12.Bölüm

260 13 3
                                    


1 ay sonra Nisan 1516;
Mükrime hatun artık Manisa'ya dönecekti. Fakat döneceği için çok mutsuzdu oysa Edirne'ye daha iyi olmak için gitmişti. Olmuştu da ama Manisa'ya dönmek istemiyordu. Manisa sarayında sadece iki gün geçirebildi. Yine soluğu Süleyman'ın yanında buldu. Bu sefer aklında geçeni eksiksiz anlatacaktı.
Süleyman'la birbirlerine hâl hatır sordular önce kısa bir sessizlik oldu Mükrime derin bir nefes aldı.
"Şehzadem, benim sizden bir isteğim olacak. Aslında haftalar öncesinde olmuştu lakin siz yanlış anlamıştınız... Ben aslında saraydan uzaklaşmak istiyorum derken temelli olsun istemiştim."

Süleyman'ın kaşları çatıldı. Mükrime biraz korkarak devam etti.
"Şehzadem benim size olan bağlılığımı, sizi ne kadar sevdiğimi iyi bilirsiniz. Sizden de Hafsa validemden de Allah razı olsun. Sizden gayrı hiç şikayetim yok. Lakin bu sarayda yapamıyorum, boğulacak gibi oluyorum. Beni azad edin... yalvarırım şehzadem..."

Mükrime ağlamaya başlamıştı, sedirden inip Süleyman'ın dizlerine tutundu. Yalvarmaya devam etti. Süleyman biraz sessiz kaldı. Fakat ciddi ve sert bir ses tonuyla Mükrime'nin isteğini reddetti.
"Katiyen olmaz! Çıkar bunu aklından. Senin yerin burası."

Mükrime daha fazla itiraz etmedi, selam verip çaresizce dairesine döndü. Fakat kararlıydı ne yapıp ne edip bu saraydan kurtulacaktı. Ertesi gün yine şansını dendi Süleyman daha da sinirlendi. Mükrime bir umut Hafsa sultana koştu fakat o daha çok sinirlendi. Mükrime'yi azarlayıp dairesine gönderdi.

Mükrime çaresiz kalmıştı. Saraydan kaçamayacağını da bildiği için canına kıymaya karar verdi. Çarşafla kendini asacaktı. Fakat cariyesi tam zamanında yetişti. Ağalar Mahperi'yi kurtarıp şifahaneye götürdü. Süleyman gece boyu şifahanede Mükrime'nin başında kaldı. Zavallı Mükrime bir deri bir kemik kalmıştı. Yüzü solgundu. Göz altları morarmıştı. Süleyman daha dikkatli baktı gerçekten de gözdesi çökmüştü. Sıkıntıyla iç çekti. Zira bir karar vermesi gerekti.

Mükrime sabah gözlerini açtı. Hekim kadın muayene edip dairesine yolladı. Süleyman da kendi dairesine çekildi. Mahidevran Süleyman'ı bekliyordu. Süleyman'la birbirlerine sıkıca sarıldılar. Sedire oturup dertleşmeye başladılar. Biraz dertleşmek Süleyman'a çok iyi gelmişti. Sonunda Mükrime'yi azad etmeyi kabul etti. Bu kararla Mükrime'nin yüzü uzun zaman sonra ilk defa güldü.

***

1 hafta sonra;
Süleyman son zamanlardan olanlardan sıkılmıştı. Bir iki günlüğüne ava çıkmaya, kafa dinlemeye karar verdi. Hafsa sultan ise İbrahim'i çağırmıştı.
Başına örtüsü örtüp dışlığını giyip bahçeye çıktı. İbrahim Hafsa sultan karşısında eğilerek selam verdi.
"Şehzade hazretlerinin kıymetli valideleriyle tanışmak benim için büyük şereftir sultanım. Siz ve şehzademiz afiyettesinizdir inşallah."

"İyiyim, siz nasılsınız?"

"Sağlığınıza duacıyım sultanım."

Hafsa sultan dikkatlice İbrahim'e baktı,
"Demek oğlumun bahsettiği şu meşhur İbrahim sensin. Şehzadem Süleyman hâyli üzgün. Yakında ava çıkacak seni de çağıracak. Oğlumun neşesini yerine getirmeye çalış ve onu koru İbrahim."

"Emredersiniz sultanım. Hiç şüpheniz olmasın."

Hafsa sultan doğru tahmin etmişti Süleyman İbrahim'i de çağıracaktı.

***

5 gün sonra;
Şehzade Süleyman avdan dönüyordu. Hafsa sultan Lalezar kalfayı çağırttı.
"Söyle aşçıbaşına şehzademin en sevdiği yemekleri hazırlasın. Siz de benim dairemi hazır edin arslanım ve kızlarımla yemeği burada yiyeceğiz."

Lalezar kalfa sultanının bu neşeli hâline tebessüm edip kapıya yöneldi. Mahidevran'la karşılaştılar. Mahidevran önde, kucağında Şehzade Mustafa'yla Gülşah hatun ardında daireye girdiler. Hafsa sultanın az önceki hâlinden eser kalmamıştı. Sadece torununu görünce buruk bir tebessüm etti. Hafsa sultanın tek derdi evlatları olmuştu özellikle de Süleyman. Onların mutluluğuyla mutlu oluyordu. Fakat rahmetli torunu Mahmud bir kez olsun aklından çıkmıyordu.

Mahidevran kayınvalidesinin bu hâline şaşırmadı, sorgulamadan mindere oturdu. Hafsa sultan cariyenin kucağından torunu aldı sevmeye başladı.
"Nasılsın Mahidevran, torunum nasıl?"

"Çok şükür iyiyiz validem. Sağlığınıza duacıyız." durdu. Acaba o da sorsa mıydı. Cevap belliydi yine de sorma ihtiyacı duydu.
"Siz nasılsınız validem? Malûm Şehzade Süleyman bugün avdan dönüyor keyfiniz biraz yerindedir."

"Eh işte..."

Bir süre konuşmadılar. Mustafa'nın çıkardığı sesler dışında daire son derece sessizdi. Sessizliği kapı sesi bozdu. İçeri küçük sultanlar girdi.
Fatma sultan heyecanla atıldı.
"Validem biz artık dışarı çıkmak istiyoruz. Cezamız ne vakit biter?"

Hafsa sultanın tüm ikazlarına rağmen üç gün önce Süleyman'ın dairesine gizlice girmişlerdi. Bu kez değerli bir vazoyu da kırdılar. Hafsa sultan bunun üzerine Şah ve Fatma'yı cezalandırdı. Şahuban için değil ama Fatma sultan için azap gibiydi. Çünkü Fatma sultan yerinde duramıyor sürekli dışarı çıkmak istiyordu. Hafsa sultan umursamadı. Bu kez de Şah sultan sordu.

"Oturun oturduğunuz yerde hem bu havada ne dışarısı? Dersleriniz ne ara bitti. Biraz da dikiş nakışla uğraşın, kasnak işleyin."
Küçük sultanlar bu sitem karşısında sadece dudaklarını bükmekle yetindi. Onların bu hâli Mahidevran'a hoş gelmiş olacak ki tebessüm etti. Mahidevran'ın tebessümüne onlar da karşılık verdi. Doğrusu çok kanı kaynamıştı Fatma ve Şah sultana...

***

Şehzade Süleyman sarayına döner dönmez evlatlarıyla ilgilenmeye başladı. Akşam hep beraber Hafsa sultanın dairesinde yemek yediler. Süleyman biraz daha iyiydi gerçekten iyi gelmişti ona. Anlattıkça anlattı yaptıklarını... Ama en çok İbrahim'le karşılaştığı için mutluydu. İbrahim av becerileriyle de kendine hayran bırakmıştı şehzadeyi.

Hemen hemen her gün saraya gelmeye bahçede sohbet etmeye başladılar. Cezası geçtiği için Şah sultan ve Fatma sultan da tekrardan bahçeye çıkmaya başladı. Şahuban uzun izlerdi onları bazen yanlarına gider konuştuklarını dinlerdi. Süleyman ses çıkarmayınca her sohbette bulunmaya ve katılmaya başladı. İbrahim ne kadar da hoş konuşuyor diye düşünmeden edemedi.

***

Mayıs 1516;
"Düğün de yaklaşıyor sultanım bir aydan az kaldı."

Gülfem'in bunları söylemesiyle Hatice'nin yüzü düştü. Gülfem söylediğine pişman oldu ama iş işten geçmişti. Hatice biraz buruk bir sesle yanıtladı.
"Evet yaklaşıyor... Bir iki güne validemle payitahta doğru yola çıkacağız. Bizim erken gitmemiz daha iyi olur."

Yavuz Sultan Selim sefer kararı almıştı. Ve sefere gitmeden öncede Hatice'yi evlendirmek istiyordu. Ayşe hatun önceden hazırlıkları başlatmıştı fakat Hafsa ve Hatice önceden gideceklerdi.

"Haklısınız sultanım." diye destekledi Mahidevran. Fakat Hatice'nin yününün neden düştüğünü anlayamadı. Acaba evlenmek istemiyor mu diye geçirdi içinden
"Sultanım haddim değil belki... Lakin size bir sual etmek isterim. Neden üzgünsünüz?"

"Ailemden uzak kalacağım için..." diye geçiştirdi hüzünlü sultan. Bu da vardı tabi ama asıl nedeni ömrü boyunca hiç aşık olamayacak olmasıydı. Bir ihtimal müstakbel zevci İskender paşaya aşık olabilirdi ama bu ihtimali hiç düşünmüyordu.

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin