uzaklara bakarken gözün beni arar, görürsün susarsın.

614 60 85
                                    

"hyung, beş elmayla iki elmayı toplayınca kaç eder?" kwang dizlerine yasladığı kareli defteri ve ucu yeni yontulmuş kalemiyle dibimde bittiğinde tenekede sönmüş olan ateşi canlandırıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"hyung, beş elmayla iki elmayı toplayınca kaç eder?" kwang dizlerine yasladığı kareli defteri ve ucu yeni yontulmuş kalemiyle dibimde bittiğinde tenekede sönmüş olan ateşi canlandırıyordum.

"kaç edermiş küçük bey, ben pek bilmem." dedim dumanı zıt yöne üflerken.

bilmiş bir gülümseme yayıldı yüzüne, defterindeki resmi bana çevirip "yedi elma eder akıllım! bunda bilemeyecek ne var!" dedi gururla. ateşin tekrar tutuşmasıyla ellerime sinen isi kotuma sildim ve hala uyumaya devam eden grinin karşısındaki taşa oturdum.

kwang defterini kapatıp yanıma sokulduğunda onu dizlerim üzerine çektim ve kararmış yanaklarını yırtık tişörtümün kenarıyla sildim.

"bugün eve gidip köpüklerle oynamak ister misin koca adam?"

gözleri ışıldayıp heyecanla yüzünü bana kaldırdı. küçük elleri omuzlarıma tutunurken başını salladı hızlıca.

"pekala, o halde akşam gidiyoruz. okulda eksik bir şeyin var mı?" bu sefer başını olumsuzca sallamış ve fındık gözlerini kaçırmıştı benden. ona güven verircesine dirseklerini tuttum.

"bana ihtiyaçlarını söylemezsen sana yardımcı olamam küçüğüm, hem ne zamandır çekinir oldun sen benden?" küçük azarlamam başını kaldırmasına yetmesede dilini çözebilmişti.

"bir şeye ihtiyacım yokta hyung, hafta sonu öğretmenimiz herkesin ailesini çağırdı. kamp yapacakmışız ama ben gitmeyeceğimi söyledim." gözleri dolup, dudakları titremeye başladığında başını omzuma yasladı.

"sıra arkadaşım, neden gelmiyorsun babalarımız tanışırdı diyince çok ağladım hyung. babam yok ki benim, nasıl tanışsınlar diyemedim. aslında derdim de hıçkırmaktan konuşamadım işte!" omzuma bastırdığı gözlerinden düşen yaşları tişörtümü ıslatmaya başladığında küçük bedenini iyice kollarım arasına aldım. kirlenmiş saçlarını okşadım, o sakinleşene kadar ağlamasına izin verdim. en sonunda geriye iç çekişleri kaldığında yüzünü görecek kadar kendimden uzaklaştırdım onu.

"hocan ailenizi çağırmış, sadece babanızı değil." dediğimde bana inanamıyormuşcasına baktı.
küçük yumruğunu omzuma geçirip seslice burnunu çekti.

"hyung dalga mı geçiyorsun! benim annemde yok!" dedi kaşlarını çatarak. kızarmış burnunu parmaklarım arasına sıkıştırıp çektim.

"düzgün konuş velet! aile denen şey sadece anne babadan oluşmaz, sen kimin yanında huzurlu hissediyorsan o da senin ailen olur."

"o zaman sen benim ailem misin hyung?" sulu gözlerini irileştirip merakla sorduğunda belli belirsiz güldüm.

"benim yanımda mı buluyorsun sen huzuru?" kafasını hızlıca sallayarak burnunu bir kez daha çekti. burnumdan içeri uzun bir nefes çekip başımı çevirdim.

weakened. jackbum✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin