Bu Rüya Neye İşaret?
Hava güneşliydi, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyordu. Gülbahar gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gözlerini açtıktan sonra etrafına baktı. Manisada değil Topkapı Sarayında, has bahçedeydi. Tuhaf bir şekilde etrafında kimseler yoktu. Bütün bunlara anlam veremezken bir at kişnemesi duydu. Sesin geldiği yere baktı. Uzaklardan bir atlı geliyordu. At yaklaştıkça üzerindeki daha da belirginleşti. Bu kişi Şehzade Süleyman'dı. Attan inip Gülbahar'ın yanına geldi. Aşıklar el ele tutuştular ve yürümeye başladılar. Hiç konuşmadan gözleriyle anlaşıyorlardı. Gülbahar çok mesuttu. Vakit su gibi geçti. Güneş batmak üzereydi, gök sanki kızıla boyanmıştı.Birden bire şiddetli bir rüzgar çıktı, gök kara bulutlarla kaplandı. Süleyman Gülbahar'ın elini bırakmıştı. İkisi de dehşetle göğe, kara bulutlara bakıyordu. Kara bulutlar sanki yaklaşan fırtınanın habercisi gibilerdi. Gülbahar tekrar yanına baktığında Süleyman'ı göremedi. Telaşla etrafına göz gezdirdi fakat kimseler yoktu. Sadece uzaklardan bir bebek ağlama sesi geliyordu. Gülbahar Süleyman'ı unutup sesin geldiği tarafa yürümeye başladı. Bebek sesi birden kesildi. Tuhaf bir şekilde Gülbahar'ın içini sıkıntı bastı. Göğsü daralıyor nefes alamıyor gibiydi.
Kan ter içinde uyandı nefes nefeseydi. Rüya olduğunu anlayınca rahatladı. Tekrar uyumak için başını yastığa koymasıyla ağaların elinde zille gelmesi bir oldu. Zaten geç saatte uyumuştu bir de uykusu rüyayla
-daha doğrusu kâbusla- bölünmüştü.Mektebe gittiler fakat Gülbahar'ın aklında hep tuhaf rüyası vardı. Kendi kendine neden böyle bir rüya gördüğünü sorguladı bütün gün.
Cariyeler musiki dersinden sonra taşlığa döndüler. Şehzade Süleyman için bir destur çekildi, herkes sıraya dizildi. Kızların hepsi çok heyecanlanmıştı. Kimi dayanamayıp kafasını hafifçe kaldırıp şehzadeye bakıyordu. Şehzade geçtikten sonra hararetli bir sohbet başladı. Yakışıklı sehzade kızların kalbini yine titretmişti. Gizlice şehzedeye bakanlar abarta abarta anlatıyor diğerleri de meraklı meraklı dinliyordu. Gülbahar bu sohbetten çok rahatsız olmuştu. Duygularını kabullenmek istemiyordu. Şehzade geçerken yine heyecanlanmıştı ama bu heyecanını çok saçma buluyordu.Dilhuş hatun bütün cariyeleri susturdu.
"İşittiğime göre şehzade hazretleri artık Mükrime hatunu sevmiyormuş. Hatunla sırf evladı hatrına görüşüyormuş."Kimi kendi arasında konuşmaya kimi de Dilhuş hatuna soru sormaya başladı. Gülbahar da bu konuyla ilgilenmişti. Fakat uğultular yüzünden konuşulanlar anlaşılmıyordu. Dayanamadı cariyelerin yanına gitti. Arkadaşını gören Eleni hemen yanına çağırdı. Dün Gülbahar'a kıskançlığından soğuk davranmıştı, şu an ise çoktan unutmuştu.
"Eleni, Dilhuş hatunun söyledikleri doğru mu?""Bilmiyorum ama neden yalan söylesin? Bence doğrudur." Aslında Eleni doğru olduğuna inanmak istiyordu.
"Yanlış anlamış olabilir. Mükrime hatun bir kabahat işlemedi nihayetinde."
"Kabahat işlemesine gerek yok ki. Şehzadeyi elinde tutamadıktan sonra isterse hiç kabahati olmasın yine unutulur."
***
2 ay sonra;
Bu gün Şehzade Süleyman avdan dönecekti. İki aydır oğlundan uzakta olan Ayşe Hafsa sultan çok heyecanlıydı. Dairesinde kızı Hatice sultanla oturuyor ve bunu konuşuyorlardı. Kapı çaldı içeriye Daye hatun girdi.
"Gel Daye. Biliyorsun bugün arslanım geliyor. Bir şenlik düzenlensin istiyorum, ne gerekiyorsa yap.""Emriniz olur sultanım. Raks edecek hatunlar da olacak mı? Şimdiden cariyeler arasından seçmek gerek."
"Hayır raks eden hatunlar sadece haremde olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran Sultan
Historical Fiction•Kaybeden Sultanlar Serisi I.Kitap• Osmanlının talihsiz hasekisi; batan güneşi, solan çiçeği... Manisa Sarayı onun baharıydı, Topkapı Sarayı ise onun kışı oldu. Manisa Sarayı ona cennet gibiyken, Topkapı Sarayı onun cehennemi oldu. Zamanla aşkını k...