ay doğar gündüze, geceden esir kalmaz

364 40 99
                                    

tüm varlıkların içinde olan doyumsuzluk diye bir kavram vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

tüm varlıkların içinde olan doyumsuzluk diye bir kavram vardı. bir takım şeylere asla doyamıyorduk. hep daha fazla, daha daha fazlasını isterken buluyorduk kendimizi.

şu an doyumsuzluk sınırlarımın dibini sıyırıyordum. menekşe dudakları ağzım içinde ezilirken son kez birbirimizden ayrılmış ve soluk soluğa alınlarımızı birleştirmiştik.

küçük elleri göğsümün iki yanında dinlenirken belimi saran bacaklarındaki gücü yitirmiş, gevşekçe kalçamın üzerinde tutunuyordu.

ince belinden çıplak tenine sızan ellerimi geri çektim. ceketi üzerinde kürek kemiklerine çıkan parmak uçlarım geçtiği yerleri sahiplenircesine okşarken titreyen kirpikleri arasında gözlerini açtı. fındık taneleri yüzüme tutunurken dudakları benim ıslaklığımla birlikte şişmiş, kızarık ve yer yer kan toplamış bir şekilde aralık duruyordu.

görüntü o kadar iştah açıcıydı ki tekrar ona asılmak, ağzımın içinde kaybolana ya da tam tersi olarak dili şişene kadar öpüşmeye devam etmek bir nevi -mümkün olmasa bile- doyana kadar onu yemek istiyordum. şayet doyumsuzluğumu tetikleyen iki et parçasının sızlamadığını bilsem yapardım da.

"içeri gitmemiz lazım." dedi ılık nefesleri nemli dudaklarım üzerini yalayıp geçerken.

"gideriz."

güldü, göz kenarları kırışırken göğsümdeki ellerini boynuma sardı.

"hyung, gerçekten gitmemiz lazım."

onun güzel gülüşünün yanından dahi geçemeyecek olsa da çarpık gülüşüm yüzüme yayılmıştı. kemikli ellerimi saçları arasına karıştırıp iyice dağıtırken son kez yanaklarına eğildim ve burnumu elmacık kemiğine bastırarak kokulu bir öpücük çaldım teninden.

"hüf!" diye bir nefes bırakıp kararan gözleri arasında yüzümü tırmalarken boynumu saran eli geri çekilmiş ve pembeliklerini hiç kaybetmeyen yanakları üzerine çıkıp bastırmıştı.

"çok mu sıcak oldu, terledik sanki." hızlı hızlı konuşup bacaklarını kalçalarımın üzerinden indirdi ve vakit kaybetmeden tezgahtan atladı. ayak uçlarımız neredeyse üst üsteyken küçük elleri koluma sarılıp beni tuvaletin çıkışına kadar çekiştirmeye başlamıştı.

yüzümde keyifli bir gülümseme, adımlarım onun küçük ama seri giden adımlarına uyum sağlarken kolumu tutan elini çektim. temasımızın kesilmesiyle asılan suratını görmezden gelerek parmaklarının arasına uzun parmaklarımı geçirdim. adımları sekteye uğrayıp birkaç saniye kenetli ellerimize baktıktan sonra çocuksu neşesi katlanarak geri dönmüş ve bizi kalabalık bar ortamına geri sokmuştu.

iki masaya yayılmış olan arkadaşlarının arasına girdiğimiz vakit bir çok yabancı göz üzerimize çevrilmişti. gerginliğini bastıran gülümsemesiyle elimi sıkıp bizi boşluklardan birine çekti.

weakened. jackbum✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin