Sıkıntılı bir hava...
Zoraki bir şekilde buraya gelmiştim. İçimdeki kasvet ise durmadan açığa çıkıyordu. Oturduğum yerde dikleştim ve baygın bir şekilde etrafımı inceledim.
Burası ultra lüks bir restorandı. Alkan'ın bizi böyle bir yere getirmesi tuhaftı. Sadece ikimiz gelsek tuhaf olmayabilirdi ama söz konusu babam ve üvey kardeşim olunca garip geliyordu.
Alkan beni şaşırtarak babamla iyi anlaşmıştı. Ben babamla kavga edip tartışmasını beklerken şuan ikisinin arasından su sızmıyordu. Gözlerimi sakince kapattım ve ardından tekrar açtım. İstemsiz bir şekilde ikisinin muhabbetini dinledim.
Babam gülümsedi. "Kızımın senin gibi bir delikanlı ile olması beni memnun etti. Çalışkan insanı her zaman sevmişimdir."
Alkan'ın hafifçe yanakları kızarmıştı. Kayınpederinden iltifat alması onu utandırmış olmalıydı. Gözlerini bana çevirerek gülümsedi. Ben ise göz devirmekle yetinmiştim.
"Kızınıza layık olmaya çalışıyorum efendim."
Bu sırada yemeklerimiz gelmişti. Ufaklık bana bakarak sırıtıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse fazlasıyla tatlı gözüküyordu. Sanırım beş veya altı yaşındaydı. Onu terslememe rağmen bana olan sevgisi kaybolmuyordu.
Aslında ona suç bulmamam lazımdı. Onun bir suçu yoktu. Bütün suç babamda ve annesindeydi. Onun gibi bir ufaklığın omzuna sorumluluk yükleyemezdim.
Zoraki bir şekilde gülümsedim. Gözlerinin içi parıldadı. Ona karşı ufak bir yumuşamıştım ve anında bu durumdan memnun olmuştu.
Çatalımı soslu tavuğuma batırdım ve ardından ağzıma fırlattım. Tavuk anında ağzımın içinde dağılmıştı ve tadı fazlasıyla lezzetliydi.
Ufaklık babamın kolunu çekiştirdi ve kısık sesle konuşmaya başladı. Tabi bu kısık sesi masadaki herkes duymuştu. "Ben tayuk sevmiyom ki."
Babam uyarır bir şekilde ona bakmıştı. "Sessiz ol Enes. Ayıp oluyor."
Demek ismi Enes'di. Ne güzel bir ismi vardı öyle. Alkan beklediğim gibi olaya müdahil oldu. "Hangi yemeği seversin Enes?"
Çocuk utangaç bir şekilde babamın koluna sarıldı ama daha sonra Alkan'ın samimiyetine güvenmiş olacak ki yarım Türkçesiyle cevap verdi. "Patatey kızayması seveyim."
Alkan gülümsedi ve kibarca garsonu çağırdı. Babam ise kaşlarını çatmış bir şekilde ufaklığa bakıyordu. Ufaklık ise onun bakışlarının farkında değildi.
Alkan garsona patates kızartması ve pasta siparişi verdi. Pasta siparişi açıkçası benimde hoşuma gitmişti. Kim pastaya hayır diyebilirdi ki?
Alkan duruşunu dikleştirdikten sonra sözü tekrar eline aldı. Üzerindeki takım elbisesi ile sanki iş görüşmesinde gibiydi. Aslında iş çıkışından direkt buraya gelmişti ve tesadüf eseri babamla karşılaşmıştı.
"Türkiye'ye temelli mi döndünüz?"
Babam kaçamak bir şekilde bana baktı. "Hayır, Tutku'yu görmek istedim. Nasıl olduğunu merak ettim."
Merak etmek için biraz geç değil miydi? Kaç sene geçmişti baba? Hiç bizi düşünmemiştin. Şimdi karşımıza gelmiş nasıl olduğumuzu merak ettiğini söylemiştin. Şaka mı yapıyordun?
Alkan cevap vermeden ben araya girdim. "Merak etmek için biraz geç kalmadın mı? Malum zaman hızlı geçiyor."
Alkan duraksadı. Benden böyle bir çıkışı elbette ki bekliyordu. Hiçbir şey olmamış gibi yerimde oturmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluksuz Tutku
Teen Fictionİki yanlıştık biz. Olmayacak şeyler yaşamış ve umulmayacak hatalar yapmıştık. Baştan sona yanlışlara bulanmışken doğru yolu bulabilir miydik? Gözlerimdeki akan yaş ruhumun derinliklerin de birikiyordu. Onu kırmak istemiyordum ama başka bir seçeneği...