"hyung, neden sürekli peşindeyim biliyor musun?"
sinema filmi oynatılıyormuş gibi izlediğimiz gökyüzünden kafamı çevirmeden mırıldandım.
"bende bunu merak ediyorum, neden?"
güldü, ufak kıkırtısı kulağımın pasını siler gibi olmuştu.
"çünkü sende dinlenebiliyorum." dedi yattığı battaniyem üzerinde yan dönerek.
"saçmalık!" diye homurdandığımda izinsizce başını omzuma yaslamıştı.
"değil aslında, yani en azından benim için." kafasını sürükleyip göğsüm üzerine yattı, çene altımdan beni izlemeye başladığında gerilmiştim.
işaret parmağı kirli sakallarımı teğet geçip boynuma ufak ufak dokunmaya başladı.
"sen kavgaya karıştığında korkuyorum ama sonra peşine düşüyorum ya hani, geleceğin yer hep burası oluyor. şu battaniye üzerine uzandığını görmeden içim rahat etmiyor." gözlerini çekti ve kulağını sol tarafıma bastırıp çikolata misali saçlarını çeneme sürttü.
"şanslıysam o gün yanına kıvrılıyorum, işte sende dinlendiğim zaman da tam olarak bu kısım. tüm derdimi unutabiliyorum ve sadece seni hissediyorum o gecelerde hyung."
burnuma çarpan kokusu beni kaşındırmaya, tüm sinirlerimi yerinden zıplatmaya başladı. onu göğsümden itip artık yabancısı olduğum battaniyemin üzerinden kalktım.
"bir piçe sığınıyorsun, onda huzur buluyorsun öyle mi!" sersemce düştüğü yerden yukarı kaldırdı başını.
"hyung öyle değilsin. lütfen kendin için böyle kötü şeyler söyleme." uysal sesi beni yatıştırmadı. hayatta hiçbir planımın rayında gitmemesine katılan kendisiyken yalancı sözleri gözlerimi boyamaya yetmedi.
koyulaşan irislerimin farkında değildim, boynumda kabaran şah damarımı onun gözünden görmüyordum. sadece yakalarından sıkıca tutup kaldırdığım bedenini volkan misali püsküren yüzüme yaklaştırdım.
"benim yanımda iyi hissedemezsin! benim yanımda mutlu olamazsın! benim yanımda bir şeylerden kaçtığını düşünemezsin!" burnumun ucunda dalgalanan suratını parçalamak, ona gerçeği göstermek istedim.
cam gözlerinden çikolata yanaklarına süzülen yaşlar beni durdurmadı.
"ve asla beni sevemezsin!" ellerim gevşeyip yakasını bırakmak üzereyken sinirlerim bir bir geri çekiliyordu. bulutlu gözlerinde uçurumdan düşüşünü izledim. ancak bu onu öldürmeyecek, hayal aleminden gerçek dünyaya sertçe çakılmasına vesile olacaktı.
yakasından tamamen kopmadan önce küçük kollarını boynuma sarıp beni kendine çekti. o an neye uğradığımı şaşırmıştım. dengem bozulmuş, bir adım geriye tökezlemiştim. dudaklarımın üzerine baskı yapan sıcaklığı bir süre kavramlayamadım.
dişlerini alt dudağıma geçirip acıyla inlememi sağladığında geri çekilmeye çalıştım. istesem çok kolayca savurabileceğim bedenini bir adım öteme itemiyordum.
"hiçbir şey yapamayacağımı söylemiştin." dedi nefes nefese dudaklarımdan çekildiğinde. allak bullak olan beynimin geride bıraktığı şapşallıkla baktım ona.
kızarık dudakları pek uzağımda değil, tam çenemin altındaydı. boyuma yetişebilmek adına ayaklarımın üzerine çıktı.
ense kökümdeki saçlarıma parmaklarını geçirip hırsla çekti. bir kez daha inlememek adına dişlerimi sıktım. şayet bilseydi eğer bu hareketlerinin canımı acıtmak yerine tahrik ettiğini, daha fazlasıyla gelirdi.
"seni şaşırtabilirim ım jaebum. seni her şeyimle şaşırtabilir ve doğrularını saptırabilirim."
nemli dudaklarını bir kez daha bastırdı, ancak bu sefer dişlerini devreye sokmadan yumuşakça öpmüştü.
neden ona karşı koyamıyor, neden ufacık bedeni yere seremiyordum bilmiyorum. bedenimin kontrolünü dudaklarıyla ele geçirmiş gibiydi. ancak hepsine rağmen dudaklarımı aralamamış ve onun tek taraflı öpücüğüne tepkisiz kalmaya çalışmıştım.
geri çekilmeden önce dilinin ucunu alt dudağım boyunca gezdirdi. dominant hareketleri kendini geri çektiğinde kırık parçalarını gizleyen gözlerini yüzüme ilikledi.
"benim hakkımda yanıldığını sana göstereceğim." ellerini, çektiği saçlarımdan ayırıp belime sardı. ardından küçük yüzünü boynuma yerleştirerek bugünün sınırlarını zorlamaya devam etti. "ve sonra her şeyi görebildiğinde seni çok güzel seveceğim hyung."
dilim kelimelerine ulaşabildiğinde içimin titrediğine yemin edebilirdim. dıştan hala buz kütlesini andırdığıma emindim ancak içerideki savaşıma şahitlik eden benliğim eline geçirdiği kalbimle bana kıs kıs gülüyordu.
ona kimin daha baskın olduğunu ispat etmek namına iki yandan belini tuttum ve parmak uçlarımın derisine gömülmesini umursamadan sıktım.
"sana söylediklerimde ne kadar ciddi olduğumu göstermekten çekinmeyeceğim gri. umarım hassas bir miden yoktur."
sıradaki hamlem hiç beklemediği yerden gelmiş ve içine zehirli dilimi de kattığım karşılıklı bir öpücüğün içine çekmiştim griyi.
ay tam yerine oturmuş, köprü altı sakinleri uykularına çekilmişken zehrimi bulaştırdım dudaklarına. tam da grinin istediği usülde.
bölüm sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.