14.Bölüm

235 9 4
                                    

.
İbrahim sarayda, şehzadenin dairesindeydi. Şah sultan dairenin önünde İbrahim'in çıkmasını bekliyordu. Kararını vermişti, mektubu İbrahim'e verip dairesine dönecek sonra da ondan cevap bekleyecekti. İbrahim daireden çıktı.
"Ben de abimi görmek için gelmiştim. Sen de mi burdaydın?"

"Evet sultanım, şimdi de gidiyordum."

"İbrahim!"

İbrahim gitmeye yeltenmişti. İsmini duyunca arkasına döndü.
"Bir diyeceğiniz mi var sultanım?"

Şah sultan kağıdı tuttuğu elini sıktı. Tüm cesareti bir anda kaybolmuştu. Sadece;
"Yok bir şey..." diyebildi. Olduğu yerde İbrahim'in gözden kaybolmasını izledi. Sonra da koşar adımlarla dairesine gitti. Gittiği gibi yatağına kapakladı. Morali bozulmuştu ağlamadı ama öylece yattı.

***

Nisan 1517;
Ayşe hatun, üç ay önce doğum yapan Beyhan sultanı ziyarete gitmişti. Bugün de dönüyordu. Hafsa sutlanın dairesinde bu konuyu konuşuyorlardı.
Hafsa sultan;
"En yakın vakitte Beyhan'ı ziyaret etmek icap eder. Bugün Süleyman'a danışırım yakında biz de yola revan oluruz. Rabbim Hatice'me de bir evlat nasip eder inşallah."

Hepsi bir ağızdan "amin" dediler. Kapı çalındı, içeriye Mahidevran'ın cariyesi Feraye hatun geldi. Mustafa uyanmış, ağlamaya başlamıştı. Mahidevran izin isteyip çıktı, Şah sultan da onunla gitti. Daha sonra Mustafa'yı da alıp bahçeye çıktılar.

Uzakta İbrahim göründü, Şah sultan umursamadı. Artık eskisi gibi heyecanlanmıyordu, soğumaya başlamıştı. Ablalarıyla aşk hakkında yaptığı sohbetler geldi aklına. Aşk böyle çabucak bitecek bir şey miydi? Galiba hissettikleri aşk değil hayranlıktı. Aslında hislerini "çocukça hoşlantı" diye tanımlıyordu. Zaten büyümeye başlamıştı, artık aşkını da kalbine gömmüştü.

İbtahim yanlarına geldi.
"Nasılsınız afiyettesinizdir inşallah?"

Mahidevran;
"Çok şükür iyiyim siz nasılsınız?" dedi

"Sağlığınıza duacıyım."

Şah sultan duyulur duyulmaz bir sesle
"Ben de iyiyim" diyebildi. Sonra da Mustafa'yla ilgilenmeye başladı. Mustafa Gülşah'ın yardımıyla ayakta duruyordu. İbrahim Mustafa'nın seviyesine inmek için eğildi. Gülümseyerek,
"Maşallah Şehzade Mustafa pek bir büyümüş." dedi.

Mahidevran gülümsedi,
"Büyüyor benim şehzadem, maşallah."

Şah sultan rahatsız olmuştu hiçbir şey demeden yanlarından ayrıldı. Zaten onlarda farketmemiş Mustafa'yla ilgilenmeye devam ediyorlardı. Şahuban Fatma'nın dairesine gitti. Fatma'yı bulmayınca Hafsa sultanın yanına gitti. Fatma oradaydı. Annesiyle beraber sedire oturmuşlardı fakat üzgün görünüyorlardı. Şah sultan gelince telaşla ona baktılar sonra da bakışlarını kaçırdılar. Şahuban meraklandı. Hafsa sultan elinde bir kağıt tutuyordu. Şah'ın aklına aylar önce İbrahim'e yazdığı mektup geldi. Kalp atışları hızlanmaya başladı, yutkundu. Hafsa sultan mektubu bulmuş olabilir miydi? Fakat hiç kızgın görünmüyordu, aksine gözleri nemliydi sanki ağlamış gibi. Şahuban merakla ne olduğunu sordu. Anne kız birbirlerine baktılar. Sonunda Hafsa konuştu.
"Gel otur şuraya Şahuban."

Şahuban biraz korkarak, biraz merakla Hafsa'nın yanına sedire oturdu.
"Siz çıktıktan sonra bir mektup geldi. Payitahttan... Validen Ayşe Hatun biraz rahatsızlanmış. Ama endişe etme ağır değildir. Hem birkaç güne yanına gideceğiz seninle."

***

Şah sultan ve Hafsa sultanı yolcu edince herkes dairesine döndü. Daye hatunda onlarla gitmişti. Cariyeler, aralarında haremi kimin idare edeceğini tartışıyordu. Fatma sultan henüz on bir yaşındaydı. Geriye Gülfem ve Mahidevran kalmıştı.
Dilhuş hatun;
"Bana kalırsa Hafsa sultan gitmeden evvel yetkiyi Mahidevran hatuna vermiştir." dedi.

"Lakin yetkinin Gülfem hatun da olması lazım. Onun şehzadesi daha büyük."

"Evet ama Mahidevran Hafsa sultanın yeğeni onu kayırıyor anlamadınız mı?"

Bir diğer cariye söze karıştı.
"Fatma sultan henüz küçük olabilir lakin kafası zehir gibi. Bana kalırsa yetki ondadır."

Dilhuş hatun tekrar sözü aldı.
"Zehir gibi olsa ne olur? Koskoca haremi bacak kadar çocuk mu yönetecek? Ben Mahidevran diyorum."

Gülfem'in cariyesi bir köşede konuşlanları dinliyordu. Gülfem'in yanına gider gitmez her şeyi anlattı. Gülfem biraz kaygılandı.
"Sence Hafsa validem böyle bir şey yapmış mıdır? Yapmamışsa bile benim işe el atmam lazım gelir."

"Haklısınız, cariylerin ağzına laf vermemek gerek."

Mahidevran dairesi;
"Uyuttun mu Gülşah?"

"Uyudu sultanım, hatta mışıl mışıl."

Mahidevran'ın diğer cariyesi Feraye kapıyı hızla açtı. Mahidevran cariyeyi azarlayıp uyardı. Cariye heyecanlı görünüyordu, alçak sesle az önceki duyduklarını anlattı. Mahidevran gururla başını salladı.
"Demek çoğunluk böyle düşünür. O hâlde haremi Hafsa sultan gelesiye kadar yönetmek bana düşer. Peki ya Gülfem'i vazifelendirmişse?"

"Sanmam öyle olsa Gülfem hatun sessiz kalır mıydı?" dedi Gülşah.

İki gözde düşündü taşındı. Oğullarını cariyelerine emanet edip taşlığın yolunu tuttular. Taşlıkta karşılaştılar. Aralarındaki rekabet gerginliği uzaktan hissedilebiliyordu. Cariyeler fısıldaşmaya başlamıştı bile.
Mahidevran;
"Bugün dersleriniz erken bitmiş galiba. Yoksa Hafsa sultanın yokluğundan mı faydalanıyordunuz?" dedi.

Gülfem de altta kalmamak için bir şey söyleyecekti ki Lalezar kalfa ikisini de kendi odasına götürdü.
"Anladığım kadarıyla Hafsa sultan yokken haremi idare etmek istiyorsunuz. Doğru mu anladım?"

İkis aynı anda,
"Kötü bir niyetimiz yoktu." dedi.

"Kötü niyetli olmadığınızı biliyorum. Lakin haremi, ben ve Hafsa sultanın nedimelerinden Gülnur hatun idare edecek. Zaten birkaç güne Hatice sultan geliyor. Haberiniz yok mu?"

Lalezar'a saşkınlıkla baktılar. Sonra hayal kırıklığıyla dairelerine döndüler. Gülşah Mahidevran'ı neşelendirmeye çalıştı. Çerkes prensesi olduğunu duyunca Mahidevran'a daha da saygı duymaya başlamıştı. Tek gayesi Mahidevran'ın gönlünü hoş tutmak olmuştu. Mutfaktan Mahidevran için gül şerbeti getirdi.
"Sultanım şimdi değil lakin seneler sonra şehzademiz padişah olunca haremi siz yöneteceksiniz. Hiç üzülmeyin."

Mahidevran gülümsemekle yetindi. Aslında umursamıyordu bile. Cariyelerin düşünceleri bile yeterdi onun için.

Bir süre sonra Hafsa sultan tek başına Manisa'ya döndü, Hatice sultan ise annesinin gelişinden birkaç gün sonra kendi evine döndü. Ayşe hatun biraz daha iyiydi. Hayat eski haline dönmüştü.

***

2 ay sonra 1517;
Sultan Selim seferden dönmüştü hem de zaferle. Bu yüzden her yerde şenlik havası vardı. Fakat bu hava uzun sürmedi çünkü Ayşe hatunun hastalığı nüksetmişti. Bu sefer durumu daha ağırdı. Hafsa sultan tekrar payitahta gitti. Beyhan sultan da haber alır almaz kızıyla beraber annesinin yanına gitti. Herkes Ayşe hatunun tekrar iyileşmesini bekliyordu. Fakat umdukları gibi olmadı Ayşe hatun vefat etti...

Şehzade Süleyman ve haremi, Hatice sultan, Fatma sultan İstabul'a doğru yola çıktı. Saray yasa boğulmuştu. Hafsa sultan çok üzgündü fakat her şeyle ilgilenmeye çalışıyordu. Her şey üst üste geldiği için çok yorulmuştu biraz dinlenmek için dairesine geçti. Kendini sedire attı. Aklına Ayşe hatunla son konuşmaları geldi. Anlamıştı ölceğini Ayşe hatun. Evlatlarını Hafsa sultana emanet etmişti. Biliyordu Hafsa'nın onun evlatlarına sahip çıkacağını.

Mahidevran da çok üzülmüştü. Mustafa'yı uyutmak için dairesine gelmişti. Aklına Ayşe hatunla ilk karşılaştıklatı an gedli. Mahidevran'ın sarayda ilk günüydü. Ayşe hatunun dairesine gitmişti. Ayşe hatunun kendisi için söylediği sözler aklına geldi, "Pek güzelmiş maşallah... Bahtı da kendisi gibi güzel olsun..."
Mustafa uyur uyumaz Şah sultanın yanına gitti. Ona sarıldı, elinden geldiğince teselli etmeye çalıştı. Abla şefkatiyle...

Birkaç gün sonra tekrar Manisa'ya döndüler. Hafsa sultan biraz daha Beyhan ve Şah'la kaldı. Fakat Daye hatunu Manisa hareminin idaresi icin gönderdi. Yanına ise Ayşe hatunun sadık nedimelerinden Felek hatunu aldı. Hafsa'nın sorumlulugu artık daha fazlaydı...

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin