Herhangi bir cumartesi gününün öğleni hiç bu kadar kasvetli olmuş muydu bilmiyordu Kadir. Sanki ruhuna ayna tutuyordu gökyüzü. Eşlik ediyordu sıkıntısına bugün.
Koyu gri bulutlar yüzünden ya da üstlerine çöken sonbahar havasından değildi sadece bu kasvet. Bugünkü keyifsizliğinin sebebi bambaşka bi griliktendi.Boğazına dizili yumrular önündeki makarnaya yol vermiyordu.
Kafanda bir ton düşünce ve aralarına sızmış hayal kırıklıkları varsa, boğazından birkaç lokmanın bile geçmesinin pek mümkünatı yoktu zaten. Kadir de bundandır ki, dalgınca tabağıyla oynuyordu uzunca bir süredir.Karşısındaki modu düşük arkadaşı da onun sessizliğiyle uyum halindeydi. Genelde beraber öğle yemeği yerken yaptıkları muhabbetler bugün yoktu. Bugün sessizlik vardı. Dert vardı, tasa vardı. Herkes yokmuş gibi yapıyordu, ama vardı işte.
Fatih tedirgin gözlerle Kadir'in dakikalardır tabağıyla oyalanışını izliyordu, fakat ağzını açıp da iki çift laf etmeye çekiniyordu. O bile kaçarsa, kime yanacaktı derdini bu delikanlı? Can dostunun dert yanması, derdiyle yanmasından daha iyiydi her halükarda. Risk almak istedi farketmeksizin. Ne olurdu ki sanki? Onların birbirine küskünlüğü, dargınlığı olmazdı zaten.
Tüm bu kendini ikna etme çabaları sırasında, diline az biraz cesaret aşılarken başını kendi tabağından hiç kaldırmamıştı.
Çatalıyla yemeğini hafif hafif yokluyor, bakışlarını mavilerle kesiştirmemeye özen gösteriyordu."Necati'nin babasıyla mı konuştun sen?" Diye girdi lafa sanki öylesine soruyormuş gibi.
Kadir karşısındaki bedenin sesiyle kendine gelirken, kısa bir bakış atıp başıyla belli belirsiz onayladı Fatih'in sorusunu.
"Necati mi söyledi?"
"Yok, patron söyledi bu sabah da..."
Derince bir iç çekti ciğerlerine Fatih. Lafını yarım bırakmıştı. Onun bu duraksaması sarışının da dikkatini çekince göz göze geldiler. Battı balık yan gider, diyerek düşürdüğü omuzlarıyla umutsuzca konuştu yeniden.
"Şey... karışmasan mı abi acaba?"
"Neye karışmayayım?"
Aniden ters mavilerin hedefi olunca yaptığı gaf için pişman olmuştu bile genç adam. Son bir şans verir gibi bakıyordu Kadir sanki ona. Fatih sert bakışların ve kasılan çenenin üzerindeki baskısına daha fazla dayanamadı ve bir panik halinde geri vitese başvurdu.
"Dedi patron. Yani patron dememi istedi bunu. Ben de ondan öyle dedim. Bakma bana şöyle."
"Kim ne dedi oğlum? Düzgünce söylesene." Diye yakındı Kadir kafası karışmış bir şekilde. Arkadaşının bu ürkek hallerini anlamlandıramıyor, zaten bozuk moraline bir de laçka olmuş siniri eklenince iyice tahammülü azalıyordu laf kalabalığına. Uzunca verdiği nefesiyle pes edişini izledi, ağzındaki baklayı çıkarmaya hazırlanan arkadaşının.
"Patron burnunu sokmaman konusunda uyarmamı istedi işte abi. Hasan abi gitmiş hemen yetiştirmiş tabii. Sözde dost ya bunlar hani. Onu zor duruma sokuyormuşsun."
Kadir metal çatalını tabağının yanına fırlatır gibi bıraktığında çıkan ses, Fatih'in irkilmesine sebep olmuştu.
"Başlarım onun dostuna da, durumuna da!.."
Ani çıkışması kararlı bir tavıra dönüştüğünde, sakinleşmeye çalıştı sarışın beden. Bu konuda en yakınını bile karşısında bulmak, onu yeterince kızdırıyorken, bir de böyle şeyler duymak kontrolün elden kaymasına neden oluyordu iyice. Fakat sürecin uzun olduğu belliydi. Tamam belki sabırlı biri değildi Kadir. Fakat daha şimdiden birden bire patlarsa insanlara, devamında hiç kimseyi yanına çekemezdi.
Daha ölçülü bir tondan devam ettirdi lafını bu sefer.