İlk Randevu;

1.4K 80 37
                                    


Başlama Tarihi: 23 Ocak 2020

Başlama Tarihi: 23 Ocak 2020

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İlk Randevu

Ağustos, 2007

Sıcak bir Ağustos sabahıydı. Kan emici sivri sineklerin bile kanatları terden birbirine yapışıyordu. Okan böylesine sıcak bir günde buluştukları için kendilerini deli olarak ilan etti. Biraz daha yürürse kafasına taktığı şapka bile onu güneşten koruyamayacaktı. Güneş nefesini kesiyordu.

Ezgi'yi nehrin kenarında tekneye yaslanmış halde gördü. Her şeyden habersiz onu öylece etrafına bakarken görmek, kavurucu yaz sıcağında denize atlamak kadar ferahlatıcıydı. Ağustos böceklerinin sesi bile dünyanın en güzel melodisini anımsatıyordu.

Ezgi sıcaktan dolayı ensesine yapışmış olan saçlarını savurduğunda Okan'ı gördü. Gülümsedi. Bunu son zamanlarda çok sık yapıyordu. Okan onu görür görmez tekneye doğru koştu. Ayaklarının soğuk suyla buluşması bir anlığına içinin ürpermesine sebep oldu.

"Benimle gelmek istediğine emin misin?" diye sordu Ezgi. Her şeyden böyle emin olmak istiyordu.

"Başımıza güneş geçmeden gidelim," diye yanıtladı Okan. Ezgi'nin sorusunu duymamazlıktan geldi. Onu bazen ciddiye almamak gerektiğini çok iyi biliyordu.

"Güneye gitmeliyiz. Balıklar hep orada olur."
Teknenin halatını çözdü. Yaklaşık bir saat sonra istedikleri yerde durdular. Kıyıdan gölgesini nehre düşüren bir Kızılağacın önünde beklemeye karar verdiler. Güneş tam tepedeydi. Kurbağalar bile sıcaktan bunalmış olacak ki boğuk bir sesle vıraklıyorlardı. Bütün canlılar, suyun altındakiler bile, güneşin batışını dört gözle bekliyor gibiydiler. İkisi de heyecanlıydı.

"Bugün çok sıcak," dedi Okan alnındaki teri elinin tersiyle silerek.

"Suya girelim mi?" Ezgi her zamanki gibi cıvıl cıvıldı.

Ah. Okan'ın gözünden onu bir görseydiniz. Melek gibiydi.  Sesinin tınısı insanı ağlatacak cinstendi. Kafasını iki yana salladı yine de. Böylesine eşsiz bir güzellik dünyanın kirli sularında ıslanmamalıydı. Ona layık olan su cenneteki nehirlerin birinde akıyordu mutlaka.

Oltasını suya daldırdı. Balık tutmayı seviyorlardı. Saatlerce oltanın suda bıraktığı dalgaları izliyorlar ve balıklardan bahsediyorlardı. Bazen de onlar için en iyisi derin bir sessizlikti.

"Ne duruyorsun?" Ezgi gözleriyle Okan'ın hala suya atılmamış oltasını işaret etti. Okan oltayı denize savurdu. Her zamanki gibi ortaya çıkan dalgaları seyre daldılar. Dalgalar kibar ve huzurluydu. İkisi de arkasına yaslandı ve gözlerini kapatıp iki farklı aleme daldılar.

Okan'ın aklına onu gördüğü ilk an geldi. Sanki her geçit ve her kavşak onu o tren raylarına götürüyordu. Aralarından uzunca bir tren geçip gitmişti. Uzun yıllar yürüdüğü okul yolunda ilk defa o kadar güzel bir şey görüyordu. Zamanın geçmesiyle aralarındaki bağ daha da canlılaştı. Okan aralarındaki tren raylarını aşacakları günü sabırla bekliyordu.

YakalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin