Sabah olduğunda yeniden Dolunay'ın odasında uyanmıştım.
Gözlerimi açıp başımı kaldırdım, dün gece geç saatlerde hazırladığımız yer yatağından yavaşça kalkıp lavaboya gittim.
Ellerimi yıkarken aynadaki yansımamı seyrediyordum, yıllardır ilk defa kendimi huzur dolu hissediyordum. Dün gece onunla yaptığımız her şey aklımdan hızlı bir şekilde akıyordu ve ben buna bayılıyordum.
Klozetin üstüne oturarak olan olayları bir bir defalarca gözlerimin önünden geçirdim.
Mağazaya girdikten sonra kendimize uygun beyaz gömlekleri aramamız, bana papyon takması mağaza çıkışı lunaparka gidip insanların büyük aletlerdeki dönüşlerini seyredip çığlıkları ile eğlenmemiz, pamuk şekerini saçlarıma yapıştırıp benden kaçması , tanımadığımız bir evin çatısına çıkıp yıldızları ve ayı seyretmemiz, her şey mükemmeldi dahası da ortalıkta ne James vardı ne de içimde bir boşluk.
Sanırım en yakın arkadaşımı bulmuştum, fakat bunun bir kız olması beni korkutmuyor değil. Yetimhanede iken bu kişi Mert'ti ve erkek olduğu için onunla rahatça takılabiliyordum.
Tuvaletten çıkıp uyanmış mı diye Dolunay'ı kontrol etmeye gittiğimde daha önce hiç bakmadığım kadar dikkatli bir şekilde yüzüne baktım.
Yatağında öyle güzel uyuyordu ki, sanki acı içinde değildi sanki James'in söylediği her şey yalandı.
Elimi korkarak yüzüne yaklaştırdım ve önüne gelen saçını geriye çektim.
Esmer teni, yuvarlak yüz hattı, geniş çenesi, keskin dudakları, minik burnu, hafif çekik gözleri, her an ciddiymiş gibi gösteren kaşları, büyük yanakları, göz alıcı boynu hafif dalgalı saçları...
Onu hiç böyle uzun seyretmemiştim, uyanmasından korkuyordum fakat seyretmeyi bırakmak da istemiyordum. Yüzünün her detayını ezberleyebilirdim bu şekilde ama beni yanlış anlamasından korkuyordum.
Odada saat aradım eğer saat sekize geliyor ise onu uyandıracaktım, dolabın üstünde masa saati görüp ona doğru yaklaştım, ama saat sandığımdan da erkendi, beşe yeni geliyordu.
Yeniden yer yatağıma yatıp son bir kez daha Dolunay'a bakıp gözlerimi kapattım.
...
Alarm ile uyanıp gözlerimi yeniden açtım, dolabın üstündeki saat çalıyordu, yarı uykulu şekilde ayağa kalkıp saati durdurdum. İşe gitme zamanı gelmişti bile, lavaboya yeniden girip yüzümü yıkadım ve onu nasıl uyandıracağımı düşündüm.
Yanına usulca yaklaşıp bir kaç kez ismini tekrarladım, fakat uyanmıyordu, omzunu bir kaç dürttüm.
"Hadi saat sekiz oldu."
Mızmızlanıp hayır dedi ve arkasına döndü, ne yapacağımı bilmiyordum kendimi stresli hissediyordum lavaboya gidip ellerimi ıslattım ve üstüne biraz su serptim. Bu kesin olarak onu uyandırırdı.
Beklediğim tepki uyanması ve ne yapıyorsun sen falan demesiydi fakat o bana bağırarak odasından kovdu.
Şaşkın bakışlarla odasını terk edip dışarıda onu bekledim. Fakat kat personelleri bana dik bakışlar atınca kendimi rahatsız hissedip tamamıyla otelden çıktım.
Dışarıda hava çok soğuktu, ocak ayı olduğu için bu normaldi fakat huzur dolu hissediyordum, yıllardır bu sokağı karlı görmemiştim.
Yetimhaneden izin alarak çıkmak mümkündü fakat ben hiç o iznimi kullanamamıştım.
Biraz ileriden bağırışma sesi duyup o yöne doğru baktım, yeniden o çocuktu Dolunay'a göz dikmiş o çocuk, ona baktığımı fark ettiğinde o da beni gördü ve koşarak yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçmak İstemiyorum
Mystery / Thriller-İKHAR- Nepenthe serisinin ikinci kitabı. Şizofreni hastası bir çocuğun hikayesi