bir nokta vardır. ona ulaştığınız anda hiç yapmam diyeceğiniz şeyleri yapar, asla içinde olduğunuzu hayal edemediğiniz bir durumun içine sokardınız kendinizi.
o noktaya varmak kolay değildir, tıpkı vardıktan sonra gitmenin de kolay olmadığı gibi.
bir buçuk hafta olmuştu. köprü altına gitmiyor, evime uğramıyordum. kısaca grinin beni bulabileceği yerlerde dolanmıyordum. ahn hye jin' in neredeyse hiç uğramadığı evinde takılmıştım bunca zaman. düşünmüş, düşünmüş ve daha fazla düşünmüştüm. sonucunda ise yapmak üzere olduğum şeyin en doğrusu olduğuna karar vermiş ve köprü altına geri dönmek için yola koyulmuştum.
bende değişen bir şey yoktu. kısa süreli sarsılan dengemin farkına varıp köşeye çekilen karanlığımı tekrar gün yüzüne çıkarmıştım. grinin göğüs kafesimin içinde sıkışı kalan eski jaebum'u bulabildiğini sanmıştım, yanılmışım.
kırık masaya yaklaştığımda arkasında görmeyi beklediğim manzarayı yol boyunca hemen hemen aklımda canlandırmıştım. o yüzdendir ki griyi battaniyemin üzerinde bağdaş kurmuş bir şekilde, elinde dolu bir fincan kahveyle görmek beni sarsmamıştı.
siktir! sarsmıştı işte. göğsümü parçalayan pençeler derimi yırtıp ona saldırmak isterken masumiyetine kandığım yüzü sakinleşmesine vesile olmuyordu.
yarısı kırık olan eski taşın üzerine oturduğumda beni anca fark etmişti.
elindeki kupayı hızla yere bırakıp ayaklanmış ve uzamış saçlarının kapattığı gözlerini iyice büyüterek bana doğru adımlamıştı."hyung," cılız sesi kulaklarıma dolduğunda ceketimin iç cebindeki pakete uzanan parmaklarımın hareketi kısa bir sekteye uğradı.
attığı küçük adımlarını görmezden gelip ince dudaklarım arasına sıkıştırdığım filtrenin ucunu ateşledim.
ilk nefesim havaya karıştığı sırada önümde eğilmiş ve diz kapaklarıma ufak ellerini bastırarak göz teması kurmaya çalışmıştı.onu reddetmedim. dolu dolu olan fındık gözlerine kendi kuyumu iliklerken derin bir nefes aldım ve genişçe gülümsedim.
"çocuk gibi eğilme önümde gri, buraya gel." sol bacağımın üstüne bir iki kez vurup onu kucağıma çektim. şaşkınlıkla bezeli yüzü ve afallayan bedeni kollarım arasında kaldığında ağzım içinde biriken dumanı bu kez dağınık saçları arasına üflemiş ve menekşe izlerini ufaktan silmeye başlamıştım.
başını iki yana sallayıp kalçasını bacaklarım üzerinden biraz geri kaydırdı. ufak elleri enseme tedirgince dolanırken belli belirsiz yutkundum. gerçeği bilmeme rağmen karşımda titreyen güzelliği daima yutkunmama vesile olacaktı.
"nerelerdeydin? çok bekledim seni, neden numaralarımızı birbirimize vermiyoruz ki?" alt dudağını bükerek bitirdiği sözlerinin ardından elimdeki izmariti yere atmış ve iki elimi de ince beline sararak kucağıma rahatça yerleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakened. jackbum✔
Fanfictionkalbime sızmak için an kolluyor, karanlığımla sevişmek için can atıyordu. gri, hiç olmadığı kadar bulanık ve tutkuyla harmanlanmıştı.