştı, o çocuklar güvende diye diye. Ama şimdi görüyordu, bunların hepsi boktan yalanlardı. O çocukların güvenliklerini, sağlıklarını zerre umursamıyorlardı. Onlardan korkuyorlardı. Onları durdurmak istiyorlardı. Onlara bu yüzden acı çektiriyorlardı.
Dizlerini karnına çekip gözyaşlarını serbest bıraktı Beyza.
Çocuklarına ne diyecekti? Anneniz çocuk katili, mi? Anneniz ve babanız para için çocuklara acı çektiriyor. Onlara hayvan gibi davranıp, üzerlerinde deneyler yapılmasına yardım ediyor, mu?
Ablasına ne diyecekti? Üç yıl önce onunla bu aptal şey yüzünden kavga etmişti. Az kalsın yeğenini de bu cehenneme sokuyordu. En kötüsü de, geçen gün ağzından kaçırmıştı. Şirin'e bir çocuk bulduğunu söylemişti. Şirin'in ağzını tutmasını umuyordu. Yeğenin de hayatını mahvedemezdi.
Toparlanıp Soğuk Oda'dan çıktı. Çıktığında kapının önünde bir güvenlik vardı. İlaçları dağıtmamış olduğu için şükretti. Başıyla güvenliğe selam verdi ve asansöre doğru yürüdü.
Giriş kata indiğinde kocasıyla karşılaştı.
''Ben de tam yanına geliyordum,'' dedi Vedat karısına doğru yürürken. ''Artık ablamlara gidebiliriz.''
Kadın başını salladı ve çıkışa doğru yürümeye başladı. Tam birkaç adım atmıştı ki kocası kolundan tutarak onu durdurdu.
''Sen iyi misin?''
''Evet,'' dedi kadın sesini ikna edici çıkarmaya çalışarak. ''Neden iyi olmayayım?''
''Bilemiyorum,'' dedi adam kaşlarını çatarak. ''Ağladın mı sen?''
''Hayır. Artık gidebilir miyiz lütfen?''
Adam bir şey söylemedi. Başını salladı ve birlikte çıkışa doğru yürümeye başladılar.
''Ah,'' dedi ve durdu Vedat. ''Kartımı yukarıda unuttum. Hemen alıp geliyorum.''
Kadın cebinden kocasının kartını çıkarıp, havaya kaldırdı.
''Ben aldım.''
''Peki,'' dedi adam ve iç geçirdi. ''Öyleyse gidebiliriz. Çocuklar bizi özlemiştir.''
Balkonda oturmuş dışarıyı izliyordu kadın. İçeride oynayan çocuklarının sesini dinliyordu. Herkes içerideydi. Balkonda yalnızdı. Yalnızlık, vicdanının ağırlığını hatırlamasına neden oluyordu. Gözünü her kırptığında, o çocuğun yüzü geliyordu gözünün önüne. Dayanamıyordu. Çocuğun sedyeden sarkan elini hatırlıyordu. O el de, kadına insanların ne kadar acımasız olabileceğini hatırlatıyordu.
Nefesinin kesildiğini hissetti kadın. Oturduğu sandalyeden kalktı ve korkuluklara yaklaştı.
Ben çok kötü bir şey yaptım, diye düşündü. Ben bir katilim.
Yanağından süzülen gözyaşı, çimenlerin üzerine düştü. Yaklaşık on kat aşağı...
Bununla yaşayamam. Yapamam.
Başını çevirdi ve perdenin arkasında, oynayan çocuklarına baktı. Kızıl saçlı, güzel kızına... Kardeşini daima koruyan, deniz gözlü, tatlı oğluna... Aşık olduğu adama baktı. O da o topluluktandı. O da acımasızlardandı. Ama çocuklarını ona emanet edebilirdi. Onları koruyabilirdi.
Başını tekrar çimenlere çevirdi.
Size geliyorum, çimenler. Son defa.
Korkuluk fazla yüksek değildi. Biraz daha sokuldu yakınına. Kollarını iki yana açıp vücudunu serbest bıraktı. Kendi çığlıkları, sokaktan geçenlerinkine, onlarınki de kocasınınkilere karıştı.
Düştü kadın. Düşer düşmez boynunu kırdı. Orada can verdi. Vicdanı ağır bastı, onu daha da aşağı çekti. En dibe...
Soldu kadının yüzü. Soğudu bedeni. Ruhu terk etti buraları, dönmez oldu. Kadın terk etti dünyayı, kalbi atmaz oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selam Ben Hiç Kimse - 2020
Teen FictionKim tarafından bırakıldığı belli olmayan adres kağıtları, bu adreslerde işlenen ve çözülemeyen cinayetler, kusursuz bir katil ve katili bulmaya çalışan bir grup genç... Eylül, arkadaşları ile bir seri katili yakalamaya çalışırken, bir yandan da k...