16.Bölüm: Hasret Bitiyor

224 9 4
                                    

Hasret Bitiyor


5 ay sonra Eylül 1518;
O gün orduyla beraber Şehzade Süleyman sancağına, Manisa'ya dönmüştü. Ailesiyle görüşüp hasret gideriyordu. Akşam yemeğini validesiyle beraber onun dairesinde yedi. Çok özlemişti oğlunu Hafsa sultan.

Mahidevran ise heyecanla geceyi bekliyordu. Süleyman'la ilk defa bu kadar uzun zaman ayrı kalmışlardı neticede. Sofradan kalkar kalkmaz hazırlanmaya başladı. Açık kırmızı, işlemeli kaftanını giydi. Saçlarını açık bırakıp dalgalandırdı. Güzel kokuları da sürününce geriye tek bir şey kalmıştı; Süleyman'ın hediyesi yakut kolyeyi takmak. Mışıl mışıl uyuyan Mustafa'yı cariyelerine emanet etti. Aynanın önünde bir kez daha baktı kendine. Çok güzel olmuştu. Şehzadenin dairesine geldi, çok heyecanlıydı. Süleyman'la sıkıca birbirlerine sarıldılar.
"Şehzadem sizi öyle özledim ki... İlk defa ayrı kaldık, benim için ölüm gibiydi. Aylarca senin hasretinle tutuşum Süleyman. Rabbime şükür sağ salim döndün."

"Benim için de öyleydi Gülbahar'ım. Seni çok özledim..."

"Sizin için hep dua ettim şehzadem. Şimdi ise yanımdasınız öyle mesudum ki..."

Süleyman Mahidevran'a bir kez daha sarıldı, alnına bir buse kondurdu. Kendi yazdığı şiirlerinden birini okumaya koyuldu. Şiire, edebiyata düşkündü genç şehzade. Hele işin içine bir de aşk girdiyse daha çok severdi bu işleri.

Birbirlerine hasret geçirdikleri günlerin acısını güzel bir gece geçirerek çıkarmışlar, sabah sofraya oturup ayrı geçirdikleri günlerden konuşmuşlardı. Mahidevran yüzünde güller açarak şehzadenin dairesinden çıktı. Gülfem ve şehzadesi Murad karşıdan geliyordu, haliyle karşılaştılar. İkisinin de yüzü düştü, birbirlerine selam verdiler. Sonra Gülfem Süleyman'ın dairesine girdi. Mahidevran öyle bakakalmıştı. Aklına Mustafa'yı da getirmek geldi. Koşar adım dairesine gitti. Mustafa daha yeni uyanmış, cariyeler onun karnını doyuracaktı. Mahidevran Mustafa'nın elinden tutup gitti. Süleyman'ın dairesinde sofra kaldırılmış, sedire geçmişlerdi. Süleyman Mahidevran'ın gelişine şaşırsa da içeri aldı.
"Mustafa da gelsin istedim hem kardeşler biraz oynar hem de iki evladınız da yanınızda olur."

Süleyman gülümsemekle yetindi. Mustafa'yı eliyle çağırdı, Mahidevran Feraye hatunu tembihleyip daireden çıktı. Hiç memnun olmamıştı Gülfem. Zaten Süleyman'la sadece evladı sayesinde görüşebiliyordu.

Mahidevran, Süleyman ve Gülfem arasında eskisi gibi bir şey olmadığını çok iyi biliyordu. Fakat yine de huzursuzdu. Gülfem'in belki bir daha şehzadesi olmayacaktı ama en büyük şehzadenin annesiydi. Bu yeterdi ve artardı bile. Mahidevran son günlerden iyiden iyiye karamsarlığa kapıldı. Mustafa hakkında endişeleniyordu. Bütün gece bunları düşünmekten uyuyamadı. Aklı sürekli bu meselelerle meşguldü. Sabah kahvaltısını yapıp sedire oturdu, eline işlemek için kasnak aldı. Mustafa oyun oynuyordu. Mahidevran buruk bir gülümsemeyle ona baktı, yine gözleri dolmuştu. Musatafa'ya belli etmeden yanağından süzülen yaşı silip kasnağı işlemeye koyuldu. Fakat kafası başka yerdeydi, odaklanamıyordu. O kadar dalgındı ki eline iğne battı.
"Ayy!" Gülşah hemen Mahidevran'ın yanına koştu.
"Mühim değil Gülşah, sen Mustafa'yla ilgilen."

"Lakin siz hiç iyi görünmüyorsunuz, endişeleniyorum."

"Alt tarafı elime iğne battı. Mübalağa etme!"

"Ben onu kastetmedim. Dalgınsınız, belliki bir derdiniz var. Bana her şeyi anlatabilirsiniz."

