Merhaba canlarııııım! Açık konuşayım bu bölüm en çok zorlandığım bölüm oldu. Neden bilmiyorum. Tıkandım yazarken. Sürekli yazıp sildim ve sonunda böyle bir şey çıktı ortaya. Bu bölüm biraz daha geçiş bölümü gibi. Sonraki bölüm için kemerleri bağlayın jncjencjn.
Oy verip bölümü bitirince düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın lütfen!
İyi okumalar!
İnsanlar neden bu kadar acımasız? Neden kendileri dışındaki kimsenin duygularını önemsemeden konuşuyorlar? Kelimeleri adeta keskin bir bıçak gibi. Kalbimi delik deşik ediyor. Çok acıtıyor. Çoğu zaman umursamıyormuş gibi görünmeye çalışırım. Şimdiye kadar umursamazsam belki susarlar diye düşünüyordum çünkü. Ama öğrendim artık, ben kulaklarımı kapayınca, duymazlıktan gelince onlar susmuyor. O halde ben güçsüz müyüm? Evet öyleyim. Hem yalnız hem güçsüzüm. Belki de yalnız olduğum için güçsüzüm.
''İyisin değil mi?'' dedi Mert elindeki suyu bana uzatırken. Başımı salladım ve uzattığı şişeyi elinden alıp birkaç yudum içtim. Ne olduğunu tam olarak hatırlamıyordum. Hatırladığım tek şey gözlerimin karardığı ve ayaklarımın yerden kesildiğiydi. Bir de boğuk sesler...
Mert beni müdürün odasına götürmüştü. Nedense gözlerimi açtığımda odada yalnızdık. Müdür Bey ve Memur Hanım nereye gitmişti, herhangi bir fikrim yoktu. Belki de başka öğrencilerin ifadeleri alınıyordu o an. Sude'nin beni satmamasını umdum. Gerçi neden satmasındı ki? Beni önemsediğini sanmıyordum.
Biraz sonra nihayet kendime gelmiştim. Son günlerde çok sık bayılmam beni zerre endişelendirmese de babamı oldukça korkutacaktı ve bu rapor alıp beni eve tıkmasına tuz biber ekecekti.
''Mert,'' diyebildim feci baş ağrıma rağmen. ''Bayıldığımı babama söylemesen?''
''Ama_'' diye çıkışacak oldu ki yavru köpek bakışlarım onu anında ikna etti. ''Peki.''
''Teşekkür ederim,'' diye fısıldadım ama duyup duymadığından emin değildim.
Birkaç dakika sessizce oturduk müdürün odasında. Herkesin nereye gittiğini soracaktım ama bunun için fazla yorgundum ve hala gözüm kararıyordu. Kahvaltı etmediğim aklıma geldiğinde kendime birkaç küfür savurdum sessizce.
''Sana bir tost alıp gelmemi ister misin?''
''Senin derste olman gerekmiyor mu?'' dedim sorusuna kulak asmayarak.
''Seni bu halde bırakamazdım. Müdür Bey'in haberi var.''
''Derse git,'' dedim başımı onun olduğu taraftan çevirip. Bana neden böyle davranıyordu? Kimse bana böyle davranmazdı ki! O da davranmasaydı keşke.
''Canın tost istemiyorsa simit de alabilirim. Yanına meyve suyu da ister misin?''
''Hayır ama defolup gitmeni isterim,'' diye bağırdığımda yüzündeki tebessüm soldu. Neden ona bağırdığımı bilmiyordum. Tek suçu bana iyi davranmaktı. Böyle bir tepkiyi beklemediği belliydi. Açıkçası ben de beklemiyordum. Sadece tüm günün öfke ve stresini ona boşaltmıştım ve bu hiç doğru değildi. Ona haksızlık ediyordum.
Gözlerindeki üzüntüyü görünce köpek gibi pişman oldum. ''Ben...'' diye söze girecek oldum ki kalkıp kapıya doğru yürüdü oldukça yavaş adımlarla. Gitme, demem gerekirdi belki de ama gitmesi onun için daha iyiydi. Ben hep tek tabancaydım ve öyle de kalmalıydım.
Kapıyı açtı ve çıkmadan önce son kez dönüp ''Merak etme, kimse polise bir şey anlatmayacak,'' dedi ve kapıyı hiç de yumuşak olmayan bir şekilde çarpıp çıktı. Yalnızdım. Yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selam Ben Hiç Kimse - 2020
Novela JuvenilKim tarafından bırakıldığı belli olmayan adres kağıtları, bu adreslerde işlenen ve çözülemeyen cinayetler, kusursuz bir katil ve katili bulmaya çalışan bir grup genç... Eylül, arkadaşları ile bir seri katili yakalamaya çalışırken, bir yandan da k...