Bütün duyguları aynı anda hissetmek mümkün müydü? Acı, hüzün, mutluluk, sevgi... Hangisini hissedeceğimi bilmiyordum. Kalbim ve aklım seçim yapmak konusunda kararsız kalmışlardı.
Uzun bir aranın ardından karşımda babamı görüyordum. Değil onu hatırlamak onun varlığına dair bir şey bilmiyordum. Şimdi ise o kişi karşımdaydı. Bunca yılların ardından hangi cesaretle karşıma çıkmıştı? Hiç mi utanması yoktu? Nasıl bir cesaretti bu böyle?
"Ne işin var burada?"
Babam afalladı. Ardından kaşlarını çattı. Böyle bir karşılık beklemiyordu. Ne yapmam lazımdı ki? Elimde çiçeklerle onu karşılamamı bekliyordu? Bunu bekliyorsa fazla iyimser olmalıydı.
"Kızım. Seni görmeye geldim."
Sesini duymamla vücudumu bir titreme dalgası almıştı. Ben babamın sesini bile unutmuştum! Bunu anlamam ile kalbimde bir sızı baş göstermişti. İnsan babasının sesini unutur muydu?
"İstemez. Lütfen git buradan!"
Tam kapıyı kapatacağım sırada onun sesini duydum. "Apla! Sana sayılmak istiyorim."
Yarım Türkçesi ile zorlukla konuşmuştu. Kapının üzerinde duran elim dondu kaldı. Ne yapacağımı bilmiyordum. O çocuk benim kardeşim miydi?
İstemsiz onu inceledim. Kumral rengi saçları, kahve gözleri ve ufak bir burnu vardı. Sanki babamın bir kopyası gibiydi. Yanaklarımdaki ısı sanki birden bire katlanarak artmıştı. Nefesim daralmış, soluk alış verişlerim hızlanmıştı.
"Ben senin ablan değilim."
Çocuk aldığı cevapla bozuldu. Ufak dudaklarını büzdü ve üzgün bir tavırla başını öne eğdi. Velet rolüne iyi çalışmıştı veya gerçekten bana sarılmak istiyordu.
Babam üzgün bir tavırla konuştu. "Kızım, seninle konuşmamız lazım."
Onca yıl annemle bizi kaderimize bırakmıştı. Bizi arayıp sormamıştı. Şimdi gelmiş konuşmamız gerektiğini söylüyordu. Şaka yapıyor olmalıydı.
"Git buradan! Senin yüzünü görmek istemiyorum."
Gözlerime yaş hücum etmeye başladı. Sanki göz yaşlarım akmak için hazır ol da bekliyorlardı. Bu durum canımı daha çok sıktı. Bu adamın karşısında güçlü durmak zorundaydım. Ona güçsüz olduğumu göstermek istemiyordum.
Babam bana doğru bir adım attı. Sağ ayağı kapının hemen bitişindeydi. Ufak bir hareketiyle içeri girebilirdi ama o bunu yapmamıştı. Buğulu gözlerimin arkasından kırgın bir şekilde ona bakıyordum. Ben babama şuan gözümle değil ruhumla bakıyordum. Beni anlamasını istiyordum. Onunla konuşamazdım.
"Biliyorum kızım, bana oldukça kızgınsın. Annenle seni bırakmamalıydım. Hatalarımın farkındayım ve bunca yılın ardından hatalarımı telafi etmek için buradayım. Senin için buradayım Tutku."
Söylemesi ne kadar kolaydı değil mi? Hatalarını telafi edecekti. Hatalar bu kadar kolay mı düzeliyordu? Bu kadar yılı babasız geçirmiş bir kız kolay iyileşebilir miydi?
Her kızın babası ilk aşkıdır. Bunu birçok insan söyler. Bende hep çevremden duyduğum kadar buna imrenirdim. Çünkü babam hiçbir zaman yanımda olmamıştı. Devamlı ülke dışında çalışıyordu. Üç ayda bir yanımıza gelir birkaç gün sonra tekrar işinin başına dönerdi. Buna rağmen babama sonsuz bir saygıyla bağlıydım.
Bizi rahat yaşatabilsin diye bilmediği bir ülkede çalışıyordu. Memleketinden ve yuvasından uzaktı. Babamı gerçekten anlamaya çalışıyordum. Hatta annem babam hakkında söylenmeye başladığında bile hemen babamı savunur ve onun hangi zorluklarla çalıştığını söylerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluksuz Tutku
Teen Fictionİki yanlıştık biz. Olmayacak şeyler yaşamış ve umulmayacak hatalar yapmıştık. Baştan sona yanlışlara bulanmışken doğru yolu bulabilir miydik? Gözlerimdeki akan yaş ruhumun derinliklerin de birikiyordu. Onu kırmak istemiyordum ama başka bir seçeneği...