Vezir-i Azam İbrahim Paşa
Mahidevran duyduklarından sonra tekrar vurmaya yeltenmişti."Mahidevran!"
Duyduğu sesle olduğu yerde kalakaldı. Ses Sultan Süleyman'a aitti. Gördükleri karşısında küplere binmişti. Mahidevran'ın havadaki elini sıkıca kavradı. Elini sertçe savururken Mahidevran da sendeledi. Süleyman burnundan soluyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Bu ne rezalet?"Mahidevran Süleyman'ın sesiyle kendine geldi. Neye uğradığını şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi.
Hünkârım be- ben...""Sen ne hakla benim haremime el kaldırırsın?! Bu nasıl bir saygısızlık?"
Hürrem yerinden doğruldu ama ayağa kalkmadı. Bu fırsatı yakalamışsan numara yapmazsa olmazdı. Karşılık vermemekle ne kadar iyi yaptığını bir kez daha anladı. Süleyman Hürrem'i kaldırarak dairesine götürdü. Mahidevran kendini iyi açıklayamamıştı. Telaşla arkalarından gitti.
"Hünkârım açıklamama izin verin. Durduk yere yapmadım. Dediklerini duysaydınız..."Süleyman söyleyeceğini söylemişti. Mahidevran'ı değil dinlemek, yüzünü bile görmek istemiyordu.
"Ne olursa olsun el kaldırmaya hakkın yok! Yıkıl karşımdan!"Mahidevran pişman dairesine döndü. Fakat pes edemezdi. Tam kapıyı açacakken aklına valide sultandan yardım istemek geldi. Hemen valide sultan dairesine gidip Hafsa sultandan yardım istedi. Hafsa sultan derin bir nefes aldı.
"Mahidevran sen ne diye o hatunla kavgaya giriyorsun? Sen bir sultansın, padişahın baş kadınısın. Bu hareketler sana yakışmıyor. O hatunun istediğini de vermiş oldun.""Haklısınız validem lakin kendimi tutamadım. Çok pişmanım ne olur yardım edin. Hünkârımızla bir de siz konuşun."
"Tamam konuşacağım lakin bundan sonra hareketlerine dikkat edeceksin."
Valide sultan Hürrem'in dairesine gitti. Hekim kadın Hürrem hatunun yüzüne merhem sürüyordu. Sultan Süleyman ise kızı Mihrimah'ı seviyordu. Hafsa sultan Hürrem varken konuşmanın doğru olmayacağını düşündü. Torununu görmeye gelmiş gibi yaptı. Süleyman çıkar çıkmaz hemen peşinden gitti. Fakat Sultan Süleyman hâlâ çok sinirliydi. Hafsa sultan ne kadar tatlı dille konuşsa da Süleyman onu dinlemedi. Hafsa sultan da daha fazla uzatmak istemedi. Daha sonra aralarında hallederler diye düşündü.
Şah sultan da olayı duymuştu. Hemen Mahidevran'ın yanına gitti teselli etmek için. Mahidevran Mustafa derste olduğu için rahat rahat ağlıyordu. Cariyeleri de başında sakinleştirmeye çalışıyordu. Şah sultan cariyeleri çıkardı ve Mahidevran'ın karşına geçti.
"Mahidevran artık ağlamana gerek yok. Hünkâr abimin öfkesi biraz geçsin onunla ben de konuşacağım. O seni çok seviyor, emin ol affedecektir."Şahuban söz verdiği gibi has odaya gitti. Fakat Şahuban konuyu açar açmaz Süleyman onu susturdu ve kibarca kovdu. Bu konuda Hürrem'i suçlayan Şahuban soluğu onun dairesinde aldı. Hürrem ayna karşısında merhem sürülü, kızarmış yanağına bakıyordu. Şah sultan öfkeyle gelince şaşırdı.
Şah sultan;
"Lafı hiç dolandırmayacağım Hürrem. Mahidevran'ı bilerek kışkırttığını biliyorum. Bir daha böyle ucuz oyunlara girişme. Zira Mahidevran hünkârımızın baş kadınıdır, araları böyle basit meseleler için bozulmaz." dedi ve gitti.Hürrem öylece bakakalmıştı. Şah sultanın kendisine olan öfkesi karşısında şaşkındı.
3 gün sonra;
Hürrem hatun biraz hava almak için has bahçeye çıkacaktı. Koridorda Şehzade Mustafa'yla karşılaştılar. Küçük şehzade ilk defa kılıç talimi yaptığı için heyecanlıydı.
"Şehzadem dikkat edin düşeceksiniz.""Düşmem! Ben şehzadeyim şehzadeler düşmez. Bana da İbrahim söyledi. 'Sen Osmanlı'nın şehzadesisin, ilerde düşmanların seni düşürmek isteyecek ama düşüremeyecekler' dedi."
"Ama büyüdüğünde demiş şimdi değil."
"İbrahim padişah olduğunda dedi ama ben şimdi de düşmem."
Hürrem bu cevaba bozulmuştu.
"Demek öyle dedi.""Evet. Hem az evvel İbrahim'le kılıç talimi yaptık ben onu yendim. Simdi valideme söylemeye gidiyorum."
Hürrem'in keyfi kaçmıştı. İbrahim'in Mustafa'ya bu kadar yakın olması hoşuna gitmiyordu. Nihayetinde İbrahim Süleyman'a en yakın kişilerden biriydi ilerde onu etkileyebilirdi. Bu da Hürrem'in işine gelmezdi.
Hürrem'in aksine Mahidevran bu durumdan son derece hoşnuttu. Gülümseyerek oğlunun anlattıklarını dinledi. Mustafa heyecanla hem kılıç kullandığını hem de İbrahim'in söylediklerini anlatıyordu. Mustafa sözünü bitirince Mahidevran oğlunun yanaklarından öptü.
"İbrahim hakikati söylemiş. İbrahim'e hep itimat et tamam mı arslanım?"Gülşah hatun da anne oğulu gülümseyerek izliyordu. Mahidevran sedire geçince Gülşah'a döndü
"İbrahim Ağa şehzademi hep korur kollar. Hatice sultanla da aşkları malum... İnşallah evlenirler. İbrahim hanedan damadı olursa daha iyi olur.""İnşallah sultanım zaten ben evleneceklerine eminim. Hem İbrahim Ağa hünkârımızın en yakın dostu."
***
Haziran 1523;
Osmanlı Sarayında yeni gelişmeler oluyordu. Sadrazam Piri Mehmet Paşa artık yaşlanmıştı. Bu sebeple vazifesinden azlini istedi. Osmanlı'nın yeni Vezir-i Azamı; Süleyman'ın en yakını, has oda başı Pargalı İbrahim oldu.Bazıları sevinmiş, bazı paşalar İbrahim devşirme asıllı olduğu için hoş karşılamamıştı. Hürrem hatun da hoş karşılamayanlardandı. Bunun harici haremde de bazı gelişmeler oluyordu. Süleyman Mahidevran'ı hâlâ tam olarak affetmemiş, ona mesafeli davranıyordu. Mahidevran günlerini Süleyman'la nasıl eskisi gibi olabileceklerini düşünerek geçiriyordu. Üstelik Hürrem hatunun gebe olduğu haberi de tuz biber olmuştu. Hürrem'in karnı belirginleşmişti bile. Bu da Mahidevran'ı daha da mutsuz ediyordu.
Sultan Süleyman kız kardeşleri Hatice ve Şah sultanı evlendirmeye karar verdi. Bu düşüncesini validesine de açtı dolayısıyla Hatice de öğrendi. İbrahim dışında sevmediği bir adamla bir ömür geçirmek Hatice sultan için felaket olurdu. Bir an evvel validesiyle İbrahim meselesini konuşmalıydı. Fakat buna cesareti yoktu. Gülfem hatunun desteğiyle konuyu Hafsa sultana açmaya karar verdi.
Hafsa sultan her zamanki gibi harem işleriyle uğraşıyordu. Fakat kızı evlilikten bahsedince işlerini bırakıp onu dinledi. Hatice sultan çok heyecanlıydı. Derin bir nefes aldı,
"Validem beni kiminle nikahlayacağınız belli oldu mu?""Hayır kızım. Daha sonra hünkâr abinle beraber kararlaştıracağız."
"Belki bu söylediklerim sizi kızdıracak lakin benim gönlüm birine düştü. Eğer müsaadeniz olursa o kişiyle nikâhlanmak isterim. Ama müsaade etmezseniz kararlarınıza karşı gelmem."
Hafsa sultan Hatice'ye dikkat kesildi. Bu durumu hoş karşılamasa da kim olduğunu merak etmişti.
"Kimmiş bu talihli kişi? Bu vaziyeti iyi karşılamadım bunu da bil."Hatice'nin kalp atışları iyice hızlanmıştı.
"İbrahim..."Haremde akşam yemeği yenilmiş, herkes odasına çekilmişti. Hatice sultan annesi karşı çıktığı için karalar bağlamış, yatağında sessiz sessiz ağlıyordu. Gülfem hatun ise onu yalnız bırakmamış, teselli etmeye çalışıyordu. Gülfem hatun Hatice'nin aksine takrar konuşmasında ısrarcıydı. Hatice ise çoktan karamsarlığa kapılmış İbrahim'le asla kavuşamayacağını düşünüyordu. Sırf bu yüzden aklından canına kıymak bile geçiyordu.
Ertesi gün Gülfem'in ısrarlarıyla valide sultan dairesine gitti. Cesaretini toparladı ve konuyu tekrar açtı. Hafsa sultan yine karşı çıktı, bu meseleye soğuk bakıyordu. Fakat Hatice Gülfem'in sözünü dinledi ve pes etmedi. Hafsa sultan kızının sadece İbrahim Paşayla mutlu olabileceğini anlayınca tekrar düşünmeye karar verdi. Hatice'nin zaten mutsuz biten bir evliliği olmuştu ve dul kalmıştı. Şimdi ise sevdiği adamla mutlu olmayı hakediyordu. Valide sultan razı olunca Süleyman'la da konuştu. Hatice ve İbrahim'in evlenmelerine karar kılındı.
Bölüm sonu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran Sultan
Ficção Histórica•Kaybeden Sultanlar Serisi I.Kitap• Osmanlının talihsiz hasekisi; batan güneşi, solan çiçeği... Manisa Sarayı onun baharıydı, Topkapı Sarayı ise onun kışı oldu. Manisa Sarayı ona cennet gibiyken, Topkapı Sarayı onun cehennemi oldu. Zamanla aşkını k...