Sabahı varmasın denebilecek bir gece süregeliyordu. Işıklarla süslenmiş, uzunca yol şeritleri düşmüştü, bu iki adamın sessiz yolculuklarına. Kadir'in aşina olduğu yollar ya da yönler değildi bugün Önderi'in istikameti. Sarışının yabancısı olduğu, bazen çatılardan, bazen de tepelerden görebildiği manzaranın tam ortasından ilerliyordu.
İçinde bulundukları araba, bir mahalle kadar büyük olan otoparkta yerini aldı. Yükseklere uzanan binanın asansörüne kadar Kadir Önder'in hemen bir adım ardında oldu. Buraya gelene kadar gıkını bile çıkarmamıştı sarışın, cadde ve trafik üzerinde içli dışlı oldukları araç ışıklarına dalmış ve buraya gelmesinin doğruluğu hakkında endişe etmişti. Etrafı gözlemlemişi bolca, hatta Önder'in sabırsız bacak titretmelerini bile farketmişti. Esasen genç adam da onunla konuşmaya çalışmamıştı, yalnızca keyifli tınılar halinde ıslık çalmış ya da aleni birkaç şarkı mırıldanmıştı.
Eninde sonunda konuşmak durumunda kalacaklardı. Önder bu zamanın asansör içinde gerçekleşeceğini düşündü. Katlar ağır ağır yukarı tırmanırken gözü beklentiyle Kadir'e değdi. Onun belirsiz ifadelerini memnuniyetsizlik olarak yorumladı. Sarışının kulak altına dokundu iki parmağının tersiyle, Kadir anlık hissettiği dokunuşla bakışlarını sonunda ondan yana çevirebilmişti.
"Silah zoruyla gelmiş gibi duruyorsun."
Kadir genç adamın bu söylemine güldü yalnızca. Önüne çevirdi bakışlarını yüzünde asılı kalan tebessümle. Önder'in odağı hala onda takılıydı, bunu biliyordu.
Belli etmedi içinde fink atan garip hissiyatı, açık vermedi düşüncelerinden.
Asansörden inerken, ince uzun koridorda ilerlerken ve ev sahibi kapısını açarken süpriz bir cesaretle baktı hemen önündeki adama. Önder onu önden buyur etti, ardından kendisi girdi. Kapanan kapı sesiyle beraber karanlık içinde kaldılar.
İşte tam o anda devreye Önder'i o kapıya sıkıştıran sarışın girdi.Genç adam onu böyle bir şeyin beklediğinden habersizdi. İstekle kendisine yaslanan bedenin nefesleri, en yakınından vurdu dudaklarını. Çehresine yayılan bakışlar ise vücuduna bolca sıcaklık atfeden bir etkiye sahipti. Önder görmese de hissediyordu. Boynunu örten parmakları, heyecanla atan kalplerini ve dudaklarına değen dudakları...
Duyuları on kat fazla hassaslaştı sanki. Dillerindeki tat doyumsuz bir hal alıyor ve durmaksızın birbirine çarpıyordu. İkisi de daha fazlasına göz koydu, birbirlerinin kıyafetlerini çıkarmaya giriştiler. Kemerlerine uzanan elleri karıştı ikisinin de, boğuk kıkırdamaları çarptı birbirine. Önder yatağına varma hevesiyle genç oğlanı önce yanındaki duvara çarptı, ardından onu peşinden sürükledi. Dudakları ayrılmadı hiç. Kadir'in geri geri attığı adımlar, dizlerinin arkasına vuran yatak ve sırtının yumuşak zemine değmesiyle son buldu.
Genç adam dudaklarını kısa bir anlığına ayırıp çeketini çıkardı, elleri gömlek düğmelerini bulurken üstüne çullandı yeniden sarışının. Kadir onun hırslı öpüşlerine ve çıkarmaya çalıştığı gömleğine aynı anda eşlik etti. Omuzlarından atılıp giden gömlek bile alev alevdi.
Genç oğlanın elleri arşınladı teninin her bir köşesini. Önder'in dili, Kadir'in ağzının içinden taşıp boynuna kadar indi. Derince öptü oraları, ciğerlerine oluk oluk çektiği nefesleri eşlik etti dudaklarının sürdüğü sefaya. Sarışının kokusunda kayboldu, onun dört bir yanını saran kolları arasında eridiğini inkar edemeyecek boyuttaydı. Daha fazla temas dilenir gibi yukarı çekiştirdi Kadir'in tişörtünü. Altındaki bedeni de yarı çıplak bırakırken, hızlıca komodinin üzerindeki gece lambasını yaktı.
Sarı ışık iki bedenin üzerine doğdu, tutkuyla bakan gözleri buluştu bu sayede. Önder daha fazla o aralık, kırmızı dudaklardan uzak kalamadı, yeniden vardı sarışının tadına. Bedenleri üst üste, en yalın haliyle... Dudakları hırçın bir çarpısma içindeyken, Önder sabrının son gıdımlarını tüketmekteydi.
Bunun getirdiği fevrilikle, yarım yamalak açılmış kemer ve pantolonlarının üzerinden kendini bastırdı hırsla Kadir'e.