İki haftaya yakındır durgun sayılırdı Kadir içinde. Yalnızca içinde... O arabadan indiğinden beri tazeydi kafa karışıklığı. Ne yapacağını bilemez hali, neden üstüne böyle bir sorumluluk ve karar misyonu yüklendiğine anlam verememe durumu yer yer yokluyordu aklını. Fakat günleri çok da boş ve bunları düşünerek geçmiyordu.
Kafasına koymuştu başta zaten, Önder ona seçenek verdiği an sonlanmıştı bu iş onun için. Gidip de derin bir ilişkiye başlamayı kabul etmeyecekti. Oluru bile yoktu, kendisi istemeyen kişiydi başta zaten. Üzerinde çok durmamıştı o yüzden. Hatta bu mevzuyu en uzun düşündüğü, üstünde kafa yorduğu zaman dilimi, Önder'in arabasından inerek mahallesine kadar yürüdüğü mesafedeydi.
O gece de zaten eve gitmiş, ailesiyle düzeltmişti arasını. Aile fertleri onun bu barışıklık konusundaki gönülsüzlüğüne sonunda anlayış göstermiş, kapatmışlardı akraba defterlerini. Reyhan ve Kadir arasındaki buzlar erimiş ve beyaz bayraklar çekilmişti bu sayede. Para hesaba katılmadığında huzur kavramına uygun bir aile denebilirdi o gece Onuk ailesi adına. Fakat hesaplar hep para etrafında döndüğünden ve paranın kaynağı ta kendisi olduğundan bir nebze eksik kalıyor Kadir o kavramdan.
Zaman akıyor... Ertesi sabahına Fatih'le karşılıklı oturup konuşacakları bir fırsata erişti Kadir. Onun ikili oynayan tavırlarının arkasındaki gerekçeleri öğrendi. Askerden önce nişanlanacağı haberini aldı arkadaşının. Üstleneceği maddi sorumluluğun hazırlığını yaptığından, sorun ve düşman edinmekten uzak olmayı istemesine saygı duydu ve bu konuyu da bu bağlamda noktalandırdı. Arkadaşlıkları kurtulmuştu bir nevi, ama aralarındaki mesafenin birkaç makas daha açılmasına engel olamadılar. O mesafenin hiç kapanmayacağını anladı iyice Kadir, en yakın arkadaşına kendini hiç anlatamayacağı gerçeğini kabullendi. Dostluktan da bir şekilde yarım kaldı.
İkinci gün yine bir kavgaya karıştı. Bu seferki gittiği hamamda cereyan etti. Neredeyse yaşıt oldukları iki gencin, Necati'nin babası Hasan'ın konusunu açmasıyla başladı kızışma. İçlerinden biri yüksek perdeden "Utanmadın mı senden kaç yaş büyük adamın ağzını yüzünü kırmaya. Sıkıyorsa gel bizi öyle benzet." diyerek artistlik taslayınca, Kadir'de asfalyalar attı ve delikanlının yüzüne elindeki demir tası yapıştırdı. Çevredeki insanlar ikisini de birbirinden uzağa, en ücra köşelere çekiştirince ancak duruldu ortalık. Hamam sahibi büyükler ve tanıdıkları işi anlaşma yoluna sokup büyütmediler olayı.
Bütün bunlar sarışının ansızın harlanan öfkesini söndürmüyordu kuşkusuz. Her şey gibi duygularından da yarım ve eksik kalıyordu genç oğlan. Hepsi gibi bunu da minder altı yaptı, tüm yarımlarını bir rafa kaldırdı. Ne vakit o minder kıçında patlayacak ya da raflar tepesine yıkılacak, ancak o zaman pişmanlığı tadacaktı.
Ertelediği biri de vardı keza. Önder şimdilik onun en büyük minder altıydı. Üç gün sürecinde aklına bile getirmemişti genç adamı. Dördüncü günün gecesi, telefonuna gelen herhangi bir mesaj ya da arama var mı diye kontrol etmişti istemsizce. Beşinci gün yeni bulduğu işinde-nakliye taşımacılığı- pestili çıkmıştı. Annesi çarşafını bile sermeden salon kanepesinde uyuya kaldı o gece.
Sonraki gün, eşya taşıdığı ev Necati'lerin evinin yanındaki apartmandaydı. Antikaları seven ve eşek ölüsü ağırlığında plak koleksiyonuna sahip yaşlı bir çift gelmişti mahallelerine. Daha doğrusu müteahhite verilmiş eski gecekondunun yerine geçen, onca eski yapı arasında sırıtan yeni apartmana... Kadir'i oralarda gören Necati ise bir anda ortadan kaybolmuştu tabii. Hala ondan kaçıyor ve asla karşı karşıya gelmelerine olanak sağlamıyordu. Bu böyle gittikçe Kadir ona kötülük ediyor gibi hissediyor, onun meselesinden elini ayağını çekmeye adım adım yaklaşıyordu.