hayal kurmak, bunu en son ne zaman yaptığımı hatırlamıyorum. griyi satenlerimin arasına karıştırdığım gece birçok hayalinden bahsetmişti, gerçekleştirdikleri ve hala gerçekleşmesi için çabaladıklarını bir bir anlattı. o kadar çoklardı ki bir süre sonra konuşmaktan yorulmuş, birleştirdiği serçe parmaklarımızı çenesinin altına yaslayarak uykuya dalmıştı.
bu iki gün önce falandı. iki gündür ise gerçekten düşünüyordum. en son ne zaman hayal kurduğumu, ya da tam olarak ne için düşlemeyi bıraktığımı. cevapları canımı acıtmaya başladığındaysa sorgulamamı başka yöne çekmiştim. onun yanımdan ayrılınca nereye gittiğini, bazı gelmediği günlerde neler yaptığını, okuyup okumadığını da olmak üzere bunun gibi gereksiz birçok şeyi düşünmüştüm.
ancak sorularımın hiçbirinin cevabının bende olmaması griyi tırnak ucu kadar bile tanımadığımı yüzüme sertçe çarpmıştı.
cebimden çok nadirde olsa kullandığım telefonumu çıkardım. rehberdeki kayıtlı numaralar üzerinde gezdirdim gözlerimi. açıkçası üç kişiden oluşan rehberimde grinin numarasının eksikliği de bir yerlerime oturmuştu.
dün kampa ne zaman gideceğimizi sormak için gelmişti köprü altına. gündüz vakitleri rahatça buraya gelebildiğini telaşsız yüzünden anlamıştım. çünkü hava kararır kararmaz beni takip etmekten vazgeçmediği dakikalarda titreyerek atıyordu köprrü altına adımlarını.
dünde keyifle güneş tam tepedeyken kırık masamın arkasına geçmiş, benimsediği battaniyemin üzerine bağdaş kurarak oturmuştu. kwang' ın yeterli katılım sağlanmadığı için iptal olan kamp programını çakımı bileylediğim sırada ruhsuzca ona söylemiştim.
dışarıdan yıkım tanrısını anımsattığıma emindim, ki öyleydim de fakat karşıma iri gözleriyle oturan çocuk geçince bir şeyler oluyordu işte. içimdeki yıkımı ona yansıtamıyordum.
kampa gidemediğimiz için üzüldüğünü sarkıttığı alt dudağı net bir şekilde belli ederken bileylediğim çakımın ucunu kapatmış ve eskimiş kotumun cebine geri göndermiştim.
bir yorumda bulunmadı, küçülen gözleriyle kwang' ın sürekli bulunduğu yere, ateş yanan tenekenin yanına baktı. uzun süre gözlerini oradan çekmemiş, çektiğinde ise hızla yerinden kalkarak yanıma gelmişti. parlayan gözlerini ruhu çekilen irislerime ilikledi, işaret parmağıyla çenemi dürtüp ellerini ceketinin cebine sıkıştırarak iki adım geri çekildi.
"birkaç gün ortalıklarda olmayacağım hyung, arkadaşlarımla yeni bir eve taşınıyorum. beni merak etme ama çok özle olur mu?" başını sağ omzuna eğerek haylazca gülümsediğinde dudak kenarlarım az buçuk kıvrılır gibi olmuştu. küçük ellerini tekrar cebinden çıkardı ve görüşürüz diyerek parmaklarını dalgalandırarak el salladı.
şimdi ise yanıma gelmeyeceği o birkaç günün ilkindeydim henüz. ve çok fazla düşünüyordum, o kadar fazla düşünüyordum ki havada kıpırdaşan parmak uçları, omzuna eğdiği küçük kafasıyla beraber sağa yatan çikolata kahvesi saçları her gözümü kapadığımda önüme geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.