Dizlerine uzanan sarı, plastik çizmelerinin içi beton doluymuş gibi ağırdı Kadir için her adımı bugün. Genelde iş başında çok konuşmaz, tüm dikkatini yaptığı şeye verir ve yorgun hissetmezdi. Fakat on dört yaşındaki çırakları Necati, ne zaman gözüne takılsa ya da onlara yardım etmek için etrafta koşuştursa yüzü asılıyor, dalgınlaşıyordu.
Ayaklarına kadar sürüklenmiş gibiydi geçmiş. Aksak ruhunda eksik kalmış gençliği sızlıyordu, her şeyden habersiz kara gözlerin içine baktıkça. Kadir hep çalışmıştı. Çok çalışmıştı. Nedenlerine dayamaştı sırtını. Kamburunu saklamıştı. Bü yüzden en çok onun yüreğini dağlıyordu bu manzara. En kötüsü de bu çocuğun hayatını harcamaya değecek bir sebebi bile yoktu.
Dayanamadı. Karşısında, elindeki bezle arabayı kurulamasına yardım eden çocuğa baktığında bu sefer dudakları aralandı.
"Cidden baban mı zorladı, sen mi istedin okulu bırakmayı?"Gözlerine çıkan bakışlar bir süre sonra mahçup bir şekilde ellerine düşünce gülümsemeye zorladı genç çocuk kendini. Şaşırmıştı. Zira Kadir onunla buraya geldiğinden beri hiç konuşmamıştı bile. Birden böyle bir konu açılınca ne diyeceğini bilemedi.
"Ne fark eder ki?"
"Doğru, fark etmez. İki türlü de git babanın ayaklarına kapan, yalvar yakar bir şey yap ama git okuluna. Mahvetme hayatını."
"Boş ver be abi. Derslerim de kötüydü zaten." Dedi Necati elindeki bezle oyalanırken.
"Hem yalvaracağım kadar yalvardım. Dayak yemeyeyim şimdi durduk yere."Buruk gülümsemesi ve düşük omuzları, güneşin alnındaki kısılı mavi gözlerin hedefindeydi. Farkında bile olmadan birkaç yutkunuş borçlanıyordu abisine karşı. Sessizlik garip bir atmosfere yer verdiğinde şakaya vurmak ister gibi gülümsedi esmer oğlan.
"Beni başından atamazsın uzun bir süre Kadir abi. Şansına küs."
"Kim bulmuş da şansı biz küselim." Diye söylenmeden edemedi Kadir.
Arabanın diğer tarafında kalan bedenin yanına kadar gidip sakin ve kararlı bir dille konuştu bu sefer."Hasan abi sever beni. Ben konuşurum onunla."
"Yok abi, hiç uğraşma. Sonra ben dedirtmişim gibi olur."
"Olmaz. Söylerim seninle bir ilgisi olmadığını. Hem bak, ben de senin yaşlarında bıraktım okulu. Al işte görüyorsun halimi."
"Ne var ki senin halinde Kadir abi? Mahallede herkes senin ne kadar çalışkan, hayırlı bi evlat olduğundan bahsediyor. Tüm teyzeler kızını sana vermek için can atıyor, bilmiyor muyuz sanki."
"Ne saçmalıyorsun oğlum ya?.. Ben ne diyorum, sen ne diyorsun."
"Yalansa yalan de."
Şuncacık çocuğun bile kulaklarına ulaşmış dedikodusu sinirini tepesine çıkarmaya yetmişti. Çok şey demek geçti içinden.
'Güvenme buradaki insanlara' demek istedi.
'Milletin ağzına göre yargıya varma' demek istedi. En çok da 'Oku da, kurtar kendini buralardan' demeyi istedi. Daha da uzar giderdi listesi...
Fakat genç oğlanın dediklerine anlam veremeyeceğini ve zamanı gelmedikçe de aslı göremeyeceğini bildiğinden onun anlayacağı dilden bir kaç laf etme gereksinimi duydu."Övgü karın doyurmuyor oğlum. İstediğin kadar sevilen insan ol, kimse gelip kapına neye ihtiyacın var diye bakmaz. Emin ol senin arkandan da bu yaşında çalışmaya başlamış maşallah, derler. Peki ya sorarlar mı hiç, okuldan aldılar seni ama sen gitmek istiyor muydun diye?"