İthaf: YaprakAyvaz2002
Tam tempo okumalar!
*
"Merhaba, büyükbaba!" dedim neşe içinde içeri girerken. Yol boyunca Alec'in bugünkü hali aklıma geldikçe deli gibi kahkaha atıp durmuştum. Hele ki, 'Bu ne be? Bu ne? Bıyıklı bu!' diye haykırışını kafamdan çıkaramıyordum.
"Gel, Bella." Benim bu neşeme karşı soğuk ve donuk bir ses beni karşılamıştı. İçerideki tekli koltuğa dik bir şekilde oturup ifadeden arınmış suratıyla beni izleyen Andrew'i gördüğümde, yüzümdeki gülümsemeyi öldürerek kapıyı kapattım.
Sırt çantamı ayakkabılığın yanına bırakırken, "Bir sorun mu var?" diye sordum. Kafasını olumsuz anlamda sallayıp karşısına geçmem için eliyle işaret verdi.
İçimden bir ses, onun bu durgunluğunun fırtına öncesi sessizlik olduğunu söylüyordu. Fırtına da savrulup giden kişi ise her zamanki gibi kuşkusuz ben olacaktım.
Sakince karşısındaki üçlü koltuğa oturup ellerimi önümde birleştirdim. Neler olacağını merak ediyordum.
"Dün olanları anlatır mısın?" diye kibarca sormasına rağmen, bu kibarlık beni daha çok korkutmuştu.
"Telefonda anlattığım gibi. Kasabaya dadanmış bir hırsız olmalı. Muhtemelen bir şeyler aradı ve bulamadı, eh, haliyle bende birden karşısına çıkınca-"
"Jackson'ın ne işi vardı?" dedi lafımı bölerek. Aniden önüme itilen bu soru beni şaşırtmıştı. Suratımı hiç bozuntuya vermeden devam ettim.
"Buradan geçiyormuş, çığlığımı duyunca hemen yanıma koşmuş. Kız ikimizi birlikte görünce gitti zaten,"
Jackson dün bana ne anlattıysa hepsini ona anlatıyordum. Andrew'in bir planı olduğundan şüpheleniyordu ve bana, bizimde etkiye tepki olarak bir plan yapmamızı söyleyip bu hikayeyi uydurmuştu. Klişe olabilirdi ama aklımıza gelen en basit hikaye buydu.
"Eve giren kişi kız mıydı?" dedi bu sefer. Sanki beni köşeye kıstırıp ağzımdan laf almaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Her an tetikte olmalıydım.
Cevap vermek yerine evet anlamında kafamı aşağı ve yukarı salladım fakat bu seferde, "Yüzünü gördünüz mü?" diye sordu.
"Beni sorgulamaya mı geldin, büyükbaba?" dedim gerçekten de istediği gibi köşeye sıkıştığım zaman. Sorularının ardı arkası kesilmiyordu ve her soruda ben biraz daha bocalıyordum.
"Hayır. Sadece nasıl böyle bir şey oldu merak ediyorum. Neden polise haber vermediniz?"
Elimle okul formamın yaka kısmını genişlettim. "Jackson gerek olmadığını söyledi."
"Jackson gerek olmadığını nereden biliyor?"
İyice bunalmış bir şekilde ayağa fırladım. Kendimi sorguya çekilen bir suçlu gibi hissediyordum ve bu durum canımı sıkmıştı.
"Beni sorgulamaya mı geldin büyükbaba? Eğer öyleyse üzgünüm, bunu ertelemelisin çünkü çok yorgunum ve izin verirsen biraz dinlenmek istiyorum."
Konuşurken bir yandan da çantamı sürüyerek merdivenlere ilerliyordum. İlk basamağı çıktığımda, büyükbabamın sesi beni bir kez daha durdurdu.
"Dün Jackson'ın burada kaldığını biliyorum, Bella."
Çantamı aşağı basamakta bırakırken elim ayağıma dolaştı. Bu adamın nasıl oluyor da her şeyden haberi oluyordu ki? Üstelilk hiçbir gücü olmadan. Evde güvenlik kamerası falan da olamazdı çünkü bundan çoktan haberim olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMGE - I
Teen Fiction•Fantastik #1 • Onlar bana hem yaralamayı, hem de yaralanmayı öğretmişlerdi. Hem acı yaşatmayı, hem de acıya dayanmayı öğretmişlerdi. Düşeni kaldırmayı öğretmişlerdi ama defalarca düşürmüşlerdi de. Güvenmeyi, ama bir o kadar da yarı yolda bırakmayı...