Mahidevran sıkıntıyla iç geçirip aklını bulandıran meseleleri Gülşah'a anlattı. Derdini birilerine anlatmak iyi gelmişti. Hem de konuşurken aklına bir fikir gelmişti. Heyecanla Gülşah'a döndü
"İbrahim ağa... İbrahim'in Mustafa'ya ayrı bir ilgisi var. Belli Mustafa'mı çok seviyor."

"Anlamadım, ne alakası var ki?"

"Çok alakası var Gülşah. İbrahim akıllı biri, Süleyman ondan sürekli övgüyle bahsediyor, çok zeki ve yetenekli olduğunu söylüyor. İbrahim gibi biri Mustafa'ya ilerde yol göstermeli, onu korumalı. Tıpkı Şehzade Süleyman'a olduğu gibi Mustafa'ya da sadık olmalı."

Masanın başına geçip kağıda bir şeyler yazdı. Aklına İbrahim'le konuşmayı koymuştu. Bugün saraya geleceğini de biliyordu. Mahidevran kağıdı aceleyle ikiye katlayıp Gülşah'a verdi. Gülşah koşar adımlarla bahçeye çıktı. İbrahim yalnızdı. Gülşah etrafını kontrol ederek İbrahim'in yanına geldi. Başı eğik bir şekilde,
"Ben Mahidevran hatunun nedimesiyim." dedi ve kağıdı İbrahim'e uzattı.

Sonra hiç bir şey demeden ordan uzaklaştı. İbrahim merakla ve şaşkınlıkla kağıdı açtı. Kağıdı okurken Süleyman'ın geldiğini farketti. Aceleyle kağıdı kuşağına sokup Süleyman'ın yanına gitti.

***

"Benimle ne konuşmak istemiştiniz?"

"Mustafa hakkında... İbrahim ağa sizin Mustafa'yı ne kadar sevdiğinizi biliyorum o da sizi çok seviyor. Lakin biliyorsunuz ki şehzade Murad, Mustafa'dan yaşça büyük. Anlarsınız ya endişeleniyorum... İşte sizden Mustafa'mı koruyup kollamanızı, ona yol göstermenizi rica edecektim."

"Sizi anlıyorum, bir anne olarak evladınızın iyiliğini istiyorsunuz. Lakin ben iki şehzadeyi de çok seviyorum. Ve tahta kimin geçeceği hususunda karar vermek benim haddim değildir. Eğer başka bir ihtiyacınız, arzunuz varsa elimden geleni yaparım lakin... Siz de beni anlayın Mahidevran hatun."

Mahidevran baş sallamakla yetindi hak veriyordu İbrahim'e. Daha sonra ayrıldılar. İbrahim her ne kadar bu teklifi reddetse de aklı karışmıştı. Kendi kendine Mustafa'yı daha çok sevdigini itiraf etti. Fakat o iki şehzadeye de eşit davranmak zorunda olduğunu düşünüyordu. Süleyman onun ailesi, ağabeyi gibi olmuştu. Küçük şehzadeleri ise yeğenleri gibi görüyordu. Yeğenleri gibi gördüğü şehzadeleri eşit sevmesi gerektiğini düşünüyordu.

İbrahim kimsesiz sayılırdı. Çiftliğin sahibi Hanım ağa zamanında ona ablalık, annelik etmişti. Sonra ağabeyi olarak görebileceği Şehzade Süleyman'la tanışmıştı. Parga'da balıkçılık yapan bir adamın oğluydu aslında. Küçük yaşta kaçırılmış bir daha da ailesini görememişti. Aile kavramı İbrahim için hâyli önemliydi bu yüzden. Fakat İbrahim köleydi neticede. Süleyman hiç hissettirmemişti fakat İbrahim yine de yerini biliyordu.

3 ay sonra Aralık;
Hafsa sultan yine payitahta gidiyordu. Daye hatun harem idaresi için Manisa da kalacaktı. Hafsa sultanın yanında bu kez kızı Fatma da vardı. Babasını çok özlemişti genç sultan. Günler süren yolculuktan sonra anne kız İstanbul'a vardılar. Sultan Selim'le hasret giderdiler, dairelerine yerleştiler. Hafsa sultan her zamanki dairesine geçti. Ayşe Gülbahar sultana ait valide sultan dairesi ise boş duruyordu. Ne Ayşe hatun ne Hafsa dultan oraya yerleşmeyi aklından dahi geçirmemişlerdi. Hafsa sultan da bir gün bu saraya valide sultan olarak geleceğinde o daireye yerleşecekti. Fakat şimdilik kayınvalidesinin hatırasına saygısından yerleşmiyordu.

Mahidevran ise kaygılarını atmış, eskisi kadar endişelenmiyordu. "İbrahim ağa veya başkası hatta kimse Mustafa'ya destek olmazsa ben varım" diye düşünüyordu. Küçük şehzadesine "Ömrüm yettiğince hep yanında olacağım." diye söz verdi. Henüz üç yaşındaki Mustafa annesinin sözlerinden bir şey anlamasa bile...

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin