3.bölüm: "Aşk"

509 27 9
                                    

"Aşk"


Şehzade Süleyman'ın gelmesiyle Malhurub tekrar taşlığa döndü. Eleni hatun hâlâ aynı yerde bekliyordu. Malhurub mecburen Eleni'nin yanına oturdu.
"Ne oldu? Neden çağırmış?"

Genç kız hâlâ şehzadeyle göz göze geldiği anın etkisindeydi. İsim meselesini unutmuş ancak Eleni sorunca hatırlamıştı. Telaşla Eleni'ye baktı. Eğer Hafsa sultanın kendisine isim verdiğini söylerse yalan söylediği ortaya çıkabilir veya Eleni kendisinden uzaklaşırdı. Aceleyle kafasında bir yalan daha uydurdu.
"Şey... Hani Hafsa Sultana yardım ettiğimi söylemiştim ya beni mükâfatlandırmak istemiş. Bana isim verdi."

"Hangi ismi verdi? Mânası neymiş?"

Telaşla Eleni'ye sus işareti yaptı. "Yavaş! Duyacaklar."

Eleni fısıldayarak tekrar sordu. Malhurub bu sefer de 'Gülbahar' isminin hikayesini hatırladı.
"Boşver, kendi ismimden memnunum o yüzden kullanmayacağım. Bilmesen de olur yani."

"Koskoca sultan sana isim verecek sen de kullanmayacaksın öyle mi?"

"Kendi ismimi daha çok seviyorum."

"Artık bu saraydasın kabullensen iyi olur. Eğer sultan sana isim veriyorsa kullanmalısın. Yoksa kaçmayı mı düşünüyorsun? Bu saraydan kaçamazsın. Ben de kaçmaya çalışanlardım ama başaramadım..."

Eleni kaçmaya çalıştığı günü hatırladı. Başarısız olmuş ve zindana atılmıştı.
"Peki hangi ismi verdi?"

Malhurub bu soruya cevap vermek istemiyordu. Efrafına bakındı, Eleni'nin yanından ayrılmak için bahane arıyordu. Bahane bulamayınca söylemeye karar verdi. Nasıl olsa duyulacaktı. 'Ne olacaksa olsun' diye düşündü. Yüzünü Eleni'ye yaklaştırdı alçak sesle, "Gülbahar." dedi. Bir umut Eleni'nin Ayşe Gülbahar Sultanı tanımıyor olabileceğini düşündü.

Eleni ilkin tepkisiz kaldı. "Gülbahar" ismi ona tanıdık geliyordu. Kim olduğu hatırlayınca alaylı bir şekilde başını salladı,
"Demek Hafsa Sultan sana Gülbahar ismini verdi. Sultan Selim'in validesi Ayşe Gülbahar Sultanın ismi..."

Sesi yüksek çıkmıştı, Malhurub sessiz ol demeye kalmadan etraftaki iki cariye Eleni'yi duymuştu bile. Duyanlar taşlığın zorbalarındandı. Özellikle yeni gelen cariyelere ve küçüklerle uğraşmayı severlerdi. 19 yaşındaki bu iki cariye Malhurub'un yanına geldi. Malhurub yutkundu, içinden 'bunlar kesin kavga çıkarır' diye geçirdi.

Adı Zarife olan, "Hafsa Sultana ne yararın dokundu da sana bu ismi layık gördü?" diye sordu. Alay etmek için sorduğu ses tonundan belli oluyordu. Soruyu geçiştirmek için "Ona yardım ettim." dedi. Tekrar etrafına bakındı ne bir kalfa ne de bir ağa vardı. Sorulardan kaçamayacağını anladığı için bir yalan uydurup konuyu değiştirmeye karar verdi.

Zarife tekrar sordu,
"Anladık orasını, ne yaptın diye sordum."

Malhurub tedirgindi, ürkek bir sesle
"Ben mi?" diye sordu. Fakat pişman oldu Zarife sinirlenmeye başlamıştı. Hemen İstanbul'da dinlediği sohbeti hatırlamaya çalıştı. Bir şeyler uydurması gerekiyordu fakat beyni durmuş gibiydi. Etraftaki cariyelerin de bakışlarını üzerinde hissediyordu. Bu da onu daha fazla geriyordu. Dedikoduya, kavgaya alışkın olanlar çoktan etraflarına toplanmaya başlamıştı.

Zarife'nin arkadaşı sinirle iç çekip tekrar sordu, "Evet sen! Ne yaptın da Hafsa sultan sana bu ismi verdi?"
Sesi sert çıkmıştı. Eleni daha fazla dayanamadı olaya müdahale etmek istedi. Çünkü kendisi de zamanında böyleleriyle uğraşmak zorunda kalmıştı. Başarılı bir şekilde geri püskürtmüştü ki artık onunla kimse uğraşmıyordu.
"Dairesini temizlemiş ve dikkatini çekmiş. Zaten başka ne olabilir ki?"

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin