¥
wang jackson' ın tebessümleri vardı, altında canına batan cam parçalarını saklayan.
gri' nin yaşama tutunmaya çalışan kırık tırnakları vardı, göğsümü tırmalayan.
kollarımda küçük bir çocuk vardı, nefesleri çeneme çarparken uykusunda titreyen.
bir de zavallı ben vardım. sabaha uyanmak istemeyen ama bu farkındalığın en acı dublesini hiç uyumadığını fark ettikten sonra içen zavallı ben.
gri uyanmıştı, çenemin altına sıkışan başını usulca geri çekmiş ve sessizce kollarımın arasından sıyrılmıştı. uyanık olduğumu bilmesine rağmen küçük adımlarıyla odadan çıkıp gitmişti.
zor olacaktı, biliyordum fakat bu durmam için bir engel değildi.
parçalanmıştım, parçalanmıştı.
aynı noktalarımızın üzerindeki yara kabukları kaldırılmış ve bir kıymık parçası o yaradan içeri itilmişti.
sızlıyorduk.
dakikalar sonra yastığın üzerine dökülen düşüncelerimi de toparlayıp odadan çıktım. yugyeom ve youngjae dışında herkes tahta meşeden yapılma yuvarlak mutfak masasının etrafında kahvaltı için toplanmıştı.
gri'nin karşısındaki boşluğa, mingi' nin ise yanına oturdum. yunho taze demlenmiş çaydan bir bardak önüme bıraktığında minnetle dudaklarımı kıvırdım.
gri dışında herkes önlerindeki servis tabağına birkaç parça kahvaltılık koymuş, sessizce atıştırıyordu.
bir şey demedim, çayımdan iki küçük yudum alıp onun avuç içine yasladığı başıyla olduğu yerden soyutlanma çabasını izledim.
başaramayacağını anlayınca kısık bir soluk bırakmış ve boş tabağını hafifçe ileri iterek kalkmıştı.
"afiyet olsun." varla yok arası çıkan sesiyle diğerlerinin bakışları da ona döndü fakat o hepimizi görmezden gelip çoktan mutfaktan çıkmıştı.
peşisıra "bu böyle olmayacak," diye hayıflandı corby. hemen hoseok'un yanında oturmuş, dolu gözleri mutfak kapısını gözlerken devam etti. "yıllar önceki gibi, bizden utanıyor."
rahatsızca yerimde kıpırdandım. onu bulduğumuz andaki görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. çaresizce çığlık atmaktan kısılan sesi, bileklerine yakıştıramadığım kırmızı izleri... bunların hiçbirini unutmam mümkün değildi. fakat hepsinden öte, sandığının aksine ona acımıyor ya da hakkında kötü düşünmüyordum.
gri şimdi hiç olmadığı kadar acılarına çıplaktı gözümde.
bir şey söylemeden mutfaktan çıktım. önce odamıza ardından koridordaki diğer odalara baktım, bulamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
أدب الهواةkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.