¥
acı yineleniyordu.
acı unutulmuyor, harlanarak büyüyordu.
fahrenhiet 451' in ana konusu gibi, nasıl itfaiyeciler artık yangınları söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyorsa; etrafımdaki insanlarda içimdeki çocuğu iyileştirmek yerine kaburgalarından bir kemiği daha kırıyordu.
hoseok' un hıçkırıkları nefesini kesmeye başladığında telefonu kapatmıştım. bana mı ağlıyordu, ihanete uğrayan zavallı kalbine mi bilemiyordum.
eğer benim içinse gözyaşları teşekkür etmeliydim çünkü kendime ağlayamıyor, avucumun içinde sandıklarımın avucuna düşüyordum.
birkaç dakika sonra buz tutmuş parmaklarımı hareket ettirdim ve telefonu ceketimin cebine attım. joohyun' un kahkahaları gücünü yitirse de kıkırdamaları hala devam ediyordu. konuşmadım, onu susturmadım. seri hareketlerle ayaklarını ve ellerini çözdüm.
şaşkınlıkla ne yaptığımı kestirmeye çalışan adamın üzerine kıyafetlerini atıp giyinmesini bekledim. gömleğinin bir parçasını söküp bacağındaki kesiğe sıkıca sardı, tek gözü üzerimdeyken dikkatle hareketlerine devam etti. onu şahin bakışlarımla kapının dibinden izliyordum.
acıyan yaralarının üzerine yüzünü buruştura buruştura kıyafetlerini geçirdi. hazır olduğunda doğrulmuş ve dağılmış yüzünü parmak uçlarıyla kontrol ederken "ne o, yoksa beni öldürmek için mi hazırlıyorsun?" demişti.
cevap vermedim, rahatsızca yerinde kıpırdanıp belime sıkıştırdığım silahı süzdü.
"her neyse, ben bana denileni yapıp seni oyaladım. bebeğimi şimdilik almış olabilirsin ama unutmaki senden her zaman iki adım öndeyim ım." omzumu silkmekle yetindim. kaşlarını çatmamak için kendini zorlamasını görmezden geldim. o tereddütle hareketlerimi izlerken kapıya yasladığım bedenimi ayırıp odadan çıkmıştım.
"seni bırakacağım, yürü!" gür sesim yankılandığında ahşap zeminin üzerinden peşimden gelen adım sesleri duyuldu. aksayan adımları gerimde kalmış ve ben evde bulduğum arabanın anahtarıyla onun arabasına yerleşirken sabırla binmesini beklemiştim.
arka koltuğa yerleşip nefes nefese sırtını yasladı. düzgün oturamıyor ve kesik bacaklarının lekelendirdiği pantalonunun içinde sıkışan bedenini yayarak yarı uzanıyordu.
arabayı çalıştırdığımda "bundan emin misin?" diye tereddütle mırıldandı.
"sonuç olarak babanın öldüğü odayı yaktı, bu dünyada ona ait kalan tek parçayı da yok etti." emin olmayarak konuşmaya devam ettiğinde sesimi çıkarmadım. "garip bir şekilde sakin davranıyorsun, senden böyle bir tepki beklemediğinden eminim."
suskunluğumu korudum.
araba boş yolun üzerinden kayıp giderken kısa bir an gaflette bulunup dikiz aynasına bakmış ve onunla göz göze geldiğimizde yüzüne yayılan sinsi sırıtışa maruz kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.