Karar vermek kolay bir eylem miydi?
Yoksa acı çekerken yaşamaya çalışmak gibi mi? Bunun cevabını bende bilmiyordum. Bir yanım onu affedip önümüze bakmak istiyordu. Diğer yanım ise anneme verdiğim sözü tutmamı söylüyordu.
Akıl ve kalp?
Hangisini dinleyecektim?
Bana yol gösterebilir miydiniz? Yoksa hapis olduğum zindandan kendim mi çıkmalıydım? Ne yapacağımı bilmiyordum.
Gururumu ayaklar altına çoktan almıştım. Seven bir insan gurur yapamazdı, yapmamalıydı. Peki verilen sözler? Anneme bir söz vermiştim. Alkan ile bir daha görüşmeyeceğim demiştim. Peki şimdi yaptığım neydi?
Annemin güvenini boşa çıkarmıyor muydum? Peki kalbim Alkan için yanıp tutuşurken hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıydım? Aklımı bulandıran o kadar çok soru vardı ki. Ben araf da kalmış bir ruhtum ve çıkış yolunu gösterecek kimsem yoktu.
Oturduğum yer sanki bedenime batıyordu. Buraya gelmemeliydim. Bir yanlış nasıl bu kadar doğru gelebilirdi? Onun yanında durmam bile bana inanılmaz bir rahatlık veriyordu. Peki bununla beraber aklımın bana işkence etmesine ne demeliydi?
Off! Ne yapacaktım ben?
Alkan karşımda durmuş gülümseyerek bana bakıyordu. Yeşil gözleri umutla parlıyordu. Benim ise içimde tarif edemediğim bir heyecan vardı. Ona sandığımdan daha fazla bağımlıydım.
Önündeki çayını karıştırdı ve kaşığı bardağından çıkararak çay tabağının içine bıraktı. Elleri biraz titriyordu. Demek ki o da benim kadar heyecanlıydı.
"Geldiğin için minnettarım. Beni dünyanın en mutlu adamı yaptın."
Bir insanın ses tonu bu kadar güzel olmamalıydı. Peki gözlerine ne demeliydi? Sanki bana cennetten bir kesit sunuyordu. Ona her baktığımda ruhum bedenimden çıkacakmış gibi hissediyordum. Ona kapılmamalıydım ama bu artık imkansızdı. Ben çoktan onun etkisi altına girmiştim.
"Seni dinlemek için geldim. Kendini ifade etmeni istiyorum."
Onaylar bir biçimde başını salladı ve çayından bir yudum aldıktan sonra yan tarafımızda uzanan denizi izlemeye başladı. Hafifçe öksürdüm.
"Buraya denizi izlemeye mi geldin?"
Benden tarafa döndü ve haylazca sırıttı. "Başka bir şey mi yapmak istersin?"
Kaşlarımı çattım. O da yaptığı hatayı fark etmiş olacak ki gülümsemesi silindi. Elini ne yapacağını bilemez bir halde havada salladı.
"Özür dilerim. Öyle söylemek istemedim."
Omuz silktim ve umursamaz bir halde gözlerimi ellerime çevirdim. Eskisi gibi davranması beni daha çok üzerdi. Eğer böyle olmamızı istiyorsa ona güvenmem lazımdı. Ne yazık ki güven olmadıktan sonra sevginin hiçbir önemi kalmıyordu.
"Anlatacak mısın artık? Buraya seninle çay içmeye gelmedim."
Heyecanlı bir şekilde yerinde kıpırdandı. Gitmemi istemediği her halinden belliydi.
"Nereden başlayacağımı bilemiyorum. O yüzden olayları sana en başından anlatacağım."
Derin bir nefes aldı ve gözlerini çayına çevirerek anlatmaya başladı.
"Ceyda'yı gerçekten sevmiştim. Belki de kendimi sevdiğime inandırmıştım, bilmiyorum."
Boğazıma bir yumru oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluksuz Tutku
Teen Fictionİki yanlıştık biz. Olmayacak şeyler yaşamış ve umulmayacak hatalar yapmıştık. Baştan sona yanlışlara bulanmışken doğru yolu bulabilir miydik? Gözlerimdeki akan yaş ruhumun derinliklerin de birikiyordu. Onu kırmak istemiyordum ama başka bir seçeneği...