10.Bölüm: Evlat Acısı

371 13 4
                                    

Evlat Acısı


Manisa sarayı birkaç gündür huzurluydu. Fakat telaş hep vardı. Gülfem, Hatice, Mahidevran Hafsa sultanın dairesinde sohbet ediyorlardı.
Hafsa sultan;
"Malûm, Ayşe hatun yaşı geçmiş cariyeleri evlendirmişti. Saraya yeni cariyeler getirmiş. Manisa'ya da yolladı hediye olarak."

Mahidevran yüreğinde ince bir sızı hissetti. Aklına, evlenmeyi kabul etmeyip canına kıyan Eleni geldi. O an Hafsa sultana karşı bir soğukluk hissetti yüreğinde.

Hatice sultan;
"Peki kendileri ne vakit gelirler validem? Doğrusu çok özledim onları."

"Bilemiyorum kızım. Ben yine de dairelerini hazırlatıyorum, bugüne hazır olur."

Kısa bir sessizlik oldu. Hafsa sultan merakla sordu.
"Mükrime gelinim neden gelmedi Daye?"

"Şehzade Mahmud biraz rahatsızlanmış sultanım. Mühim bir şey değilmiş lakin yine de yanında kalmak istemiş."

"Âlâ. Hekim kadını tembihle torunumu bir an önce iyileştirsin. Sık sık hastalanmaya başladı zira."

***

Taşlık;
Topkapı Sarayından hediye edilen cariyeler Manisa Sarayına ulaşmıştı. Kalfalar ve ağalar yeni cariyeleri sıraya koyuyordu.

"Sallanmayın, sallanmayın! Sıraya geçin!" diye bağırdı Lalezar kalfa. Bir yandan da yeni gelen cariyelere el işareti yapıyordu. Daye hatun elinde harem defteriyle geldi. Cariyeleri deftere geçirdikten sonra kalfalarla hamama yolladı.

Mahidevran dairesine gidecekken taşlığa da uğramıştı yeni cariyeleri görmek için. Kıskançlıkla cariyeleri incelemeye koyuldu. Gerçekten de çok güzellerdi. Sıra hâlinde hamam tarafına doğru yürümeye başladılar.
İçlerinden biri sıradan çıkıp Mahidevran'ın ayağına kapandı. Mahidevran ayağının dibinde kendisine yalvaran cariyeye ne diyeceğini bilemedi. Daye hatun kızın kolundan sertçe tutup ayağa kaldırdı.
"Şu hatunu zaptedin."

Mahidevran acıyarak kalfalar tarafından hamama götürülen sarışın cariyeye baktı. Fakat bir şey dikkatini çekmişti. Cariye Çerkesçe konuşuyordu. Mahidevran'ın aklı memleketine gitti bir anda. Yüreği özlemle doldu. Acaba ailesine bir evladı olduğunu yazmasına Hafsa sultan izin verir miydi?

***

Sultan Selim ve Ayşe hatun Manisa'ya varmıştı. Sarayda çok güzel ağırlandılar. Sultan Selim çok sevdi yeni torunu Şehzade Mustafa'yı. Payitahta kurban kesilmesini emretti torununun şerefine. Sonra hep beraber Hafsa sultanın dairesinde sohbet etmeye başladılar. Nihayet Hatice sultan ve kardeşleri çıkınca Sultan Selim günlerdir aklındaki meseleyi açtı.

Kızı Hatice'yi İskender Paşayla evlendirmeye karar vermiş, şimdi de Hafsa sultana danışıyordu. Hafsa sultan bu evliliğin hayırlı bir evlilik olacağını düşündü. Eşinden izin alıp Hatice'nin dairesine gitti. Şah sultan, Fatma sultan ve Gülfem hatun oradaydı. Hafsa sultan kızıyla yalnız konuşmak istediği için diğerlerini çıkardı. Hatice merakla sordu.
"Ne oluyor validem? Benimle neden yalnız konuşmak istediniz?"

"Hatice'm, benim güzeller güzeli narin kızım. Artık on altı yaşındasın, izdivaç yaşın geldi. Hünkâr babanla bu meseleyi konuştuk az evvel..."

Hatice sultan başını eğdi. Şu an gönlü boştu. Ama o bir gün aşık olmak, aşık olduğuyla evlenmek istiyordu. Hatta evlenemeseler bile aşık olmak istiyordu. Yine de sesini çıkarmadı.

Hafsa sultan devam etti.
"Hünkâr baban seni İskender Paşa'yla nikâhlamayı münasip görmüş. Merak etmeyesin hünkârımız İskender Paşa'ya itimat etmese asla böyle bir karar vermezdi, için rahat olsun kızım."

"Siz ve hünkârımız nasıl münasip gördüyseniz validem..."

***

Ayşe hatun, Sultan Selim'in talimatıyla, İstanbul'a gider gitmez nişan hazırlıklarını başlattı. Hatice sultan ise hiç kimseye belli etmeden bu meseleye kafa yoruyordu. Herkese iyiyim diyordu ama Gülfem anlamıştı onun derdini. Sonunda cesaret edebildi ve dairesine gitti. Hatice sultanın itirazlarına aldırmadan konuşmaya çalıştı onunla. Saatlerce dertleştiler. Doğrusu birileriyle konuşmak çok iyi gelmişti Hatice sultana.

Kaderine razı geldi Hatice sultan. Zaten başka bir seçeneği yoktu... Hep beraber İstanbul'a doğru yola çıktılar. Ayşe hatun evlatlarında ayırmadığı Hatice'nin nişanı için uğraşıyordu günlerdir. Onlar İstanbul'a vardığında her şey tamamdı. En güzel şekilde oldu nişan. Hatice sultan ve İskender Paşanın izdivacı duyuruldu tüm cihana...

***

4 ay sonra;
Mükrime hatunun şehzadesi, Mahmud'un küçük bedeni hastalıklara daha fazla dayanamamış vefat etmişti...

Mahidevran siyah kaftanını giydi, derin bir iç çekti. Dün gece geldi hatrına. Uykuya yeni dalmışken çığlık sesleriyle uyanmıştı. Mükrine hatunun acı çığlıkları haremi inletiyordu. Mahidevran korkuyla yatağından kalkıp üzerindeki geceliğe aldırmadan taşlığa gitmişti. Kalfalar ağalar uyanmış, telaşla haremde koşturuyorlardı.

Mustafa'yı öpüp daireden çıktı.
Saray yasa boğulmuş Şehzade Mahmud'a ağlıyordu. İçinde rahmetli şehzadenin ölü bedeni olan küçük tabut az önce geçmişti önlerinden. Küçük tabutu görenlerin yüreği dağlanmıştı.

Etraftakiler ağladıkça ağlamaya başladı Mahidevran. Sonunda dayanamayıp tekrar dairesine geçti. Beşiğinde uyuyan beş aylık oğlunu kucağına aldı sıkıca sarıldı. Her yerine öpücükler kondurdu. Hem ağlıyor hem oğluna sarılıyordu. Şehzade Mustafa da ağlamaya başladı. Mahidevran bu sefer onu susturmak için uğraştı. Minik şehzade ağlamayı kesince beşiğine koydu. Şefkatle evladını izlerken duaya oturdu.
"Bana evlat acısı gösterme ya rabbim... Evladımı, Mustafa'mı hastalıklardan koru..."

Gülfem de dayanamayıp dairesine gitmiş, dua ediyordu.
"Bana da evlat acısını tattırma rabbim... Evladımı her türlü kazadan beladan koru..."

İki kadının, iki annenin ağzından benzer sözcükler döküldü o gün... İki annenin duası aynıydı...

***

1 hafta sonra;
Manisa Sarayında Şehzade Mahmud icin mevlid okutulacaktı. Hafsa sultan gözü yaşlı hazırlıklar için uğraşıyordu. Dairesinde ki kalfalara emir verdikten sonra Daye hatuna döndü.
"Daye hatun, Mükrime gelinimi çağır. Mevlid boyu yanımda kalsın. Malûm acısı çok taze. Yanında teselli edecek birilerine ihtiyacı var."

Daye hatun Mükrime'nin dairesine gitti. Mükrime yatakta ağlıyor, cariyesi onu teselli etmeye çalışıyordu. Yerde içinden bir şeyler dökülmüş bir şişe gördü Daye hatun. Telaşla Mükrime'nin yanına gitti. Cariye hemen olan biteni anlattı. Mükrime intihara kalkışmış ama cariyesi engellemiş, zehir yere dökülmüştü.
Mükrime ağlayarak,
"Sakın Hafsa Sultana hiçbir şey söyleme Daye Hatun." diye yalvardı.

Daye cevap vermedi sadece Hafsa sultanın çağırdığını söyledi. Hafsa sultanın yanına gidince de her şeyi anlattı. Mükrime mindere oturdu. Hafsa sultan, anne şefkatiyle başını okşadı. Ona kızmadan teselli etmeye yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştı. Hafsa sultan iyi bilirdi evlat acısının ne demek olduğunu. Vaktinde üç evladını kaybetmişti hastalıklar yüzünden. Orhan, Musa, Korkut...

3 gün sonra;
Şah sultan saraydaki kasvetten sıkılmış tek başına bahçeye çıkmıştı. Fatma sürekli dışarda olduğu için üşütmüş, biraz halsizdi. Şahuban ciğerlerini temiz havayla doldurdu. On iki yaşına girmişti.

Uzaklarda abisini görünce heyecanla yanına gitmeye yeltendi ama Süleyman'ın yanında bir yabancı görünce duraksadı. Süleyman İbrahim'le sohbet ediyordu.
Saraya doğru yürümeye başladılar. İbrahim gitmek için izin istiyordu. Süleyman Şahuban'ı görünce yanlarına çağırdı. Çekinerek yanlarına gitti Şah sultan.
"Kardeşlerimden Şah Sultan."

İbrahim küçük sultanı selamladı.
"Memnun oldum sultanım, ben İbrahim."

Şah sultan utangaç bir şekilde gülümsedi. İbrahim'in ona özel selamı, ses tonu hoşuna gitmişti.

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin