"Yoldayım, geliyorum."
Her zamanki gibi takım elbiselere kuşanmış delikanlı, kapattığı telefonunu düğmeleri açık ceketinin iç cebine sokuşturup sigara paketini çıkardı. Dudaklarına yerleştirdiği sigara beraberinde paketi yerine bıraktı ve zippo çakmağıyla aceleden uzak bir halde keyif sigarasını yaktı. Şu an içeri girmesi gereken mekanın giriş kapısı hemen yanı başındaydı. Fakat içeri girmek yerine, kulaklarına yarım yamalak ulaşan boğuk gürültü eşliğinde gecenin çöküşünü izliyordu.
Sigarasını uzun uzun üflediği sırada, kısa bir anlığına gökyüzüne baktı. Fakat bu hareketi altında durduğu sokak lambasının gözünü alması dışında bi boka yaramamıştı. Birkaç adet yıldız bile görmek ona çoktu sanki bugün. Her konuda baş gösteren bir bıkkınlık yakalarını yokluyordu bugünlerde onu ve bunun kendisini belli bir müddet sonra depresyonun eşiğine sürükleyeceğinden emindi.
Klasik yirmi beş yaş krizi gibi bir şeye mi tutulmuştu bilmiyordu ama umuyordu ki, bu evreyi atlatabileceği bir uğraşa sarabilirdi. Zira kendini birkaç ayın sonunda intihar hayali kurarken bulmak istemiyordu. Nihayetinde Önder kendine değer veren bir insandı, hatta narsizme kayan bir öz seviciliği de var denebilirdi. Durumlar böyleyken kendine yazık edecek kadar uçuk ruh hallerinden kaçması gerekiyordu. O yüzden hiç içinden gelmediği halde buradaydı ya. Kafa dağıtmak, ansız buhranlardan sıyrılmak için güzel bir yöntemdi. Basit ve zevkli.
Fakat kös kös ayakta durmaktan sıkılmaya başlamıştı şimdiden.
En sonunda kendi eğlencesini edinebileceğini düşünüp gelen geçeni izlemeye başladı. Duvara yaslanmış ve bir elini de bacaklarını saran simsiyah kumaş pantolonunun cebine atmıştı.Böyle yolun kenarında dikilip oyalandığı vakitler, milletin önünden geçerken ona diktiği gözlerine utanmazca karşılık vermeye ve ilk onları pes ettirmeye bayılıyordu. Bazen birkaç saniye içerisinde bile gözlerini kaçıranlar oluyordu. Belki de bir çoğu, bu jilet tabiriyle şık ve bakışlarına kadar pahalılık akan delikanlının buraya ait olmadığını düşünüyorlardı. Ya da aksine gösterişçi bir züppe olduğunu...
Kendince vakit öldürmesine yardımcı olan düşünceleri ve çocukca eylemleri arasında yine bir çift gözün himayesine girdiğini hissetti.
Bu sefer öyle garip bir çocuk dikmişti ki bakışlarını ona... Aralarındaki beş metre mesafeden başlamıştı yarışları.Ceketinin ceplerine ellerini sokuşturmuş, biraz sonra önünden geçecek olan genç çocuk gözlerini dahi kırpmaya fırsat vermeyecek bir kararlılık içerisindeydi. Üç numara kesilmiş sarı saçları ve ne hissettiği anlaşılmayacak türden saklı bakışları vardı. Takım elbiseli genç de anlamamıştı zira. O sadece onunla aynı inatlaşmayı sürdürdüğünü sanıyordu. Tabii diğer delikanlının aklında çok daha başka bir düşünce fink atıyordu.
Bakıştığı adamın tehlikeli olabilme ihtimalinden ürktü bir miktar oyun sahibi. Her haliyle uyuşturucu satıcısı ya da habire kavga eden bir serseri aurası sezdi ondan. Bir belayı mı çağırıyordu istemeden? Yoksa bu belanın geliyorum deme şekli miydi?
Ona bakan gözlerin yanında hafifçe yukarı kıvrılan dudağına kaydı bakışları. Çocuk önünden geçip gidince uzun soluklu bakışma faslı da sona erdi. Yine de hala göz hapsine aldığı bedenin ne yaptığına bakmaktan geri durmadı. Sarışın çocuk barın girişinde dikilen birkaç adama sarılmış, onlarla ayaküstü biraz sohbet edip içeri girmişti. Bulunduğu mesafeden "hoşgeldin, gözün aydın." gibi şeyler dışında pek bir şey duyamamıştı.
Hala umutsuzca dışarıda bekleyen genç adamın ise telefonu yine çalmaya başladı. Sıkıntıyla ofladı, sıkıştırmalara gelemiyordu. Kimin aradığını da biliyordu zaten. Bu yüzden ekranına bakmadı bile. Telefonunu sessize alıp yerine koymayı tercih etti.