nefesimiz kesiliyor, kaburgalarımızın arasında kalan ciğerlerimiz bir tutam hava için çığlık çığlığa bağırıyordu.
neden koştuğumuzu, nereye varacağımızı bilmeyen grinin kesik solukları gerimde kalmıştı. bana yetişmek uğruna bacaklarına daha fazla yüklendiğinde yavaşlamaya başladım. hedefimizin yüz metre kadar uzağında kalan döküntülü duvarın karanlığına sığındım. gri, saliseler içinde beni kaybettiğinde önüme kadar gelmiş ancak fark edememişti. koluna sardığım ellerimle onu da duvarın karanlık kısmına çektim.
"h-hyung!" göğsü hızla inip kalkarken omzuma yaslandı.
"sessiz ol!" dedim saçları arasına fısıldayarak. burnuma dolan menekşe kokusuyla istemsizce geri çekildim. küçük omuzlarını itip sırtını duvara yasladığımda üzerine eğilmiş ve dediklerimi harfi harfine idrak edebilmesi adına konuşmaya başlamıştım.
"burada sesszice beni bekliyorsun. ne duyarsan duy o küçük kafan duvarın ardına uzanmayacak, işim bittiğinde yine yanına geleceğim." genişleyen burun deliklerine eşlik eden büyümüş gözleri odaksızca yüzümü turladı. omzunu sıktım.
"anladın mı gri, buradan çıkmıyorsun!" konuşmadı, sadece başını sallayarak biraz daha duvara sindi. boynumdaki gümüş madalyonu çıkarıp avuçlarına bıraktım. avucunun içindeki zincirin sarkan kısımlarını da avuç içlerine topladım.
"sonuç hoşuna gitmeyecek, seni uyarmıştım. şimdi tek yapman gereken dersini almak wang." korkuyla büyüyen gözleri avuçlarındaki zincirden sıyrılıp bana tırmandı.
"n-ne yapacaksın?" güldüm, karışan saçlarını biraz daha dağıtıp geri çekildim.
"küçük bir ateş oyunu, bol dumanlısından."
onu sindiği duvar köşesinde bırakıp karanlık kör noktadan ayrıldım. başıma geçirdiğim şapka ve dumandan etkilenmemem adına yüzümü kaplayan maskeyle hedefime yürümeye başladım. adımlarım ağır ağır ilerliyor, hedef çok yakında gözüküyordu.
kapıda duran iki korumaya doğru adımladım. hızlandım, hızlandım. üzerlerine doğru koşmaya başlayan beni seçtiklerinde silahlarına davramalarına izin vermeden genişçe açtığım iki kolumla boyunlarına vurdum. ani gelen darbenin ardından nefesleri kesilerek başlarını kapıya çarptıklarında çuval gibi yere yığılmışlardı.
tutturduğum ıslıkla beraber sürgülü kapıyı gürültüyle açtım. deponun içi boştu, bunu zaten biliyordum. önüne koyulan iki süs köpeğinin koca depoyu korumaya yeticeğini düşünen beyinsize ders vermenin tam zamanıydı. bir taşla iki kuş...
sağ elimde çevirdiğim çakım, dudaklarımdan düşmeyen melodik ıslıkla eski makinelerin arasında süzüldüm. hint keneviri dolu kolileri ortaya çektim, ardından toz uyuşturucular, çeşit çeşit hap paketleri ortadaki yerini buldu. küçük çemberden bir koli kolonisi oluşturduğumda depoda yankılanan kahkahalarım duyuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.