iğrenç bir insansanız iğrençsinizdir.
kişiliğiniz üzerine yapışmışken bunu inkar edemezsiniz.mesela ben, kötü bir insanım diyorsam kötüyümdür. hani şu her kötü olanın içinde bir parça da olsa iyilik vardır safsatalarına da kanmayın. bir parçanız bulaştıysa karanlığa hiçbir beyazın o lekeyi gideremeyeceğini öğrenmelisiniz. ayrıca bilirsiniz ki beyaz çoğu rengi barındırsada içinde, gücü asla siyahı örtmeye yetmez. kirlenir, kirli bir griye döner.
şu anda eklemlerim üzerinden bana ait olmayan kanlar sızarken grinin kirliliğine bulanmaya çok meraklı olan adımlarda karanlık sokakta ilerliyordu arkamdan.
ellerimin tersini siyah kotuma silip onun küçük adımlarını görmezden geldim. köprü altına ulaşıncaya kadar sessizliğini korusada önünde benim olduğumu fark etmeyen tinercilerden biri yolunu kestiğinde tiz çığlığı gecenin ayazına karışmıştı. ilerlemeyi kestim. arkamı dönüp de ne olduğuna bakmadım bir süre, sadece seslerini dinledim.
"para ver!" diye tısladı yabancı olan griye. çektiği çeşitli maddeler yüzünden sesi yok olacak derecede kısıktı.
grinin korkuyla bezeli ürkek sesini işitmeden önce kızıl parmaklarım arasına bir dal sıkıştırdım. derince çektiğim soluğu misafir ettim zayıf ciğerlerime.
"b-benim üzerimde hiçbir şey y-yok." dedi zorlukla. sırtımda olan ve onu bir an önce kurtarmam için attığı bakışları hissedebiliyordum. sigaramdan bir nefes daha aldım. tişörtümün yırtık belinden içeri sızan rüzgar, tenim üzerinde bir etki yaratamadan yalayıp geçti.
toprak zemin üzerinde geriye giden iki küçük adım sesi ve tekrar grilinin itirazları doldu kulaklarıma.
"y-yaklaşma, hiç param yok lütfen!"
geriye kaçan adımları serileştiğinde telaşla bağırdı.
"jaebum hyung, lütfen buraya gel!" titreyen sesine bir nefes daha çektim. yarısı rüzgarın etkisiyle biten sigaramı ayak ucumda söndürüp arkamı döndüm.
köprünün altında kalan gölgelikten sokak ışığına adım attığım anda tinercinin büyüyen gözleri beni fark etti ve sonra grinin sıktığı kollarını serbest bırakıp topallaya topallaya kaçmaya çalıştı. arka cebimden çakımı çıkardım. o sırada gri, adamdan kurtulur kurtulmaz bana koşmuş ve yüzünü göğsüme bastırıp küçük kollarını belime sarmıştı.
elimde çevirdiğim çakıyı açtım ve bir tur daha dönderip topallayan bedene savurdum. sağlam bacağına saplanan menekşe motifli çakımla toprağa yüzüstü yapışmıştı. acı çığlığı köprü altında uyuyanlardan birkaçını uyandırmış ve bolca küfür yemesine sebep olmuştu.
ateşin başında ellerini ısıtan bücür kwang, en başından beri izlediği olayların ardından tinercinin bacağına saplanan çakıyı almak için koşarak gitti ve toprak zemine yapışmış olan adamın bağırışlarını umursamadan çakıyı sertçe yerinden çıkardı.
gri hala göğsüme sinmiş, korkudan sıklaşan nefeslerini düzenlemeye çalıyordu. kwang ise aldığı çakımın üzerindeki ıslaklığı kirli tişörtünün ucuna silip bana uzattı. küçük çocuk ışıldayan kahveleri ve dökülmüş dişlerini ortaya seren gülümsemesiyle grinin belime sarılmış kollarını izledi bir süre. ardından benim yandan sarkan ellerimi tutup grinin sırtına çıkardı. elinden almadığım çakıyı da arka cebime yerleştirip paytak adımlarla ateşinin başına geri döndü.
gözlerim onu takip ederken gri göğsüme bastırdığı başını çekinerek kaldırmıştı.
"teşekkür ederim." dedi beni kendime getiren minnet dolu sesiyle. sırtına sarılı olan ellerimi indirip uzaklaştım. tekrar köprü altına girdiğimde beni küçğk adımlarıyla takip etti. kırık masanın arkasında kalan yatağıma ilerledim. kirli battaniyenin üzerine uzanıp gözlerimi kapadığımda grinin adımları eş zamanlı olarak baş ucumda durmuştu.
yanıma uzanmak için eğildiği vakit gözlerimi araladım ve soğuktan titreyen vücudunu izledim birkaç saniye.
"evine git!" gece boyu kurduğum ilk cümlemle duraksadı ancak bu onun geri dönmesi için yeterli gelmemiş olmalıydı ki gözlerinin içine kadar gülümseyip yanıma sokuldu. kirli battaniyenin beyaz kazağını pisletmesini umursamadan kollarını başının altına çekip vücudunu bana yaklaştırdı. burnuma dolan yasemin kokusuyla yüzümü ekşittim ve ona sırtımı dönerek tekrar gözlerimi yumdum.
arkası bu geceki arbede sırasında yırtılan tişörtümün etekleriyle oynamaya başladı minik parmakları. diğerlerine ulaşmasından korktuğu sesiyle mırıldandı.
"burası evimden daha güvenli." ona cevap vermedim. uyuduğumu düşündüğünde bedenini sırtıma yasladı ve rüzgarın içime sızmasını engelleyerek aklınca beni korumaya çalıştı.
düzenli solukları enseme çarpmaya başladığında ona doğru döndüm tekrardan. uyurken öne uzattığı alt dudağı bükülmüş, küçük gözleri kısa kirpikleriyle örtünmüştü. gri olmaktan korkmayan küçüğü boynuma yaklaştırdım. ona sarılmadım, bedenine temas etmedim. sadece ılık nefeslerini gerdanımda hissedecek kadar yaklaştım. bu yakınlık siyahın bulanıklaşmasına izin vermeyecek mesafede, grinin hep gri olarak kalmasını sağlayacak uzaklıktaydı.
dedim size ben kötü olan taraftım ve içimde insana dair bir iyilik kaldığını bu saatten sonra zerre savunmazdım.
bölüm sonu
♡
y-n: yarı offline olduğum döneme girmiş bulunmaktayız👏
daha derslerim başlamamışken aklıma düşen fici dün wp' yi tekrar yükleyerek taslaklara kaydettim.
şimdi bu fic hakkında tek söylemem gereken şey düzensiz update olacağıdır, lütfen buna hazırlıklı olun. uygun ortam buldukça yazmaya çalışacağım.o halde yeni ve ne kadar süreceğini bilmediğim grinin macerasına hoş geldiniz bebeklerim🙇♀️
alta bıraktığım webtoon art'ı bir nevi jackbum temsili olsun, ilerde de bundan resimler koymayı planlıyorum.
sizi seviyorum, çav!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.