Bir mahalle düşünün, gündüzü şen şakrak, güleryüzlü, ve samimi. Gecesi de bir o kadar sessiz, içten pazarlıklı ve sinsi... Herkesin herkesi tanıdığı, sohbet ettiği, tuz alıp verdiği, arkasından dedikosunu da eksik etmediği bir yere tekabül ediyor işte.
Hani böyle teker teker yüz tane aile gibi değil de yüz insanı bir aile kadar yakın olan... Birbirini seven, sayan... Fakat diğer tarafında yüzü de birbirine düşman. Gündüz gözünde senden olan, aslında el alem. Bu el alemlerin ne diyeceği ise çok mühim. Adeta karar mercii, özel hayatlarda bile söz sahibi.
Komşuluğun bitmediği ama bazı şeylerin de hiç başlamadığı bu mahalleler en metropol şehrin bile bir süsü. Sende ya da onda farklı bir adı, başka insanları vardır ama mutlaka vardır.
Eski gece kondu evlerin ve üç katı geçmeyen apartmanların arasından yürüyen sarışın genç için ise burası kürkçü dükkanıydı. Nereye giderse gitsin el mecbur buraya dönecekti. Gerçi sonsuza kadar burada kalması gerekirse kalırdı da, katiyen gocunmazdı. Her şeyden önce ailesi de bir parçasıydı bu bütünün. Onları yarı yolda bırakmaktansa kendi yolundan vazgeçerdi, ki öyle de yapmıştı. Dört kardeşi, annesi ve babası için çok şeyden vazgeçmişti.
Ciğerlerine sıkıştırdı aldığı derin nefesi.
Mahallesinde bu zamana kadarki en uzun yürüyüşü yapmıştı. Karşılaştığı herkesin hoşgeldinleri, gözün aydınları bir türlü bitmediğinden varmak istediği yere bir türlü varamadı. Evinin avlusunu süpüren ya da balkondan ona seslenen teyzelere, yolda durup da lafladığı tanıdıklarına kadar baya bir oyalanmıştı.
Uzun uğraşları sonunda adımları hedefi olan oto yıkamacıya vardığında, iş başında olan arkadaşını gördü."Fatih!"
Önce yarım yamalak baktı ona seslendiği beden. Gördüğü beklenmedik kişiyle, elindeki tanzikli suyu yere atıp arkadaşına doğru koşmaya başladı."Kadir!" Diye sevinçle haykırdı. Deli dana gibi koşmasının ardından kollarını sarışın bedene doladı. Sıkıca sarıldılar birbirlerine. Kadir onu gereksiz büyük bir heyecanla karşılayan arkadaşının kafasına vurdu bu sırada.
"Git suyu kapat lan!"
"Patron kesilme başıma Allah aşkına ya."
Gözlerini devire devire söylenmesine rağmen hortumu kapatmak için yine koşuşturmaya başlamıştı. Kadir arkadaşının arkasından keyifle sırıtırken, bir yandan da onu inceliyordu. Çocukluk arkadaşının ne kadar değiştiğini farketti o sırada. Bu oto yıkamada birlikte çalışıyorlardı bir yıl öncesine kadar. Askere gittiğinden beri ise onu hiç görmemişti. Kara gözü, kara kaşı yerindeydi hala neyseki ama çokca kilo vermiş görünüyordu.
Fatih yeniden otuz iki diş sırıta sırıta yanına vardığında, yavaş adımlarla yanyana yürümeye başladılar.
"Vayy be! Sen geldin, seneye de ben gidiyorum. Nasıldı? Zor muydu bari?"
"Buraya kıyasla cennetti valla kardeşim. Gram zorluk çekmedim."
"E burayı sen kendine cehennem ediyordun oğlum."
Bu tespite yalnızca gülümseyip geçmekle yetindi Kadir. Etrafına bakındı öylesine. Özlediğinden ya da çok aramış olduğundan değil. Gram değişiklik göremiyordu buralarda.
Genelde patronlarının yeri olan ama o olmadığı zamanlar rahatça kullanabildikleri ofis kısmına geçtiler. Kapıdan girer girmez ise, büyük bir değişiklik sayabileceği yeni bir simayla karşılaştı Kadir. Daha ortaokul çağlarında gibi görünen genç bir çocuk, onları görür görmez oturduğu sandalyeden hızla kalktı."Neco iki çay kap gel hadi."
Fatih'in komutuyla çocuk dükkandan çıktı. Kadir de boşalan sandalyeye, arkadaşının tam karşısına oturdu.