Bölüm 17: W.

1.6K 119 135
                                    

Multimedya: Anne-Marie - Don't Leave Me Alone.
İthaf: NisaGerdan

(Bölüm sonuna sizler için bir anket bırakacağım, keyifle cevaplarsınız umarım.)

Tam tempo okumalar!

*

Kendi irademin tamamen dışına çıkmıştım.

Elison'ın fırlattığı ışık huzmesi kolumu sıyırıp geçerken bileğimi zarif bir hareketle oynattım fakat bu ufak eğim bile şiddetli bir ateş kıvılcımının Elison'ın bacağını sarmasını sağlamıştı.

Elison daha neler olduğunu anlamadan Jackson berrak mavi bir ışıkla bacağındaki ateşi yok edip Elison'ın kollarını sardı.

Siyah saçları yüzüne dağılırken kollarını sıkı sıkıya saran şeffaf ışıktan kurtulmak istedi fakat başaramadı. Eteğinin hemen altındaki yanık izini görebiliyordum. Çok derin olmasa da can yakıcı olmalıydı.

"Eli, sakin ol." dedi Jackson Elison'ın çenesini tutup kendisine bakmasını sağlarken.

"Onu nasıl yanınıza aldınız?" Elison o kadar tepinmişti ki konuşmaya hali yoktu. Kelimeler kesik ve sessiz çıkıyordu.

"O sandığın kişi değil, Eli. Sakin olmazsan kendine zarar verebilirsin."

Rosalie'ye bir işaret verdiğinde Rosalie hızla Elison'ın arkasına geçip onu tuttu ve Jackson yavaşca sihirli ipleri çekti. Elison bitkin bir halde Rosalie'nin kollarına düşerken Alec onu kucağına aldı. O iplerin uyuşturucu özelliği olmalıydı.

Hepsi daha önce fark ettiğim Edward Cullen hızlarıyla gözden kaybolduklarında Jackson tek adımla yanıma yaklaştı.

Ellerimi hâlâ siperde tutuyordum. Kırmızı, turuncu ve sarı renklerin uçuştuğu bölgeler flu görünüyordu.

Ellerini yavaşca yanan ellerimin üstüne koyup elimi yumruk haline getirdi. Eli yanmamış mıydı?

Elimdeki ateş yok olurken içime sanki başka bir ruh girmiş gibi olmuştu. Ne zaman ateşi içime çeksem böyle olurdu.

Bir an başımın dönmesiyle sendelesemde belimi saran güçlü kol yere düşmemi engelledi.

Yavaşca kafamı kaldırıp Jackson'ın koyu siyahlarına baktım. Suratında her zamanki çarpık gülümseyişi vardı. Uzaktan ayrı, yakından ayrı güzeldi.

"Elin yanmadı mı?" diye sordum hâlâ kollarının belimi sıkı sıkı tutmasına izin verirken.

Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Ama seninkiler yanmış olmalı." dedi önüme gelen saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırarak.

Kaşlarımı çatıp ne dediğini anlamaya çalıştım. Ateş beni yakmıyordu ki!

Yavaşca tek elini belimden çekip elimi tuttu ve avcumu açtı. Gördüğüm manzara suratımı buruşturmama sebep oldu. Avcumun içi kesikler ve yanıklarla doluydu. Üstelik bazı noktalar kanıyordu da.

"Sanırım pansuman yapmamız gerek."

Ses tonu erkeksiliğin en zarif rengini taşıyordu. Alışılmışın dışındaydı. Üstelik bu kadar mükemmel bir İngiliz aksanını da ilk kez onda duymuştum. Kardeşleri de aynı İngiliz aksanını kullansa da, o farklıydı.

"Her bunu yaptığımda bunlar oluşacak mı?"

Dudağını büzdü. "Bilmiyorum. Ama alışana kadar oluşacakları kesin. Hadi, pansuman yapalım."

İMGE - IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin