Gözde Cariye
Halvetten yeni gelen Alexandra -yeni ismiyle Hürrem- keyifle mindere oturdu. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. İçinden, "Bugün güneş Hürrem için doğdu. O kadın Süleyman'ı bundan sonra ancak düşlerinde görür." diyordu.Oturduğu minderde hayallere dalmıştı Hürrem hatun. Fakat bir tarafı hep buruktu. Ailesinden hayatta kalan tek kişi olan kardeşi Rutenya'da kalmıştı ve onun akıbetini hâlâ bilmiyordu. Önünde Daye hatun, Nigar kalfa ve iki harem ağasını görünce düşüncelerinden ayrıldı. Hemen ayağa kalktı. Gözdeler katına terfi etmişti. Nigar kalfa ve ağalar eşliğinde yeni odasına çıktı.
O sırada Gülşah da taşlığa gelmiş onları izliyordu. Hatunun yeni odasına çıktığını görünce taşlıktan ayrıldı. Mahidevran sultanın emrini yerine geitrmesi gerekiyordu. Cariyeyi birazdan çağırırım diye düşünerek başka şeylerle meşgul olmayı seçti. Açıkçası cariye ve sultanının karşı karşıya gelmesini istemiyordu. Sultanının yanlış bir yapacağından korkuyordu. Biraz boş boş dolandı durdu. Mutfağa doğru giderken Feraye hatunla karşılaştı.
"Gülşah! Seni arıyordum. Mahidevran sultan Alexandra'yı çağırmanı istemiş.""Tamam sen git ben hatunu alıp geliyorum."
İstemeyerek tekrar taşlığa gitti. İlk karşılaştığı hatuna sordu. Hürrem de oraya gelmişti. Hürrem'i görünce yanına geldi. Mahidevran sultanın çağırdığını söyledi. Beraber Mahidevran sultanın dairesine gittiler. Mahidevran sultan sedire kurulmuş, şerbetini içiyordu. Hürrem bu kez eğildi. Mahidevran, Hürrem hatunu alaylı bakışlarla baştan aşağı süzdü.
"Alexandra, seni neden çağırttığımı merak ediyorsundur herhâlde.""Evet sultanım. Yalnız Hürem isim."
"Ben Alexandra demek istiyorum."
Şerbetindeki son yudumu içtikten sonra bardağı yavaşça masaya koydu. Eliyle ağzı açık, ahşap mücevher kutusunu itti. Kutunun içindeki bütün mücevherler yere saçıldı.Hürrem hatun, Mahidevran sultanın bir bakışından ne yapması gerektiğini anlamıştı. Sinirlense de tepki vermeden mücevherleri toplamaya koyuldu. Mahidevran da bir yandan emirler veriyordu.
"Ona dikkat et, hünkârımızın hediyesi."Hürrem eline küçük yakutlardan oluşan bir kolye aldı. Bu kolye Mahidevran'ın bir önceki gece halvet için taktığı kolyeydi.
"Ona da dikkat et! Hem Süleyman'ın hediyesi hem de bende anısı var."Hürrem hatun sabırla bütün mücevherleri kutuya yerleştirip kutuyu Mahidevran'a verdi. Fakat dayanamadı,
"Sultanım bağışlayın, haddim değil ama... Sizin cariyeler size saygısızlık mı yapıyor? Neden beni cağırıyor siz, merak etti ben?""Hadsiz Rus köle! Sana mı soracaktım Alexandra? Keyfim öyle istedi."
"Af edin sultanım. Yalnız isim Alexandra değil. Hünkârın emri, Hürem denilecek."
Mahidevran daha da sinirlenmişti Hürrem çıktıktan sonra Gülşah'a yakınmaya başladı.
"Duydun mu? Süleyman ona isim vermiş. Kendi seçti sanmıştım ama Süleyman vermiş ismi."***
Mahidevran yine de kendini üzmemeye çalışıyordu. Mustafa mektepten geldikten sonra hiçbir şey olmamış gibi gayet neşeli bir şekilde oğluyla sohbet etti. Şehzade Mustafa ilk kez mektebe gittiği için çok heyecanlıydı. Mektepte neler yaptığını bıkmadan defalarca annesine hatta herkese anlatabilirdi. Mahidevran ise oğlunun yeni heyecanıyla neşelenmekten memnun görünüyordu. Başındaki yeni rakibi daha doğrusu yeni belayı, görmezden gelmeyi tercih ediyor, bir türlü kabullenemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran Sultan
Ficción histórica•Kaybeden Sultanlar Serisi I.Kitap• Osmanlının talihsiz hasekisi; batan güneşi, solan çiçeği... Manisa Sarayı onun baharıydı, Topkapı Sarayı ise onun kışı oldu. Manisa Sarayı ona cennet gibiyken, Topkapı Sarayı onun cehennemi oldu. Zamanla aşkını k...