Düş ve Gerçek
Mahidevran sultan halvete kendisinin değil de cariye Alexandra'nın çağrıldığını duyunca hayal kırıklığına uğramıştı. Elini "çıkın" anlamında salladı. Yalnız kalınca çaresizce sedire oturdu. "Bir şey yapmalıyım." dedi kendi kendine. Manisa'dan geleli sadece bir kere gitmişti has odaya. Süleyman'la doğru düzgün görüşememişlerdi bile. Kesinlikle bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu. Ama ne yapacağını henüz kendisi bile bilmiyordu...Akşama kadar sedirde ağlayarak oturdu kaldı. Ne kan kırmızısı kaftanını, ne yakuttan takılarını çıkardı. Feraye hatun çekinerekten kapıyı tıkladı. Mahidevran hemen göz yaşlarını sildi ve titrek sesiyle "girin" dedi. Feraye hatun Şehzade Mustafa'nın elinden tutarak daireye girdi. Mahidevran oğlunu görünce zoraki bir şekilde gülümsemeye çalıştı. Mustafa, bütün gününü İbrahim'le ve babasıyla geçirdikten sonra yorulmuş ve acıkmıştı. Annesinin ağladığını farkedecek durumda değildi. Fakat Mahidevran üzüntüsünü oğlundan gizlemek için büyük çaba gösteriyor, yine de rahat edemiyordu. Sonunda dayanamadı Mustafa'yı akşam yemeğini yemesi için Hafsa sultanın yanına gönderdi.
Hafsa sultan, kızı Hatice sultan ve Gülfem hatun sofraya yeni oturmuştu. Mustafa'nın gelmesiyle onu da sofraya oturttular
Hatice sultan, Feraye hatuna,
"Mahidevran neden gelmedi?" diye sorduValide sultan iç çekerek;
"Ben onun neden gelmediğini tahmin edebiliyorum. Neyse hadi yemeğe başlayalım arslan torunum belliki çok acıkmış."Hafsa sultanın sözünden sonra diğerleri de aynı şeyi düşündü. Gülfem belli belirsiz bir tebessüm etti. Bu durum hoşuna gitmişti.
***
Cariye Alexandra zafer edasıyla cariyelerin önünden yürüyüp taşlıktan çıkmıştı. Kan kırmızı renginde, işlemeli, güzel bir kaftan giymişti. Kızıl saçları dalgalandırılmış, etkileyici kokular sürünmüştü. Şimdi Nigar kalfa, Sümbül ağa ve birkaç kalfa eşliğinde altın yoldan geçiyordu. Halvete seçildiği için ne kadar sevinmişse de tedirgin ve heyecanlıydı. Ama ne olursa olsun bugün kaderi değişecekti, daha doğrusu kaderini kendi elleriyle yeniden yazacaktı...
Hatice sultan yavaşça Mahidevran'ın kapısını tıklattı. Mahidevran yine Mustafa zannettiği için telaşla gözyaşlarını sildi. Karşısında Hatice sultanı görünce kendini fazla tutamayarak ağlamaya başladı. Hatice sultan şefkatle, biraz da üzülerek Mahidevran'a sarıldı.
"Yemekten sonra Gülşah, senin çok üzgün olduğunu söyledi. Ne yapsın o da çaresiz kalınca benden yardım istedi. Dediği kadar varmışsın, resmen kendini harap etmişsin."Mahidevran ağlayarak konuşmaya başladı.
"Elimde değil sultanım. Perşembe gecesi beni çağırması gerekirken basit bir cariyeyi çağırdı. Kızmayın, belki haddimi aşıyorum ama çok üzüldüm. Çok canım yandı...""Biliyorum sen de haklısın ama yapacak bir şey yok. Zor da olsa kabullenmelisin yoksa kendine yazık edersin. Birazdan Mustafa gelecek kendini toparla seni böyle görmesin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran Sultan
Ficción histórica•Kaybeden Sultanlar Serisi I.Kitap• Osmanlının talihsiz hasekisi; batan güneşi, solan çiçeği... Manisa Sarayı onun baharıydı, Topkapı Sarayı ise onun kışı oldu. Manisa Sarayı ona cennet gibiyken, Topkapı Sarayı onun cehennemi oldu. Zamanla aşkını k...