Sisin ardından kendime bakıyordum. Yaşadıklarım hızla gözlerimin önünden geçiyordu. Gerçekten ölüm bu kadar kolay mıydı yoksa bana karşı sunulmuş bir lütuf muydu?
Ne hissedeceğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum. Başıma gelenler kötü şansımın eseriydi. Peki bunları yaşamak hakkım mıydı? Birisi tarafından aldatılmak ve güvendiğiniz kişi tarafından yarı yolda bırakılmak nasıl bir duyguydu biliyor muydunuz?
Sisli bulutlar dağıldı. Karanlık sessizce kenarını çekilirken aydınlık kendini göstermek için çabalıyordu. Göz kapaklarımın üzerinde büyük bir güç vardı. Sanki açılmamak için ayrı bir çaba sarf ediyorlardı. Işık yoğunlaştı. Hafif bir baş ağrısı hissediyordum. Sonunda göz kapaklarım titrek bir şekilde açıldı.
İlk başta yoğun ışıktan dolayı gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Daha sonra gözlerim loş ortama alıştı ve etrafımı incelemeye başladım. Burası bir hastane odasıydı.
Vücudum birkaç alete bağlanmıştı ve cihazdan aşinası olduğumuz bilindik sesi stabil şekilde duyabiliyordum. Kalbimin ritmik hareketlerine bakıp kaşlarımı çattım.
Biran da bütün yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Ceyda'nın doğum günü partisine gelişi, Alkan ile ilgili gerçekleri anlatması, Alkan'ın beni Ceyda ile aldatması ve en yakın arkadaşlarımın ihaneti. Peki sonra ne olmuştu?
Gözlerim pörtledi ve oturduğum yerde doğrularak sırtımı yatağın başlığına yasladım. Bir yandan da etrafı korkulu gözlerle izliyordum.
Hafızam birden bire yerine geldi. Merdivenleri çıkmaya çalışıyordum. Daha sonra dengemi sağlayamayarak merdivenlerden aşağı yuvarlanmıştım. Son gördüklerim ise koca bir kan yığınıydı. Peki beni buraya kim getirmişti?
Elim istemsizce karnıma gitti. Korkulu gözlerle etrafıma bakındım ve yardım bulmak amacıyla bakışlarımı odanın içinde hızla taradım. Odada benden başka kimse yoktu ve hastanenin içi bir hayli sessizdi.
Kendimi zorlayarak gülümsedim ve karnımı okşadım. "İyi misin annecim?"
Bu sırada odanın kapısı açıldı ve otuzlu yaşlarının sonunda gibi duran bir doktor içeriye girdi. Uyandığımı görünce gülümsedi ve yanıma doğru adımladı.
"Kendinize gelmişsiniz. Nasıl hissediyorsunuz?"
Başımı biraz öne doğru eğdim. "İyiyim, sanırım."
Doktor genişçe gülümsedi ve ellerini önünde birleştirdi. "İyi olmanıza sevindim. İsterseniz annenizi çağırayım. Dün geceden beri sizi oldukça merak etti."
Kaşlarımı çattım. "Annem burada mı?"
Başını salladı. "Evet, dışarıda sizin uyanmanızı bekliyor."
Hafifçe öksürdüm ve ardından gözlerimi kıstım. "Bebeğimin durumu nasıl? Bir şeyi yok değil mi?"
Doktor üzgün bir şekilde gözlerini kaçırdı. Daha sonra ifadesini toparlayarak göz temasını tekrardan kurdu.
"Tutku hanım maalesef düşük yaptınız. Bebeği kaybettik."
Sanki vücut ısım birden bire düşmüştü. Gözlerim ise yuvalarından çıkmak için yalvarıyordu. Duyduklarım doğru muydu? Yoksa hafızamın bana karşı oynadığı bir oyun mu?
"Şaka yapıyorsunuz değil mi?"
Doktor olumsuz anlamda başını iki yana salladı ve sadece "Üzgünüm." diyebildi.
Ağlamaya başladım. Bebeğimi kaybetmiştim? Oğlum! Neden beni bırakıp gitmiştin ki? Zaten baban beni yarı yolda bırakmıştı. Sen bana niye bunu yapmıştın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluksuz Tutku
Teen Fictionİki yanlıştık biz. Olmayacak şeyler yaşamış ve umulmayacak hatalar yapmıştık. Baştan sona yanlışlara bulanmışken doğru yolu bulabilir miydik? Gözlerimdeki akan yaş ruhumun derinliklerin de birikiyordu. Onu kırmak istemiyordum ama başka bir seçeneği...