Açık camının pervazına kalçasını yaslamış her bulduğu boşlukta yaptığı gibi sigarasını içiyordu Önder. Hoş, ılık bir bahar esintisi sırtına çarpıyor, odasındaki lambaderin loş ışığında sabahı bekliyordu. Yatağında onu izleyen, yarı çıplak uykulu bedenle ise uzun bir sessizlik içerisindelerdi. Geçen gün barda, telefonlarını açmamasına rağmen saatlerce onu bekleyen kişi tam da bu kişiydi. Deniz... Adı kadar huzur verici bir tarafı olmadığını düşünürdü Önder. Genelde onu saçma sapan bir ton soruyla darladığını söyleyebilirdi hatta.
"Uyuyacaksan uyu. Bekleme beni." Dedi dayanamayıp. Uzun süredir üzerinde olan bakışlarından rahatsız olmuş gibiydi. Deniz ise mızmızlanarak omuz silkti.
"Uykum yok."
Uzandığı yerden bu adamı izlemek uykudan daha çekiciydi onun için. Koyu kahve saçlarını dağınık halindeyken bile ona yakıştıyor, yüzündeki keskin hatların ve ifadelerinin biraz daha yumuşadığını hissediyordu. Düşünürken kısılan gözleri, dumanı dudaklarının arasından ağır ağır sızan sigarası ve tam arkasındaki geceyi örten bedeni etkileyici bir bütündü gözünde. Açık camdan içeri sızan esinti odada hakim olan kokusunu örselerken, nahoş bakışlarını alamıyordu bir türlü üzerinden. Ona 'öyle dalgın dalgın ne düşünüyorsun', diye sormak istiyordu. Fakat sorsa da cevap alamayacağını bildiğinden buna kalkışmadı bile.
Önder'in en yakınındaki kişi Deniz denebilirdi. Aralarındaki ilişki ikisi için de farklı yorumladıkları bir olguydu. Önder için Deniz; seks arkadaşı, arada bir lafladığı ve çevresinden eşcinsel olduğunu bilen tek kimseydi. Deniz için Önder ise çok fazla şeydi. Belki de vermemesi gereken miktarlardaydı sevgisi. Bunun aşk olup olmadığı ikileminde kendisi bile tereddüte düşüyordu zaman zaman. Bu sadece bir hayranlıktan ibaret miydi? Ya da alışkanlık mı? Yoksa yanında dürüst davranabildiği için duygusal bir ihtiyaç meselesi miydi, bilmiyordu.
Gündüzleri başbaşa vakit geçirmek gibi şeyler yapmadıkları için aslında bir o kadar da birbirlerine çok uzaklardı. Günlük hayatta çok nadir görürlerdi birbirlerini. Babaları çok yakın arkadaş olduğundan dikkat çekmeme odaklıydı her davranışları. Ailelerinin kırk yılda bir toplanıp yemek yediği organizasyonlar dışında, günlük hayatta yakın olmadıkları imajıni koruyorlardı. Aslında bu aşırı tetikçiliği ve titizliği sadece Önder gösteriyordu. Deniz bunları çok takmadığından böyle ince hesaplamalara girmiyor, sadece ayak uydurma kısmında yer alıyordu. Hatta Önder bunun ne kadar risk almamak için olduğunu söylese de, Deniz bunu içten içe bir korku olarak yorumluyordu.
"Geçen gün bir şey mi oldu barda?" Diye sordu yataktaki beden. Anlık bir cesaret bulup sormuştu aklına takılan meseleyi ama tahmin ettiği gibi, hızlı cevaplar vermek pek Önder'in tekelinde bir iş değildi. Hatta cevap vermesi de çok görülür bir şey değildi. Soruya karşı sorular sorup istediği kıvama gelene kadar uğraşırdı genelde.
Uyuşuk uyuşuk sigarasından çektiği dumanıni üfledikten sonra ancak konuştu.
"Neden?""Sen oranın tuvaletine bile pis diye girmezdin. Durduk yere beni tuvalete çağırıp sana sakso çekmemi istedin. Nedenini sana sormalı."
"Bunu yeni mi merak ettin?"
"E üstüne bugün barın önündeki güvenliklerle tartıştığını görünce, haliyle o günle alakalı olabileceğini düşündüm."
"Alt tarafı birini sordum. Hemen kargaşa çıkaran onlardı."
"Kimi sordun? Özellikle de benimle buluşacağın yerlerde böyle dikkat çekecek hareketler yapmazsın sen. Kiminle derdin var?"
"Boş ver. Öylesine sormuştum. Birden yükseleceklerini bilsem hayatta sormazdım."
Konuyu kapatma girişimlerinden belliydi Önder'in düştüğü bu durumdan hiç ama hiç memnun olmadığı. Zaten ne kadar utanç verici davrandığını hatırladıkça siniri tepesine çıkıyordu. Israrcı olmak onun huyu bile değildi. Son iki gündür ise ısrarcılık yüzünden bolca sıkıntıya girmişti.
O malum günde de sadece biraz hevesi kursağında bırakıldığı için gıcıklık yapma derdindeydi. Şu sarı saçlı çocuğu bezdirmek ya da düşman edinmek gibi bir niyeti yoktu. Gereğinden fazla ileri gitmişti. Yarattığı saçma izlenimi silmek istiyor olsa da, iki gündür gördüğü yoktu kayıplara karışan oğlanı.
Daha naif bir başlangıç yapmalarını tercih ederdi kendisi de. Çünkü tuhaf bir şekilde yeniden görmek istiyordu o çocuğu. O yüzden gidip selamlaştığı kapıdaki adamlara sormak gibi bir aptallığa imza attı. Kıl payı bi düzine adamdan dayak yemekten kurtulmuştu.
Fakat merak etmiyor da değildi aldığı tepki akabinde... Oraya sık giden biri değilse, korumalar onu niye korumuşlardı? Cidden bir mafya üyesi falan olabilir miydi? Ya da bir mafya babasının oğlu?..
"Yok artık." Diye mırıldandı farkında olmadan.
"Ne yok artık?"
"Ha?"
Deniz ona bakan boş bakışlara karşı endişelenmeden edemedi.
"Kafanı ne meşgul ediyor senin böyle?""Hiç. Hiç bir şey." Dedi Önder anında.
Kısa bir sessizlik tur attı ikisi arasında.
Bu sırada Deniz, kollarını birbirine bağlamış düşünen bedenin gözlerinde bir açık yakalamayı umdu. Fakat bahsi geçen kişi Önder olduğundan bu gerçekleşmedi. Üstelemeden konuyu değiştirdi bu yüzden."Şirkete mi gideceksin bugün?"
Sadece onaylayıcı bir mırıltı oldu aldığı cevap. Sigara içme faslını bitirdiğinde yanına usulca uzanan bedeni izledi bir süre. Soruları bitmemişti elbette.
"Akşam buluşacak mıyız peki?"
"Geçe kalırım. Gel buraya işte. Kalırsın yine."
"Seni beklerken sıkılıyorum tek başıma."
Alternatif önermesini beklediği genç adam, uyumak üzere sırtını ona dönerek başını yastığına koydu. Ardından ise Deniz'in duymayı en sevmediği o klasik cümlesiyle muhabbete nokta koyarak gözlerini kapattı.
"Keyfin bilir."